Ayşenur adlı bir okuyucumuz geçen sayıda bu sayfalarda yer alan “Global İslam’ın Global Aktörleri” başlıklı yazı üzerine şöyle bir mesaj göndermiş: “Küresel fikirlere sahip olanların İngilizce konuşanlar arasından çıktığından yakınmışsınız. Halbuki bence bu dünya için çok güzel bir gelişme; çünkü İngilizce maalesef global bir dil ve dolayısıyla bu şekilde olması İslam’ın herkes tarafından anlaşılabilir olmasını sağlıyor. Bu konuya biraz açıklık getirebilirseniz çok sevinirim. Çünkü gerçekten o insanların harika işler başardıklarını düşünüyorum.”
Ayşenur’a şu cevabı yazdım:
“Ben de senin gibi İngilizce konuşan global İslam’ın global aktörlerinin iyi işler başardıklarına inanıyorum. Ancak dikkati çekmek istediğim konu bu insanların neden sadece İngilizce konuşanlar arasından çıktığı. Bu konudaki fikrim net ve açık: Bu, İngilizce güçlünün dili olduğu için böyle gerçekleşiyor. Yani birilerinin sömürü, kan ve korku hegemonyası üzerinden oluşturdukları imtiyazdan bizim kardeşlerimiz de faydalanıyorlar. Kötü mü? Değil elbet. Ama bu eşitler arasında öncelikliler gibi bir sonuç doğurmuyor mu? Özellikle Batı’da yaşayan Müslümanların tanıdığı ulema son dönemde sanki tüm İslam dünyasının vitriniymiş gibi takdim edilir hale gelmedi mi? Neden mesela bir Türk alimi global aktör olamıyor? Bizdeki örnekler daha mı az özgünler? “Eh, onlar da otursun İngilizce öğrensin, böylece kendini tanıtsın, söyleyeceği varsa da böyle söylesin” demek çözüm değil. Niçin? Çünkü bu son tahlilde İngilizceyi ve dolayısıyla da İngilizce konuşulan ülkeleri güçlendiren bir süreç çıkarıyor ortaya. O da bir dil sadece demek de kolaycılık olur, çünkü dil, kültürün, hissiyatın, tefekkürün en önemli aktarım aracı. Allah’tan Kur’an Arapça da, bu Arapça’yı, İngilizce karşısında Türkçe kadar zayıf kılmıyor.”
Okuyucumuza böyle cevap verdim ama sonunda kendisine özellikle teşekkür ettiğimi ifade ettim. Neden dersiniz? Geçen sayıdaki yazımızın sonunda şöyle bir cümle vardı: “Aman kafa konforumuz bozulmasın, neyimize bizim böyle küresel dertler?” Evet, biz bu küresel dertleri henüz tartışma noktasına bile gelmedik. Birileri süreci planlıyor, götürüyor, değişimi yönlendiriyor. Biz bırak, etki etmeyi, olan biteni takip bile etmiyoruz. Bir takipçi –en azından meraklı- çıktı ya, teşekkürüm o yüzden.