Nedim Kaya
“Siz böyle cami cemaati ile karşılaştığınıza bakmayın, buradaki Türklerin yüzde beşi bile artık geleceğini Türkiye’de aramıyor, yaşam tarzından inancına, tüketim alışkanlıklarına kadar herkes kendini buraya ait sayıyor, en önemlisi de iki cami arasında beynamaz durumu mevcut, çoğu ne Alman ne de Türk olmayı başarıyor. Tavuklarla paralel elden ayaktan çekilen Almanların arasında gecelerin hâkimiyetini Türk gençleri ele geçiriyor.” Farklı ortamlarda farklı insanlardan hep aynı değerlendirmeyi duyunca itibar etmek zorunda kalıyorsunuz.
“Türkiye’de gurbetçi, Almanyada yabancı” cümlesinin bir klişeden ibaret olmadığını görüyorsunuz buralarda. Teslim olanlar için problem yok. Milli manevi değerlere sahip çıkarak yaşamak isteyenler için ise yokuş yukarı bir yol mevcut. Achen’de Ülkü Ocaklarına uğrayınca sloganlaştırılarak savunulan fikirlerin en azından bir kısmına bigâne kalmanın vicdanları rahatsız edeceğine karar veriyoruz. Ocak başkanının kızı teneffüste Türkçe konuştuğu için öğretmeninden ikaz almış akşam babasına böyle bir durumda nasıl davranması gerektiğini soruyor. “ Bana bunun yasak olduğunu gösteren kanunu gösterir misiniz diye sor bakalım” cevabı ile okula dönüyor ertesi gün ama kaç öğrenci bunu velisine iletir, kaçı bu yönlendirmeyle okula döner ve kaçı bu cevaptan sonra öğretmenin kara listesine girmez. Laf arasında çokbilmiş tavrımızla “neden vatandaş olmuyorsunuz ki, her iki ülkenin de avantajlarından yararlanırsınız” diyecek oluyoruz on numaralı uzman sorusu ile karşılaşmamız an meselesi oluyor.
Çoktan hak ettiğiniz vatandaşlığa bir mülakat uzaklıktasınız ve soru; “ Bu toplumun bir ferdi olarak genç kızınızın okul gezisi çerçevesinde erkek arkadaşları ile birlikte havuza gidip bikinisi ile yüzmek istemesi halinde tavrınız ne olur?” Cevabınız aynı zamanda taahhüdünüzdür. Kızı olanlar düşünsün diyorsanız buna benzer esnekliğinizi zorlayacak onlarca tuzak sorudan bir kaçı mutlaka sizin için.
Türk topluluğa hizmet veren bir vakıf veya dernek yönetiyorsunuz. Bütün eğitimini Almanca almış gençlere Almanca dini veya milli içerikli yayınlar hazırlıyorsanız zaten Türkçe ile muhatap olabilecekleri sınırlı sayıda kaynağı da yok ediyorsunuz. Aynı yayınları Türkçe hazırlasanız hem istifade edebilecek kitle bulamıyorsunuz hem de geniş bir kitleyi dini ve milli içerikten mahrum ediyorsunuz. Birinciyi tercih edenler bir kesim tarafından hainlikle ikinciyi tercih edenler başka bir kesim tarafından çözümsüzlükle suçlanıyor. İşte böyle bir ortam gurbet, aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali.
Gurbetçiler arasında bir hafta kalınca tırnak içerisinde “İslami sermaye” girişimlerinin verdiği zararın gazete haberlerinden okuyarak anlaşılamayacak kadar derin yaralar bıraktığını görüyorsunuz. Yaşı altmışı geçmişler son otuz yıllık birikimlerini kaptırdıktan beridir gençler yatırımlarını Avrupa’da değerlendirme yoluna gitmişler. Camiye vaaz vermeye giden vaiz hocaefendinin başına gelenler durumu özetliyor. Yanına yaklaşan bir genç “ o elindeki çantada herhangi bir holdingin reklâmı varsa ayaklarını kırarım, şimdiden bilesin” demez mi? Gelin siz izah edin. Türkiye’den gelme ziyaretçilerden inanmasalar da pozitif cevap alabilmeyi istedikleri soru şu: “Sizce toparlanıp hiç olmasa anaparamızı ödeyebilecekler mi?”
Türkiye’dekiler bunu yapar da gurbette bulunmaz mı gözü açık? Avrupa’da açtığı şirkete Türkiye’den vadeli ithalat yapıp yarı fiyatına peşin satarak başka yerde açmak üzere kepenk kapatanlar namuslu gurbet esnafı hakkında da inanılmaz güvensizlikler oluşmasına sebep olmuş. Yine de her yıl yeni çaylaklar buluyorlarmış yolacak. Böylece Avrupa’da ucuza çarpma mal satan bir pazar oluşmuş. “Alacağım bir hububatı yarın birilerinin Türkiye’deki fiyatının yarısına tekabül edecek bir fiyatla satıp ürünün elimde patlamasına sebep olmayacağını kim garanti edebilir ki?” diyor dişi tırnağı ile kazıyarak halde 30 yıllık tecrübe ve saygınlık kazanan vatandaş. Böylece Türkiye’yle oluşabilecek kapsamlı ticaret imkânları da yok olup gidiyor.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Türkiye’deki aile fertleri veya akrabaları tarafından kazık yemiş gurbetçi hikâyeleri de nefes alıp vermek kadar yaygın. Yıllardır taksitini ödediği evi kardeşinin aslında kendi adına yazdığını duyanlar mı dersiniz, sıkışık anında borç isteyip üstüne yatan mı?
Avrupa’da bir Türk olmak zor zanaat kısacası. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” derler. Almanya’da gördüklerimiz, duyduklarımızdan sonra “ Türk’ün Türk’ten başka baş ağrısı yoktur” diye düşünmeden edemedik.