İnsan için en büyük tehlike nefis engelidir. Onu tezkiye ve terbiye edemezse, hazin bir akıbet onu bekler. Bu yüzden Cenâb-ı Hak, Şems Suresi’nde üst üste sekiz yeminden sonra büyük bir hakikati bizlere şöyle bildirir:
“Ancak nefsini tezkiye eden, maddi manevi kirlerden arındıranlar kurtulmuştur. Onu günaha gömen de hüsrana uğramıştır.” (Şems sûresi, 9-10)
Bu hakikat, şu hikayede veciz bir şekilde şöyle anlatılmaktadır: Bir arı, bir karıncanın binbir güçlükle taneyi yuvasına götürdüğünü görünce, ona şöyle seslendi:
“-Ey karınca, bu kendine yüklediğin nasıl bir meşakkat, seçtiğin nasıl bir yüktür? Gel de benim yediğim içtiğim yeri bir gör. En güzel ve en hoş yiyecekler benden artmadıkça padişahlara ulaşmaz. İstediğim yere konar, istediğimi seçer ve istediğimden yerim.”
Bu sözleri söylerken uçtu ve kasap dükkânında bir etin üzerine kondu. Kasap elindeki bıçağı o mağrur arının üzerine öyle bir vurdu ki onu iki parçaya böldü ve yere attı. Karınca gelip onu ayağından çekti ve şöyle dedi:
“Nice bir anlık şehvet vardır ki, sahibini uzun zaman üzüntüde bırakır.”
Arı ise: “Beni istemediğim yere götürme” dedi. Karınca da:
“Kim hırs ve şehveti sebebiyle dilediği, arzu ettiği yere konarsa, onu istemediği yere götürürler” diye karşılık verdi. (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 16.Cilt, Erkam Yay.)
Nitekim Rasûlullah (sav) Efendimiz de:
“Cennet nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle; cehennem ise şehevî şeylerle kuşatılmıştır.” (Müslim, Cennet, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet) buyurmak suretiyle heva ve hevesine tabi olanların akıbetinin cehennem ve elim bir azap olduğunu ifade etmiştir.