Hatice Yaltırak
Aidiyetlerin kutuplaştığı, herkesin kendi inanışını dayattığı, kimsenin bir üçüncü yol olabileceği ihtimaline bile yaklaşmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Birbirini kalın çizgilerle tanımlayıp ötekileştirme hali kanserli bir hücre misali sinsice yayılıyor aramızda. Ödünç alınmış cümlelerle hayatlarımızı sürdürüp, forward mail’lerle ya da “join” dediğimiz sanal gruplarla belirli duyarlılıkları paylaştığımızı zannediyor; farkında olmaksızın kutuplaşmaları körüklüyoruz.
Halbuki Cemil Meriç’in dediği gibi “Bu ülkede sağcı-solcu yok, namuslular ve namussuzlar var.” Farklı sosyal statülere, farklı siyasi görüşlere ya da farklı dine mensup olanların Meriç’in çizdiği namus çizgisinin aynı tarafında yer alabileceğini artık kabul etmemiz gerekiyor.
İşte Cem Karaca ve Barış Manço, bu iki hoyrat bakışa kurban edilmeye çalışılmış iki büyük değer. Cem Karaca’yı sola, Barış Manço’yu sağa oturtmaya çalışan zihinler yıllar yılı bu çabalarından vazgeçmediler. Bu kirli zihnin uzantıları bugün dahi mevcut ve ne yazık ki namuslu işler yapan adamlara olan susuzluğumuz her geçen gün biraz daha artıyor. Barış Abi’siz tevekkül etmek, Cem Baba’sız dik durmak gün geçtikçe sıkıntılı bir hale dönüşüyor. Oysa biliyoruz ki, Karaca ve Manço birbirinden kıymetli eserler bırakmış ve sadece insanın tarafında yer almış iki esaslı adamdır. Farklı ideolojik tercihlere, farklı alt kimliklere rağmen insanların Barış Manço ve Cem Karaca’da buluşmuş olmaları da bu topraklarda var olan vicdan ve hoşgörü damarının bir göstergesidir.
Biraz karamsar bir tablo çizerek başladık yazıya ama elbette ki umutsuz değiliz. Çünkü biz Hakan Albayrak’ın her fırsatta hatırlattığı gibi “Son 3 dakikada 5 gol atabiliriz”in inancını taşıyoruz. Bu iki dev ismin ölüm yıldönümü olan Şubat ayının ilk haftasında her yıl “Cem Karaca ve Barış Manço Aynı Sahnede” konserlerinin düzenleniyor olması bile her şeye rağmen üçüncü yola girenlerin sayısının gitgide arttığını ve elimizden kaçırdığımız vicdanı paçalarından yakaladığımızı gösteriyor.
Hem zaten bize “Ben suyumu kazandım da içtim; ekmeğimi böldüm de yedim” diyen adamla, bizi “Halil İbrahim Sofrası” na buyur eden adamın farklı taraflarda durduğunu kim iddia edebilir ki?
Barış Manço: Modern Evliya Çelebi
Uzun saçları ve hiç durmayan yüzüklü elleriyle 80 ve 90 kuşağı çocuk ve gençlerinin süper kahramanıydı.
Barış Manço çocukları, arabanın ön koltuğuna oturmamaları gerektiğini ve emniyet kemeri takmanın önemini bilirdi. Yatmadan önce anne ve babasına iyi geceler der, dişlerini günde 2 kere fırçalar ve hiç itirazsız ıspanak yerlerdi. Çünkü Barış Abi’leri böyle öğretmişti. Ve hepsi aynı hayali paylaşırdı: Barış Abi’nin programına çıkmak. Pazar kahvaltılarının katığıydı Adam Olacak Çocuk / 7’den 77’ye programı.
Japonya başbakanını minicik Japon çocuklarıyla birlikte sahneye çıkarıp dansettiren adamdı Barış Manço. Çocuklara değer verdi, yaşlıları güldürdü, dünyayı gezdi ve coğrafya derslerinin köküne kibrit suyu döktürecek verimlilikte işler yapıp bize de öğretti. Barış Abi’nin lisede müzik ve coğrafyadan ikmale kaldığını da bir not olarak düşelim.
Filozoftu. Sempatikti. Latifti. Komikti. Birleştiriciydi. Öğretmendi. Sağır ve dilsizin bile eşlik ettiği adamdı. Nasıl olur demeyin. Şarkılarını söylerken yaptığı ve onun adeta alametifarikası olan el kol hareketleri sağır ve dilsiz alfabesine aitti çünkü.
Şimdinin çocukları bir Barış Abi’ye sahip olmanın nasıl müthiş bir şey olduğundan bihaber!
“Yaz dostum güzel sevmeyene adam denir mi” dedi, denmez dedik. “Yoksul görsen besle kaymak bal ile” dedi, eyvallah dedik. “Bir ben var ki benim içimde benden öte benden ziyade” dedi, sustuk. Adam olmaya başlıyorduk yavaştan ve Barış Manço ile adam olmaya başlayan çocukların, en deli çağlarına adım atmalarından itibaren Cem Karaca ile tanışmaları kaçınılmazdı.
Cem Karaca: Rock Ozanı
“Ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi romanları
İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları”
Ustası Cem Karaca’nın dilinden o tamirci çırağına böyle deyince, hangimiz bir off çekmedik karşıki dağları yıkan cinsinden.
Renkli gözlükleri, kocaman şapkalarıyla -kendi tabiriyle- rock’ın ozanı, karizmanın kralıydı Cem Baba. Arada esip gürler feleğin tekerine çomak sokardı, sonra ölüme “cahar atıp şeş oynasam gene yenersin beni” der, teslim olurdu. Dile hakimiyeti kurduğu her cümleden anlaşılırdı.
