Cenâb-ı Hakk’ın “And olsun ki Biz Lokmân’a: Allâh’a şükret! diyerek hikmet verdik. Şükreden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allâh hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü hamde lâyıktır.” (Lokmân, 12) diye meth’ü senâ ettiği ve Rasûlullah (s.a.v.)’in de:
“Lokmân, peygamber olmayıp, ibâdet eden bir kuldu. Allâh Teâlâ, onu günahlardan korudu. Çok tefekkür ederdi. Îmânı kuvvetli idi. Allâh Teâlâ’yı sever, Allâh Teâlâ da onu severdi. Allâh Teâlâ, ona hikmet ihsân eyledi” (Kurtubî, Tefsîr, XIV, 59-60) buyurduğu Lokman Hakîm, Rabbimizin ona bahşettiği ilim, irfan ve mânevî olgunluk neticesinde hikmet ehlinden oldu. İşte bu sayede; söz, karar ve davranışlarında isâbet edebilme meziyetini kazandı. Onun hikmetli birçok söz ve değerlendirmelerinden insanlar asırlarca istifade etti. -Allah daha iyisini bilir ama- herhalde kıyamete kadar da istifade edeceklerdir.
Müfessir Zemahşerî, Lokman Hakîm’in hikmetlerine bir misâl sadedinde, şu ibretli hâdiseyi nakleder:
Bir gün Dâvud (a.s.), Lokman Hakîm’den bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça getirmesini istemişti. Lokman Hakîm de ona, kestiği koyunun dilini ve yüreğini getirdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Dâvud (a.s.), yine Lokman Hakîm’den bir koyun kesip bu defa da hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istedi. Lokman Hakîm, yine koyunun dil ve yüreğini getirdi. Hazret-i Dâvud, ona bunun hikmetini sorunca da şöyle dedi:
“–Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi; kötü olursa da, bunlardan daha kötüsü olmaz!..”(Zemahşerî, Keşşâf, V, 18)