“Benim cebimde cennetin anahtarı olsaydı, kendim önden girmek yerine bunu önce şu mescidin inşasında emeği geçen Türklere verirdim.” Sonra devam etti; “Yıllardır ben de bu köye bir mescit yaptırmayı düşünmüştüm. Ama ben yaptırsam, köyümde adımın yaşaması için yaptıracaktım. Bunlar sadece Müslüman kardeş olduğu için, yaptılar…”
Medine’ye hicretin akabinde ilk yapılan iş, mescidin inşasıydı. Zira o, bir değişimin işareti ve mühürdü. Bizim için Ayasofya’nın camiye tahvili, sadece “Nerede namaz kılsak?” diye dert edenlerin bulduğu bir çözüm ve ihtiyaç da değildir. Şimdiki umutta aynı amaca matuftur.
Allah, yeryüzünü Müslümanlar için mescit kılmıştır. Nerede isterlerse orada namaz kılabilirler. Bu konuda bir sıkıntı da yok. Lakin mescitler, diyarların ve devirlerin göstergesidir.
Afrika’nın İslam’la tanışmış köylerine mescitler yapılmakta. Hacmi küçük, etkisi büyük mescitler… Binlerce kilometre uzaktan bir hamiyetli el uzanır ve orada susuzluğu dindirir. Dinen, hem maddi susuzluktur, hem de manevi susuzluk... Mescidin yanına bir su kuyusu, tuvaleti ve küçük şadırvanı vardır artık. Elektriğin olmadığı köylerde güneşten üretilen enerji ile beş vakit yankılanan ezan, bir olanı ve mutlak hâkimiyeti haykırır…
Geçen hafta bir köye mescidin açılışına gittik. Köyün girişinde yirmi kadar genç ve çocuk kendilerine özgü bir melodi ile söyledikleri “Taleal bedru” ilahisiyle hoş geldin dediler. Bu ilahinin hangi şartlarda ve kimin için söylendiğini biliriz elbette… Haşa ki gelenleri o makama koymayı onlar da düşünmemiştir. Lakin düne kadar putların hüküm sürdüğü köyde, onlar İslam’ı ve Allah’a ait her şeyi, “üzerimize ay doğdu…” diye karşılıyor. Mescidin önüne ilerlediğimizde, gölgeliğe ip gibi dizilmiş, siyah benizli, bembeyaz elbiseli insanları bulduk. (Burada beyaz kıyafet, cumanın, bayramın ve çok özel günlerin işaretidir.) Gülen yüzler, çakmak olmuş gözler.
Uzak bir noktada, heyecanları her halinden okunan kadınlar vardı. Her yer özenle temizlenmiş. Utanarak oturduk gösterilen sandalyeye. Nasıl utanmazsınız ki, dedeniz yaşındaki insanın size gösterdiği ihtimam ve ihtiram sizi eritiyor. “Bizim için geldiniz ya! Bizim için…” diyorlar.
Bir genç Kur’an okudu. Sanki okuyacağı yeri özel seçmişti. “Size verdiklerimizden, asla zarara uğramayacak bir ticaret için gizli ve açık Allah yolunda infak edin…” diyordu.
Sırayla konuşmalar başladı. Köy kralı adına, oğlu geldi mikrofona. Titreyen sesiyle başladı konuşmaya... Sanırım heyecanı mikrofondan değil, ortamdandı. “Bu köyde yaşayan kuşlar bile, su bulmak için çok uzaklara giderdi. Biz hayatı ne zor şartlarda yaşardık bilemezsiniz… Sonra Allah sizi gönderdi. Siz, almadan verdiniz. Bizim hem yanan boğazımızı hem de gönlümüzü suladınız. Ben başka ne diyeyim ki?” deyip bitirdi.
Yaşlı bir adamı destekleyerek getirdiler mikrofonun önüne. Bu köyün yerlisiymiş. Ancak başka bir yerde yaşarmış. İlk cümlesinin sonunda, halk tekbir getiriyordu. (Bu topraklar, alkış yerine mutluluğunu “Allah-ü Ekber”diyerek gösterir.) Önce anlamadık ne dediğini. Ne zaman ki tercüme edildi bizim de duygu dünyamız değişti. Şöyle başlamıştı cümlesi: “Benim cebimde cennetin anahtarı olsaydı, kendim önden girmek yerine bunu önce şu mescidin inşasında emeği geçen Türklere verirdim.” Sonra devam etti; “Yıllardır ben de bu köye bir mescit yaptırmayı düşünmüştüm. Ama ben yaptırsam, köyümde adımın yaşaması için yaptıracaktım. Bunlar sadece Müslüman kardeş olduğu için, yaptılar…”
Sonra devam etti konuşmalar… Bize de iki cümle hakkı verilince; “Bana Afrika’da kim var diye sorulsa, cennetin anahtarını cebinde taşıyor olsaydı, kendinden önce size verecek kardeşleriniz var, diyeceğim” diyebildim. Cümleyi bitirmek zor olsa da tercümeden sonra tekbir sesleri çok şeyi anlatmıştı.
Sonra, köyde ilk Cuma namazı kılındı. Kadını, erkeği ve çocuklarıyla… Belki de hayatımda kıldığım en anlamlı ve cem eden cuma namazıydı. Hiç tanımadığım simalar, yüzlerini aynı yöne ve tek hedef için çevirdiler. Küçük bir hoparlörün sesi yankılandı tüm köyde; “Allah-ü Ekber…”
Allah-ü Ekber, Allah-ü Ekber… Sonra elhamdülillah… Kardeş kılana hamdolsun, gösterene hamdolsun, tadını hissettirene hamdolsun… Hedef gösterip, vesile olanlara binlerce dua…