Hayat felsefesi ve müziğe yansıttıklarında dervişin fikri neyse zikri odur mantığından kopmamaya çalıştı. Siyasetten kopamamasını ülkesine karşı duyduğu sorumluluk bilincine bağlardı. Ondaki memleket sevgisi şarkılarından ve konuşmalarından rahatlıkla okunurdu. Dünya görüşündeki gel-gitler çok tartışıldı, bunlarla ilgilenmiyoruz açıkçası. Zira bir röportajında kurduğu şu cümle ona kanımızın kaynaması için yetiyor da artıyor bile: “Sabah ezanları bana özellikle çok dokunur. Sabaha doğru Beyoğlu’ndan dönerken, kafalar hafif kıyak, orada öyle bir ezan okunuyor ki insan bir iç hesaplaşmaya giriyor.”
Hayat-Memat
Barış Manço her insanın bir misyonla bu dünyaya gönderildiğine inanır, kendi misyonunun da çocuklar ve barış üzerine olduğunu söylerdi.
Zamanının en popüler dergisi olan Hey dergisinin yöneticisi Hulusi Tunca “Hey Gidi Günler-Bir Best Off Çeksem/70’li Yıllar isimli kitabında her iki isme “ölüm son mu yoksa bir başlangıç mı” diye soruyor. Manço ölümü yaşam denilen rüyadan uyanmak olarak tanımlarken; Karaca düşüncelerini şu sözlerle ifade ediyor: “Ölüm tıbben kesin bir sondur. Ancak yaşadığı sürece yaptığı işlerle kendinden sonraki kuşaklara ışık tutabilmişse kişi, o zaman yaşam sonsuzdur. Kimse Edison veya Mevlana’nın öldüğünü söyleyemez.”
Uzun İnce Bir Yolda…
Bu iki isim sanılanın aksine iki sıkı dosttular. Sağ-sol durumu aralarında hep bir espri konusu olmuştu.
Barış Manço, Cem Karaca’yı ‘pamuklara sarılıp saklanacak biri’ diye anlatırdı. Cem Karaca ise esasında Manço ile hiçbir zaman bir rekabet içinde olmadıklarını, medyanın onları böyle gösterdiğini anlatmış ve şöyle demişti: “Biz Barış’la aynı yolda gidiyoruz, küçük bir nüans var sadece.” Yıllar evvel Barış Manço’nun TRT’deki Dolu Dizgin programına katılan Cem Baba’nın kurduğu bir cümle aralarındaki muhabbeti anlatmaya kafi aslında: “Kaç kişi kaldık şurada Barış… O kadar nazımız senin bana benim sana geçmeyecekse, çek ipini rahvan gitsin yav!”
Anadolu Rock Efsanesi
Anadolu Rock’ın kurucularından olan bu iki sanatçının çalışmalarının hala aynı zevk ve hislerle dinlenebilmesi her ikisinin de müziklerinin derinliği ve bu topraklardaki insanların onlara duyduğu sevgi ve bağlılığı gösteriyor.
Barış Manço, atasözlerini yedirdiği şarkılarıyla hayatın, varlığın, var olmanın anlamını aradı. “içinde bulunduğunuz toplumu da köklerinizin uzandığı maziyi de hafife alamazsınız” deyişi onun şarkılarının bu topraklarda karşılık bulmasının sebebini açıklıyor esasında. Şarkılarında hep alın terine, helal lokmaya, tevazuya atıflar vardır. Ölüm duygusunu hayatından itelememiştir hiçbir zaman. Şarkılarıyla insan olmanın erdemlerini gözümüze sokmadan anlatmanın yollarını incelikle bulmuştur. Bağlamasını müziğinden eksik etmemiş, bundan bir eziklik duymamıştır. Birçok şarkısı iki anlamlıdır. Çocuklar için yaptığını düşündüğünüz bir şarkıda büyüklere müthiş göndermeler olduğunu fark edebilirsiniz. Cem Karaca şarkılarında ise direniş, isyan, yoksulluk ve zaman zaman da teselli motifleri görülür. Yorumunun bu kadar yakıcı olmasında sürgünde geçen yıllarının etkisi elbette ki büyüktür. Türk gençleri Dadaloğlu’ndan ve Erzurumlu Emrah’tan gerçek anlamda Karaca sayesinde haberdar olmuştur. Cem Karaca`nın kendine mahsus bir şarkı söyleyiş tarzı vardır ki onu ayrıcalıklı kılan da budur.
***
Biri usta diyene “Estağfirullah” derdi, diğeri yaptığı çalışmalar içinde mükemmele en yakın hangileri sorusunu hiçbiri diye cevaplar ve eklerdi: “Bir sanatçı yaptığım şeyler güzel dediği anda her şey bitmiştir.”
Sevgi ve kardeşlik kelimeleri Mevlana’nın pergel metaforunu çözmüş bu abilerin ağızlarında hiç eğreti durmadı. Uzun İnce Bir Yoldayım’ı birlikte söylemeyi de pek severlerdi.
Barış Manço Rock Derneği’nin organizasyon sorumlusu Canan Yonak, bize 2009 Şubat’ında da “7`DEN 77`YE BARIŞ MANÇO VE CEM KARACA`YA SELAM” konserinin gerçekleşeceğini bildirdi, bizden haber vermesi…
En iyisi Barış Abi’nin sözüyle bitsin bu yazı:
“Ben seni seveyim sen beni say ki bozulmasın ağzımızın tadı.”