
Mehlika Toyga
Bir zamanlar İslâm ve müzik kelimelerini aynı cümlede kullandığımızda, o paragrafı dolduracak pek fazla isme şahit olamazdık. Ancak dünya üzerinde popüler ve genç sanatçıların İslâm’la şereflenmesi ile algılar giderek değişti. Konuya örnek teşkil edenlerden aklımıza ilk gelenleri, yahut ülkemizde en bilinenleri Sami Yusuf ve Cat Stevens, nâm-ı diğer Yusuf İslâm… 80’lerin başında yaşadığı ideolojik değişimle, müzik algısının da farklılaşması, sanatçının islâmî camiada tanınması ve popülerleşmesinde büyük rol oynadı. Yine, Native Deen, Islamic Soldier, Fundamental, Transglobal Underground, IAM, Faeeza Malinga, Khalid Belrhouzi, Zain Bhikha ve Sarah Rhalem’i de bu kategoride anabiliriz.
Popülaritenin uzağında duran daha başka isimler elbette vardır. Burada kim iyi kim kötü tartışması yapmayacağız. Ama öyle bir isim var ki, O’nun bir gün evrensel müzik tahtına tek başına oturacağını düşünüyorum. Maher Zain… Onu dinledikçe, sanki yıllardır tanıyormuşum hissiyatına kapılıyorum. O kadar bizden, o denli içten yani… Bizdenlikten ve içtenlikten kastım, üslubundaki samimiyet, sanatını icra noktasında giyindiği mütevazı duruş, tebessümü ilke edinmiş yüzü ve sonraları benimsediği ideolojisi; İslâm…
İlk müzik ilhamını kendisi de bir şarkıcı olan babasından alan Zain, 8 yaşında iken ailesi ile birlikte İsveç’e taşındı. Babası Lübnan’ın güzel Akdeniz şehri Tripoli’de sahne alıyordu. Müzik ve enstrümanların büyüsünden büyük ölçüde etkilenen sanatçı henüz 10 yaşında iken ilk klavyesine kavuşmuştu. Artık müzik hayatının vazgeçilmez bir parçasıydı.
Eğitimine orada devam eden Zain, üniversiteye girip havacılık mühendisliğini bitirdi. Hayatında değişen onca şeye rağmen sadece bir şey aynı kalmıştı; onun müziğe olan büyük tutkusu. Geceleri geç saatlere kadar okulda arkadaşlarıyla şarkı söylüyor, rap yapıyor, müzik besteliyor, müziğin her yolunu deniyorlardı. Müziğin onun kimliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu fark etmesiyle başladı her şey…
İsveç müzik sahnesinde bir süre müzik yapımcısı olarak yer aldıktan sonra, İsveç’te hızla büyümüş yetenekli bir müzik yapımcısı olan RedOne‘la tanıştı. Sonrasında RedOne’la birlikte İsveçli sanatçılarla çalışmaya başladı ve onunla birlikte New York’a gitti. Birkaç yıl da New York müzik endüstrisinin çok yoğun bir döneminin ortasında, Kat Deluna gibi liste başında yer alan sanatçılarla birlikte çalıştı. “Whine Up” ve “Run the Show” gibi ses getiren hitleri içeren Kat Deluna’nın çıkış albümü de buna dâhildi.
Maher genç yaşta böyle büyüleyici bir sektörde çoğu kişinin rüya olarak tanımlayacağı bir işe sahipti. Ancak ona göre bu onun ‘rüya’ olarak tanımlayacağından uzak bir şeydi. Diyordu ki; “ Müziği seviyordum ama onu saran her şeyden nefret ediyordum. Hep bir şeyler doğru değil gibi geliyordu.”
RedOne büyük bir başarının eşiğindeydi. Akon, Lady Gaga, Iglesias, Brandy, New Kids on the Block ve Michael Jackson gibi şarkıcılarla çalışmaya devam edip dünyada en çok rağbet gören müzik yapımcılarından biri oldu zamanla.
Maher ise huzursuzdu ve sonunda müzik endüstrisi ve etrafındaki her şeyin kendisi için doğru bir yer olmadığına karar verip İsveç’e döndü. Stockholm’de İslam cemaatinde aktif olan bir grup kardeşle tanışıp bulunduğu yerdeki camiye gitmeye başlayınca “ev”ine ulaştığını hissetti.
Evinin yolunu bulmasıyla, içindeki boşluğun da, etrafındaki fazlalıkların da yerli yerine oturması, hayatında başına gelecek en güzel şeydi. Şükrünü eda etmenin en güzel biçimini seçerek, Allah’ın sesine verdiği orijinal tınıyı; “Thank You Allah” isimli bir albümle sembolleştirdi. Kısa zamanda tanındı. İyiye ve güzele olan açlığımızın, arayışımızın içini dolduracak güzellikte eserlere imza attı.
Aynı zamanda Mesut Kurtiş’in Beloved albümündeki, Never forget isimli şarkıya düet yaptı. Şimdi herkesi teşekküre ve şükre çağırıyor. Awaken, Ensha Allah, Irf Allahi Allah Kiya Karo, Ya Nabi ve Hold My Hand albümde ilk göze çarpan eserler.
Maher sonunda doğru yolu bulabildiği için kendini huzurlu hissediyor ve başkalarına müziğiyle yardım etme sırasının şimdi kendinde olduğunu düşünüyor ve ekliyor; “İnsanlara söyleyecek tek şeyim olsaydı, gözlerimizi açıp doğru bakarsak doğru yolu görmenin çok kolay olduğunu söylerdim. Çünkü bana olan şey bu.”
Not: Biyografi çevirisi için Sakine Tombul’a teşekkürler.