Sana bugün tek bir kelimeden bahsedeceğim.
Dâvâ kelimesinden…
Sen ve yaşıtların bu kelimeyi duyunca mahkemeler, hâkimler geliyor aklınıza.
Hâlbuki bir zamanlar bu kelime herkesi hizaya getirirdi.
Aklın ve aşkın ölçüsü bu kelimeydi.
Bu kelime için birileri çok rahat canını verebilirdi.
Hâlâ vardır eminim, bu kelime için canını verebilecek.
Zaman o kadar da kötüleşmedi.
Ama şu kadar kötü ki bu kelime senin yaşındakiler için bir anlam ifade etmez oldu.
Biz bu kelimeden bahsedildiğinde savaşa giden Osmanlı atları misali kanı kaynayan ağabeyler/ablalar tanıdık.
Onlar bu kelime için yaşadılar.
Hayallerimiz dediklerinde dâvâlarından bahsettiklerini anlardın.
Hayalleri dâvâlarının sonsuzluğunda yitmişti, dâvâları hayallerinin ufkunda…
Onlar için bu kelime her şeyden önemliydi.
Senin okul, kariyer, unvanından başka bir şey bu.
Birileri onlara dâvâ dedi mi bakışları değişirdi.
Duruşları değişir; üzerlerine bir heybet gelirdi.
Dâvâ olurlardı, baksan dâvâ görürdün yüzlerinde.
Dâvâ olurlardı, işitsen dâvâ duyardın sözlerinde.
Çünkü onlar söze ancak dâvâ dendi mi kulak kabartılabileceğine inanırlardı.
Sözün değeri buydu onların gözünde.
Dâvâ ile ilişkisi olmayan ne kıymetliydi ki, söz, iş ya da düşünce bir kıymet ifade etsin…
Onların damarlarından delice akıp gelen kan dâvâ diye akardı.
Onlar sadece etrafa mı, geçmişlerine, hallerine, geleceklerine böyle bakarlardı.
Dâvâ hem sevinçleriydi, hem hüzünleri…
Başarı dâvânındı, başarısızlığın sebebi kendileri…
İsimleri bilinsin istemezlerdi, yeter ki dâvâ yücelsin.
Sana ne kadar yabancı bir duygu ki bir bela gelecekse dâvâya değil onlara gelsin.
Sana çok yabancı mı gerçekten, ne dersin?
O kadar ümitsiz değilim ben aslında.
Değil mi ki buraya kadar geldin, senden ümit kesmemeliyim. Buraya kadar merak saikıyla da olsa erişebildiysen...
Sen, sende bir ümit ışığı olduğunu gösterdin.
Muhtemelen etrafındaki ağabeylerden, ablalardan bu.
Gençliklerini dâvâ ile diriltenlerden…
Sana onlardan bir şeyler sirayet etti. Belki bir nazar, bir sadır akışı, bir heyecan kıvılcımı, kim bilir? İşte bu sana yetti.
Seni farklı kılan şimdi kulağındaki o tınıdır.
Seni meftun eden artık eskilerde kaldığına inanılan o ölümsüz şarkıdır.
O şarkıyı sen, o şarkı ile mest olmuşlardan duydun.
Duydun, kanın kaynadı, sen de artık seçilmişlerden oldun.
Öyledir, o şarkı bir kez kulağa değdi mi kalbe işler.
Alır adamı adam etmekle kalmaz, seçilmişlerden eder.
Seçilmişler, dâvâ denildi mi gözleri parlayanlar…
Seçilmişler, dâvâ ile yatıp dâvâ ile kalkanlar…
Onları zaman zaman kayıp giden gözlerinden tanırsın.
Gelecek güzel günlerden bir bahis açılsın, parlayan gözlerinden tanırsın.
Bitimsiz hüzünlerinden tanırsın, onları hiçbir dünyalık kandıramayacak.
Sükûtlarından tanırsın, hiçbir ses o ölümsüz şarkıya engel olamayacak.
O şarkı dâvânın şarkısıdır, engel bilmez.
Dâvâ delisi kalmamışsa ne yazar, dâvâ bitmez.
Dâvâ hep bakidir, aşkın ülkesine yolculuk biter mi?
Bitmez dâvâsı dâvânın ve dâvâ karanlıklarda yitmez.
Sürekli parlar nuruyla Nur’un, değişmeyecek bir kanun bu.
Dâvâyı yitirenler gider, yine de dâvâ gitmez.
Dâvâ gitmez çünkü yer, gök onunla ayaktadır.
O gitse ne kalır geride ve onunla ne gitmez?
Giden kendisi gider, giden fena bulur, gidene yazık olur.
Hak durur, yer durur, gökler durur, dâvâ durur.
Durmayan kendisi durmaz, durana aşk olsun derler.
Açarlar kalbini dâvâya da buraya sadece aşk dolsun derler.