
Ali Fırat Arı’nın makro çekirge fotoğrafı genel hatlarıyla oldukça iyi bir çalışma olmuş. Bir defa makro fotoğrafın bir çok özelliklerini içinde barındırıyor.
Dar alanda da olsa keskin bir netlik, çekirgenin büyük oranda ortaya çıkması, etrafından soyutlama fotoğrafta ortaya konabilmiş. Işık ve renklerin kullanımı bakımından da ciddi bir sıkıntı yok. Sadece kompozisyon yerleştirmesi konusunda daha seçici davranmamız gerekiyor. Çekirgeyi biraz daha yandan gözü daha net görülecek şekilde çekmemiz gerekiyor. Bu sayede çekirgenin en azından bir tarafının tamamı net olarak ortaya çıkardı. Böylece ayakların, gözün, antenlerin ve kuyruğun net olarak göründüğü çok daha güzel bir fotoğrafımız olurdu. Tabi bunların bir kısmı tercih meselesi. Ama her fotoğrafı mümkünse 360 derecelik bir açıyla çekebileceğimizi unutmamamız gerekiyor.
Makro fotoğraflar zor fotoğraflardır. Çünkü her açı, her ışık, her bir ayar farklı bir şey anlatır. Bu yüzden “kırk defa ölçüp bir defa biçen terzi” titizliğinde fotoğraf çekmek gerekiyor. Aslında bu titizliği her çektiğimiz kare için göstermek gerek. Açıkçası dijital makineler yaygınlaştıkça, ek bir maliyet gerekmediği için neredeyse hiçbir ayar değiştirmeden gelişigüzel fotoğraf çekenler artıyor. Yapılması gereken her fotoğrafa ayrı emek vermek gerek.
Madem makro fotoğraftan başladık devam edelim. Dildar Özaslan’ın makro gül fotoğrafı gönderdikleri içinde en güzel olanıydı. Diğer fotoğrafları da güzeldi ama özellikle kırmızı gülü seçtim. Çünkü gül fotoğrafı çekenler bilir, güller içinde kırmızı güller çekimi en zor olanlardır. Rengi sebebiyle renk kaymaları çok fazla olur. Eğer ışık uygun değilse gerçek rengini yakalamanız çok zordur. Patlamalar uygun bir açı yakalanamazsa çok rahatsız edici olabilir. O bakımdan gerek dar alanda yakalanan netliği, kompozisyonu ve gerekse ışık ayarları bakımından güzel bir fotoğraf olmuş. Çerçeve içindeki yeri, sağ arka planda görülen yeşil leke onu fotoğrafa güzellik katan bir unsur olmuş. Fotoğrafta hem renk olarak hem de duygusal olarak pozitif bir elektrik var. Ancak fotoğrafın altına yazılan isim fotoğrafın puanlarının bir kısmını alıp götürüyor. Çünkü fotoğrafın üstünde sonradan eklenen isim yazmak, tarih atmak fotoğrafçı diliyle ‘olmaması gerekenleke’den başka bir şey değil.
Hacer Bayram da bir önceki Dildar gibi fotoğrafa isim yazmayı sevenlerden birisi herhalde. Çünkü gönderdiklerinin çoğunda isim yazılı. Geçen ayki yazımızda aslında önemli bir konuyu gündeme taşımıştık. O da aslında her çektiğimiz kareye imzamızı zaten atıyoruz. O yüzden çok titiz bir şekilde fotoğraf çekelim diye bir hatırlatmamız olmuştu. Herhalde yanlış anlaşıldı! Daha çok isim yazılan fotoğraf gelmeye başladı. Şaka bir tarafa lütfen fotoğrafa isim yazmayın. Fotoğrafın bütün büyüsünü kaybediyor. Fotoğrafa gelecek olursak, sade ama güçlü sayılabilecek bir makro fotoğrafla karşı karşıyayız. Çünkü zıtlıklar (sarı ve kırmızı renk), sade bir fon ve gizem katan flu arka plan, benzetecek olursak, az malzemeyle lezzetli bir yemek yapılabileceğini ortaya koyuyor.