
Mülayim Sert
22 Şubat 2009 tarihinde cumhuriyet döneminde yetişmiş bilge mimarımız Turgut Cansever vefat etti.
Neden bilgeydi? Neden büyük mimardı?
Bilgeydi; çünkü yaptığı ve yapmadığı her şeyi büyük fotoğrafa bakarak düşünce imbiğinden geçirmiş son büyük ustaydı. İnsanlık tarihiyle paralel bir tarihe sahip mimarlığın hiçbir kesitini çöpe atmadan tarihe, düşünceye, insana, varlığa vakıf olarak tasarlayan bir düşünce insanı olduğu için büyük mimardı.
Turgut Cansever’in 1967 de Etruğ Yenerle birlikte tamamladığı Türk Tarih Kurumu binası, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Ankara’da yapılmış binaların hemen hepsine muhalif bir binadır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Ankara’da yapılan binaların ortak özelliği hepsinin dışa bakan kimlikleri ve batı mimarisinin kopyaları oluşudur. Fakat büyük mimar Turgut Cansever’in tasarladığı Türk Tarih Kurum’u binası, Türk-İslam mimarlık tarihine sahip çıkan onu ötelemeyip onun üzerine yeni ve uygun şeyler ekleyerek 20.Yüzyıla sunan bir başyapıttır. İçe dönük avlulu şemasıyla modern zamanlara meydan okuyan bir eserdir. Ve 1980 yılında Aga Han ödülüne layık görülmüştür.
Mimar Turgut Cansever Aga Han ödülüne üç kez sahip olmuş ve daha sonra bu ödülü veren jürinin arasına katılma hakkı kazanmıştır. Bu ödüle dünya tarihinde üç kez sahip olan başka bir mimar yoktur. Yaşarken uğruna sergiler açılan hem de ikiz sergiler açılan çok az mimar vardır. Bunlardan biri de Turgut Cansever’dir. Ve ne acıdır ki ülkesinin adını uluslararası platformda böylesine büyük başarılarla taşıyan bir mimara bugün üniversitelerin çoğunda mimarlık tarihi hocalığı yapan meslektaşları derslerinde bir kerelik olsa da değinmez. İstanbul’da Beyazıt meydanını hepimiz biliriz ama oraya o görünümü veren mimarı çok az insan bilir.
Sadece Mimar Turgut Cansever’in şanssızlığı değildir bu. Ülkemizin değerleri tamamen kendi vatandaşları tarafından unutturulduğu için maalesef yıllar sonra paralar yenilenir de üzerine kimin resmini koysak diye düşünülünce hatırlanıyor böyle değerler. Son sözü büyük ustaya verelim o bize sanatı tanımlasın. “Sanat eseri varlık-kâinat tasavvurunun yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya koyarken aldığı her karar sanatkârın varlık ve varlığın güçleri hakkındaki tasavvuruna göre şekillenir. Bu özellikleri ile sanat ahlak alanında yer alır”
Ustamızın ruhuna el-Fatiha.