
Bizim medeniyetimizde “bir âlimin eğitiminden geçmek, terbiye olmak” manasında kullanılan “rahle-i tedristen geçmek” deyimi vardır. Uzun bir süre, sebat, azim ve kararlılık isteyen, talibin hayatını kuşatan bir adanıştır rahle-i tedristen geçmek. Okuma tahammülünün yüz kırk karaktere hatta emojilere indirgendiği bir hız çağının “rahle-i tetris”inden geçmek ise daha keyiflidir.
Türkiye’nin tanınmış gazeteci yazarlarından kıymetli bir hanımefendi ile muhabbet ederken şöyle bir şey söylemişti: “Gençler bana neler okuduğumu soruyorlar. Siz neler okuyorsunuz dediğimde cevap alamıyorum. Gençler sadece sosyal medyada birbirlerini okuyorlar. Bana neler okuduğumu sorarken aslında biz kısa yoldan nasıl sizin gibi yazar oluruz demek istiyorlar.”
Bu cümleler bana yakından şahitlik ettiğim Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni bir uygulaması olan Aday Öğretmen Yetiştirme Sürecini tekrar gözden geçirmeme vesile oldu.
“Türk Eğitim Sistemi’nde iki şey eksiktir; 1-Eğitim 2-Sistem” diyerek eğitim sistemimizle inceden bir alay edilir. İyi yetişmiş insan sayısını artırmak için muhtelif sistem denemelerinin yapılması, eleştirilmekle birlikte kanıksanan bir durumdur ülkemizde. Henüz çok taze ve rüştünü ispat etmemiş olan adaylık sürecinin amacı; öğretmen olmaya hak kazanan kişilerin, mesleğe başlamadan önce bir süre eğitimden geçirilerek nitelikli öğretmen vasıflarıyla yetişmesini sağlamaktır.
Bu uygulamada esas gaye; 1974’te vefat ettiği halde bugün on binlerce öğretmene örnek olarak anlatılan, kara tahtayı aşan, mesleğine hâkim, kendisini sürekli geliştiren, “benim için talebe evlattan evladır” diyen ve zamana derin bir iz bırakan yeni Mahir İz’ler yetiştirmektir. Sınıf kapısını mabed kapısı olarak kabul eden Nurettin Topçu ruhunun yeniden inkişaf ettirilmesidir.
Peki, kolay yetişmiş midir bu isimler ve daha nicesi? Google’da bulunan bilgiyi aktarmakla yetinmeyerek bunları ‘neden’leyen ve ‘nasıl’layan, “bilgin” değil “bilge” insan modelleri inşa etmek öyle hemen olacak bir şey midir? Bu uzun ve çetin yolculuğun başında olan adaylar yetiştireceği öğrencilerinin kendilerinin parmak işaretlerine değil ayak izlerinize bakacağının farkında mıdır? Kısacası bir Mahir İz, Nurettin Topçu, Fuat Sezgin olmaya talip midir?
Gelinen noktada yetiştirme sürecini elzem görerek devamlılığını arzu edenler olduğu gibi; eleştirilerde bulunan bir kesim de mevcut. Süreci yararlı görenlerin nedenleri aşikâr. Herhangi bir oryantasyona tabi tutulmadan çarkın içine girmek insanın bocalamasına sebep olur. Türkiye’deki üniversitelerde verilen eğitimin kalitesini düşünecek olursak mesleğe adım atılan ilk aylarda konsantre ve uygulamalı bir eğitim bu anlamda gereklidir.
Bizim medeniyetimizde “bir âlimin eğitiminden geçmek, terbiye olmak” manasında kullanılan “rahle-i tedristen geçmek” deyimi vardır. Uzun bir süre, sebat, azim ve kararlılık isteyen, talibin hayatını kapsayan bir iştir rahle-i tedristen geçmek. Okuma tahammülünün yüz kırk karaktere hatta emojilere indirgendiği bir hız çağının “rahle-i tetris”inden geçmek ise daha keyiflidir. Sahi, bir şey “keyif” vermiyorsa faydalı bile olsa çok da önemli değildir(!). Dondurucudan mikrodalgaya transfer edilerek buzu çözülen yemekle usul usul yanan meşe odununun ateşinde pişen yemek hiç bir olur mu? Ormanda kesilip bırakılan ağaçla bir sanatkârın ellerinde ince işçilik görerek kündekari haline gelen ağaç aynı mıdır? Cevaplar belli.
Sindire sindire, hakkını vererek terbiye olmaya, tecrübe kazanmaya, ehil bir ustanın ellerinde şekil almaya taliplilerin sayısı oldukça azdır. Mürebbiye vasfını haiz, “Rabb” isminin tecellisi bir mesleğin lütfedildiğinin farkında, kendisine en başta Allah Rasulü’nü ardından bu alanda ehliyetleri ile öne çıkmış –ehliyetname değil- kıymetli isimleri rehber olarak gören adaylar için süreç oldukça gereklidir ve daha da nitelikli hale getirilmelidir.
