Hatice Yaltırak
Biz bakardık ve sen yürürdün şeyhim
sen yürürdün ve dağlar yürürdü
öksüz bir kırlangıç olurduk sen görünmeyince
sen görünmeyince görmezdik bulutları
yağmurları kuşanıp yollarda bahara durmazdık
Mevlana İdris-Ay Söylevi/ Zarifoğlu’na
Müslüman… Yalnız… şair… Hüzün… İçten… Masal… Toprak… Acı… Uçmak…
***
Yaşayıp giderken kendi halinde zaman zaman bir takım cümleler düşer hatırına insanın:
Mesela bir vakit namazı sonrası cami avlusundan ayrılırken:
…/kişi mahallesindeki caminin cemaatinden olmalı / şüphelerin kalbini kazımaya, aidiyet kurduğun bütün o şeyler çatırdamaya başlamış ve sen öylece orta yerde, bir başına kala kalmışken:
…inandığın bir harekette, yanındakilerin kararlılığını kritik anlarda anlamaktan Allah’a sığın…
Korkmuşken bu bir başınalıktan ve fakat direnmek istiyorken yine de:
dostum / üşüyorum dedin / üşüme
korkuyorum dedin / korkma kaçıyorum / kaçma
ürperiyorum düşünceden / ürper.
İnanmadığın bir işi yapıyor olmanın verdiği ızdırapla kendi halinden endişe ederken belki:
ya artık bir kere daha duyamazsam kendimi?
Bir koltuğa gömülmüş akşam haberlerini izlerken ya da Genç Werther’ e kulak vermişken mesela:
Ne çok acı var.
İsrail’in Gazze’de uyguladığı vahşete karşı aldığın tavra, konjonkturel açıdan itirazlar sıralayanları cevaplarken de olabilir:
…ziller hangi müslüman hanede çalıyorsa
ziller bizim hanemizde çalıyor.
bildik böyle…
Arınma arzuyla dolup taşmışken ya da:
seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
bağışlamanı dilerim.
sana zorsa bırak yanayım
kolaysa esirgeme…
1940 yılının yazında doğup; 1987 yazında eskilerin o güzel deyişiyle gözümüzden gönlümüze intikal eden Cahit Zarifoğlu’dur yaşarken hatra düşen bu cümlelerin sahibi.
***
Edebiyat bazında oldukça mümbit Maraş’ın en kuvvetli kalemlerinden biri olan Zarifoğlu insanın önünden değil yanından yürüyen sahici adamlardandır. Onun eserlerinde insan, günahıyla sevabıyla birliktedir. Okuyucuya yukardan bakmaz yazdıkları. Her kitabı kıymetlidir ama Yaşamak’ın yeri bambaşkadır.
Birçok dizesi / cümlesi ilk bakışta özü kavranabilecek türden değildir. Çoğu zaman gizli bir gündemi var gibidir. Yaşamak kitabında “fark edilmesinden korktuklarımı kapadığım eşyalar oluyor anlattıklarım” diyerek bunu teyit etmiştir bir bakıma.
Değdiği her şeye şiir bulaştırmıştır. Eminönü’ndeki Yeni Cami’yi anlattığı Yaşamak’taki o iki sayfayı ne kadar okursanız okuyun doyamazsınız mesela. O bu caminin gölgesiyle nasıl tamamlanmış hissederse kendini siz de öyle tamamlanmış hissedersiniz. Anlatışı kalbe ferahlık verir.
Dur - kalk bir dili vardır. Başlar belli bir ritimle, durup bir soluklanır ve sonra tekrar devam eder sanki. Onun şiirini sadece, durup incelikleri anlamaya vakti olmayanlar anlayamaz. Serpil Özçeşmeci Zarifoğlu’nun şiirini tanımladığı yazısında “şiiri, şairi ve söyleyişi birbirinden ayrıştırmak imkansızdır. Hepsi kargışlanmış tek bir bütündür. Bu bütünlük ki, onu farklı ve vazgeçilmez kılar. Karşısına çıkanları çaresiz bırakır. şiirinin hiçbir yerinde tekil bir ‘Ben’ kullanımına rastlayamazsınız. Onun şiiri gelir, bedenin hallerinden beslenir, olgunlaşır, onu sıkar ve terk eder. İkinci bir şiire kadar şiir de şair de artık özgürdür. Dolayısıyla hayatla her boyutta yüzleşmeyi göze alamayan bir okuyucu için kapalı ve karmaşıktır. Ama biraz azmederseniz sizi de alır içine. Kapalı, anlaşılmaz ya da zor değil; insanı kendine zorlayan bir şiirdir onunkisi.” demiştir.
Yedi Haziran Cahit Zarifoğlu’nun kuş olup gittiği gün. İsmet Özel’in “O`ndan sonrakiler O`nda ders alınacak bir taraf bulacaklardır” ifadesine istinaden herkes kendinde nasıl bir karşılığı olduğunu sorgulayabilir belki bu vesileyle.
Sızlaya sızlaya, yana yana, döne döne okunmalı, bilinmeli, bildirilmelidir. Ve şimdi Zarif adamı içtenlikli bir Fatiha ile selamlamanın tam vaktidir.