İnsan noksandır. Unutur, yanılır… Çoğu zaman bu unutmalardan, yanılmalardan ötürü meydana gelen küçücük olaylar bizi derinden etkiler. “Her şeye eyvallah da buna nasıl tahammül edeyim”, “ben sabır taşı değilim” dediğimiz, beynimize kan sıçratan olaylar; bu olaylar karşısında verdiğimiz, dostluğumuza balyoz darbesi gibi inen tepkilerimiz ve ardından, merhemi olmayan yaralar…
Dostum dediğimiz insana mükemmel gözüyle bakarız. Zaten mükemmelliğine inandığımız için dost demişizdir ona, vurulmuşuzdur. Bir güzel hareketi diğer tüm kötü yanlarına kör yapmıştır bizi. Aradığımızı bulmuşuzdur. Dost demeye başladığımız andan itibaren uzun vadeli planlar yapmışızdır. Ancak zaman bizi kör bırakmaz. İlerleyen her saniye, dost bilip dost dediğimizle yaşadığımız her an, hatalara kör olan gözümüze merhem olur. Tüm olumlu yanlarına inat, olumsuz yanlarını görür ve artık dostumuzun o kadar da mükemmel olmadığını anlamaya başlarız; biz dâhil hiç kimsenin mükemmel olmadığını unutarak… Asıl dostluk, gözümüzü hatalara kör yapan perdelerin ortadan kalktığı bu safhadan sonra başlar. Sıkıntılara rağmen baştaki samimiyetimizi koruma çabası, karşımızdakinin hatalarına rağmen arayı sıcak tutmaya çalışmak ve daha nicesi… Dostluğu zedelemeden ilerletmek için çabalar veririz, yoruluruz. Yorgunluğumuz halimizden belli olur. Duygularımız da yorulur. Dostun bu yorgun duyguları sezmemesi elde değildir. Çünkü dosta karşı beslenilen duygular aşk gibi, öksürük gibi bir şeydir, gizlenemez… Bayat, yorgun duygularla ilişki sürdürmek zulüm olmaya başlar. Artık başka bir yol bulmak ve kırmadan, kırılmadan ilerlemek isteriz. İlişkilerin gerildiği bir dönemde en onarıcı hareketin, eylemlerimizde seçicilik olduğuna karar veririz... Çünkü artık dostluğun, ihtiyatî eylemler gerektiren zorlu bir birliktelik serüveni olduğunu anlamışızdır.
Seçici davranmak ilişkiyi kolaylaştıracaktır elbette. Ancak neyin yıkıcı neyin yapıcı olduğunu bilebilmek zor bir iştir. Aradaki bağların gerildiği zamanlarda, attığınız adımın sizi nereye götüreceğini kestirememeniz ve bu adımların karşılığının ne olacağını bilememeniz, yangına püskürttüğünüz suyun ateşi alevlendirebileceğini düşündürebilir size…
Dost ile aramızdaki bağları, insan oluşumuzdan kaynaklanan hatalardan ötürü koparamayız. “Yeter artık!” deyip de bitirilebilecek bir ilişki değildir dostluk. Bu yüzden seçici olmanın yanında bir şeylere katlanmak gerekir. Katlanmak gerekir, çünkü dostluğun yakıtı tahammüldür. Eğer tahammül olmazsa dostluğun yakıtı dostlar olur, yani biz oluruz.
Tahammül insanı pişiren, olgunlaştıran bir eylemdir. Ancak tahammül gösterebilmek için bir sebep olması lazımdır ki bu da dostlara bakışımızdır. Dostlarımıza bakışımız, tahammül için bir sebep olduğu gibi hem de tahammül seviyemizi belirleyen önemli bir etkendir. Beklentinin büyük olduğu yerdeki hata, büyük hayal kırıklıklarına sebep olur. Bu yüzden dostlarımıza mükemmel gözüyle bakmak, onların küçük bir hatalarında bizde büyük hayal kırıklıklarına, tahammülsüzlüklere sebep olur. Dostlarımızın insan olduğunu, dünyaya ise “olmaya” geldiğimizi, dolayısıyla kimsenin mükemmel olmadığını her an zihnimizde diri tutmak daha mutlu bir dostluk için faydalı olur belki de…