...Şunu hemen söyleyeyim: Bu hikayeleri anlattım diye; kimse benim de Hızır (a.s.) ile görüştüğümü filan sanmasın. Yok öyle bir şey. Varsa da adettendir; ben fark etmedim :)) Hem siz hiç duymadınız mı: Bu işleri; “Bilen söylemez, söyleyen bilmez...”
Millet Alemlere Akıyor
Bir ara sadece Bursa`da 16.000 evliya varmış. Namazında niyazında dindar Müslüman değil ha! Keşif, keramet vb. sahibi veli! Şehir kaç kişiydi ki o zaman. En fazla 30.000. İstanbul`a kıyaslasak; bugün için 9.000.000 evliya eder! Kıtlık girmiş demek. Evliya kıtlığı! O yüzden olsa gerek... O yüzden; adam: “Dün akşam Hızır baba geldi. Çekti evin önüne üstü açık bir uçak. Atladık. Işık hızına yakın bir süratte ama karayoluyla, şehirlerin sokak aralarından dolana dolana umreye gittik dün akşam. Hıza rağmen, geçtiğimiz şehirlerin bahçelerinden elimizi uzatıp meyve toplaya toplaya..” diye anlattığında ağzımıza sinek kaçıyor. Kıtlıktan çıkmışız ya... Oysa imkânsız diye bir şey yok. Ve bu bir spor ayakkabı sloganı değil. Çünkü Allah var! Meğer millet geceleri âlemlere akıyormuş...
Hızır (a.s.) ile Görüşmenin Yolları
Hazır; Hızır`dan (a.s.) söz açılmışken, size ondan bir hikaye anlatayım. Ama önce girizgah: . Hani “Allah`ım n`oolur Hızır`ı (a.s.) bir kere göreyim.” diyenlerin hikayeleri vardır ya. Hep aslında görür de fark etmezler. İş işten, Hızır (a.s.) kirişten geçtikten sonra uyanırlar. Ne olacak bir kere görünce bilmem! Himmet darlığından diye düşünüyorum. Hızır (a.s.) bir mürşid aynı zamanda. Bir kerecik görmekle yetinmeyip, kendisinden ders alanlar var. O işin sırrı da bu hikayede: Osmanlı`nın son dönemlerinde; posta idaresinde çalışan bir zat, Hızır (a.s.) ile sık sık görüşüp, ondan ders alıyormuş. Şöyle düşünmüş: “Yaaa... İşten güçten vakit bulup “Baba”yla istediğim sıklıkta görüşemiyorum ki. En iyisi emekliliğimi isteyip, ondan sonra bütün vaktimi kendisiyle yaptığımız derslere ayırmak...” Nitekim; öyle de yapmış. Lakin, emekliye ayrıldıktan sonra; gün olmuş, ay olmuş, yıl geçmiş: Ara ki Hızır`ı (a.s.) bulasın. Derken bir gün Hızır (a.s.) ile yine karşılaşmış. Sormuş hemen: “Efendim! Ben sizinle görüşmek için işimden istifa ettim, yıl oldu; siz ortalarda yoksunuz.” Hızır (a.s.) cevap vermiş: “Evladım. Biz seninle işinde insanlara hizmet etmekte olduğun için görüşüyorduk. Ne zaman ki işinden/hizmetinden istifa ettin; bizimle görüşmekten de feragat ettin...” Yaa.... Değil mi!?. Demek ki: 1- Hızır (a.s.) öyle bir kere görünüp kaybolan biri değilmiş. Özel ders de veriyormuş. 2- Onunla görüşmek için önce sen Allah`ın kullarına Hızır olacaksınmış: O zaten hazırmış!
Kamuoyuna Önemle Duyurulur
Şunu hemen söyleyeyim: Bu hikayeleri anlattım diye; kimse benim de Hızır (a.s.) ile görüştüğümü filan sanmasın. Yok öyle bir şey. Varsa da adettendir; ben fark etmedim. :)) Oluyor bazen: Birine bir şeyler anlatıyorsun; o sanıyor ki sen de öylesin. Sonra karşında ceket ilikliyorlar. Öyle olmadığını söyleyince de “Vaaay! Allah`ın ne evliya kulları var: Bi` de kendini gizliyor. Ne büyük tevazu.” filan diye iyice gömülüyorlar. Vallahi yok öyle bir şey! Hem siz hiç duymadınız mı: Bu işleri; “Bilen söylemez, söyleyen bilmez...”
Sanki Siz Kendiniz İlahlar Olmuşsunuz Gibi...
Hz. İsa sahabelerine demiş ki: “Sakın ha! Sanki siz kendiniz ilahlar olmuşsunuz gibi Allah`ın kullarının amellerini değerlendirmeye kalkmayın!” Müslümanız ya... Çoğumuz; Allah`ın, Hz. İsa`nın sahabelerine (hatta hiç kimseye) vermediği bu hakkı bize verdiğini sanıyoruz. Hatırlatayım dedim.