Bu modeller asıl görev yerlerine gider gitmez öğrencilerle güçlü bir iletişim kuracaktır. Farklı öğretim yöntem ve tekniklerini kullanacak, okuma halkaları oluşturacak, bakanlığın ve farklı kurumların gençlik projelerinde öğrencileri ile yer alacak, sosyal sorumluluk projeleri üretecek, alanında uzman kişileri görev yaptığı okula davet edecek, şiir geceleri, milli-manevi duyguları pekiştirecek programlar ve kıymetli şahsiyetlere ziyaretler düzenleyecektir. Yani sürekli hareket içinde olacak, kokuşmayacak, pörsümeyecek, ufuk olacak, öğrencileri tarafından her dem hürmetle anılacaktır. Bu insanlar hem sarraf hem kuyumcudur. Cevheri bulur ve bu cevheri çok güzel işler. Hayalleri ancak sonsuzlukla tatmin olur.
Öğretmenler odasında suni gündemler içinde boğulan, araba ve telefon modeli yükseltme sevdasına râm olan, bakanlık tarafından proje kapsamında verilen tableti oyun oynamak ve tatil beldesi bakmak için kullanan, bu öğrencilerden bir şey olmaz birazcık insanlık öğretsek kâfi diyen bir model… Kariyer basamaklarını en hızlı yoldan tırmanmayı arzu eden, kısa sürede sıkılan, kolaycılığın işgal ettiği, halinden ve sahip olduklarından şikayet eden bir nesilden söz ediyoruz.
Bir de tüm gayesi “atanmak” olan; “adamak” kavramını kendisi için değil de atandığı takdirde ilk maaşıyla kestireceği kurban için kullananlar vardır. Bunların perspektifinden ise işin rengi bambaşkadır. O artık atanmış bir öğretmendir. Öğretmen vasfının önüne “aday” kelimesinin eklenmesini bir nevi hakaret olarak algılar. Çünkü “oldum” havasındadır. Bu tipoloji için süreç oldukça gereksiz, zaman kaybı, enerji israfı ve külfetlidir. Film izleme ve kitap değerlendirme formlarını sosyal ağlarda paylaşılan örneklerden kopyalar. Zira rapor edeceği bir kazanımı yoktur, çünkü çoğu filmi izlemeye çoğu kitabı okumaya gerek duymamıştır. Ders gözlem formlarını bile doldurmak zor gelir, diğerlerinin formlarına bakarak kurar cümlelerini. İnsanın kendisini ifade edemeyeceği cümlelerinin olmaması ne acı. Yetiştirme seminerlerinde sahnedeki kişiyi dinliyormuş gibi yaparken sosyal medyada ya da alışveriş sitelerinde gezinir. Bu türden kişileri o salonda tutan en güçlü sebep imza sirküleridir. Neden mi? Öğretmenlik seminerlerde değil sınıfta ve yaşanılarak öğrenilir çünkü bu zihniyete göre. El-hak öyledir. Ancak ayın 14’ünü 15’ine bağlayan gece saat 00:00’ı gösterdiğinde banka hesabını kontrol eden, rakamların yükselişi ile mutluluğunun artması arasında doğru orantı olan modellerin ağzından çıkınca bu sözlerin pek de kıymet-i harbiyesi olmuyor doğrusu.
Tasvir edilen ikinci model acelecilik vasfı ön plana çıkmış, işin kaynağına değil kaymağına ulaşmayı hedef almış modeldir. Çok geçmeden öğretmenler odasında suni gündemler içinde boğulan, araba ve telefon modeli yükseltme sevdasına râm olan, bakanlık tarafından proje kapsamında verilen tableti oyun oynamak ve tatil beldesi bakmak için kullanan, bu öğrencilerden bir şey olmaz birazcık insanlık öğretsek kâfi diyen bir model…
Kariyer basamaklarını en hızlı yoldan tırmanmayı arzu eden, ulaştığı noktanın tadına baktıktan sonra da –tadını alarak sindirmek değil- kısa sürede sıkılan; hayatının çok rutin olduğunu iddia eden, kolaycılığın işgal ettiği, halinden ve sahip olduklarından şikâyetçi bir nesilden bahsediyoruz. Bu neslin yaşadığı çağda “bizimle çalışmak ister misiniz?” ilanları “çalışmadan para kazanmak ister misiniz?” ilanlarına dönüşmüştür. Kızların popçu erkeklerin topçu olduğunda hayatlarının kurtulacağına inandığı bir dönemde, kelime dağarcığının genişliğinin önemini anlattığınız gençlerden “Ne gerek var hocam, önemli olan anlatımda duruluktur.” cevabını almak hiç şaşırtıcı değil doğrusu.
İnsanı endişelendiren bu tablodan sonra kodları sağlam bir medeniyetin kolları sıvayan temsilcileri olmak niyeti ile asr-ı saadette yaşanan şu muhteşem hadiseye nazar edelim: Ensar’dan Sad bin Rabî, muhacir kardeşi Abdurrahman bin Avf’a neredeyse tüm varlığını teklif etmişti. Şükranlarını bildiren Abdurrahman bin Avf “Kardeşim, Allah senin malına bereket versin, sen bana çarşının/pazarın yolunu göster” diyerek cevap vermişti. Yani ben çalışmayı, emek vermeyi, o tatlı yorgunluğu hazırcılığa tercih ediyorum; tüketici değil üretici olmak istiyorum demişti. Hasıl-ı kelam netice-i meram, atanmak sistemde; adanmak sinede olur. Hangi alan, hangi meslek, hangi pozisyonda olursa olsun “İnsan için ancak çalıştığı vardır”1
Dipnot:
1- Necm/39