Her an bir iyiliğe, bir güzelliğe, bir faydaya, bir nezakete, bir zerafete, bir hikmete meyledebilecek, etrafına muhabbet ve enerji yayabilen bir vesile adamı olabilmek…
İnsanın, şöyle rûhâni bir efkâr ile, dalıp dalıp gittiği özel anları oluyor bazen. Kalbî rikkatin kuvvetince, acziyet hissini güçlü kılan, âkıbete dayalı endişelerin kol gezdiği, tefekkür vakitleri..
Şimdi kapatıyorum gözlerimi… Yıkıyorum başımı kalbimin üstüne; gidiyorum, hesapsız, ten kafesinden…
…
İşte şu arkamdaki eşili gibi duran toprak, benim toprağım. Biraz önce çıktım oradan; çıkarıldım. Onda geçirdiğim vakitler, aklımı başımdan almış durumda. Ağlamak geliyor birden içimden; şöyle yokluyorum bir yüreğimi, kesilmiş tâkati, kalmamış artık gücü..
Karşımda duran tekrar diriltilmiş onca insan içerisinde, sıra, hem de çabucak, birazdan bana gelecek. Aman yâ Rabbi!...
Muhasebe edileceğim. Acaba edilecek miyim?!!! Yoksa.. Yoksa.. Yoksaları yok sayabilsem keşke…
Aklıma, yüzlerce, binlerce, onbinlerce soru, cevap ve pişmanlık geliyor. Her zerresini sefa ile doldurduğum dünyada, nizamı, bu güne hazırlık yapacak amellerle dolu bir hayatım olsaydı aah ah…
…
Gözlerimi çoktan açmış, bir el havlusuyla, terimi bile silmişim. “Kimin güneşine gölge oldun, kimi serinlettin de serinlemeye kalkıyorsun”un hışmıyla, elimde sıkı sıkı tuttuğum kumandanın düğmesine sertçe basıp, kapatıyorum, beni terleten (!) klimayı…
Evet, kalkmalı şimdi; yeter bu rahatlık, yeter artık! Dinleyip dinleyip geçmemeli, tüm anlatılanları. Şu gençliği bir masaya, bir tezgaha, bir örse vurup, hışını çıkarmalı artık.
Her an, ahiret sermayesi olup kurtuluşa götürecek vesilelerin adamı olmalı artık. Vesile adamı..
Bir çiçeğin yaşamasına, bir yetimin gülmesine, fakir fukaranın ocağınaaşına, talebenin ilmine, acizin, dertlinin derdine, hastaya, yaşlıya, kediye, köpeğe, kuşa, balığa hizmet taşıyacak bir vesile adamı…
Gülümsemelere, sevinmelere, hoşnut olmalara, dualara vesile olacak bir vesile adamı. İnsanları Allah’a ve O’nun yarattığı kâinatın idrakine taşıyacak bir vesile adamı…
Yazacak, çizecek, söyleyecek, anlatacak, dinleyecek, ikna edecek, biricik hakikate yolcu taşıyacak bir vesile adamı. “Söylediğinden çok, yaşadığıyla” model olabilecek, üzerindeki ruhani vasıflarla etrafını muhabbet-i Rasulullah’a taşıycak bir vesile adamı...
Gençliğini, ömrünü, varını, yoğunu Hak yolunda harcayacak, saçını dökecek, ağartacak, kilo alacak, verecek, güçten, tâkatten kesilse de, aklıyla-fikriyle hizmetini devam ettirecek vesile adamı…
Hiç durmayacak; rızkını temin ederken bile insanlara ve diğer mahlukata muhabbet nazarı ile bakabilmeyi alışkanlık haline getirecek ve onların an be an hizmetine hazır olacak bir vesile adamı…
“İşte kabir orada, bizi bekliyor..” diyen “hakiki dost”un izinde “hazırlığı ona göre” yapma zihniyetinde, Huzur-u İlâhi’ye alnı açık bir vaziyette çıkma niyazı olacak bir vesile adamı..
Her an bir iyiliğe, bir güzelliğe, bir faydaya, bir nezakete, bir zerafete, bir hikmete meyledebilecek, etrafına muhabbet ve enerji yayabilen bir vesile adamı olabilmek…
İşte bunlar ve daha bir çok şey, lâzım olacak. Beklenmedik bir anda, biiznillah kurtuluşa “vesile” olacak.
Belki bir üşüyenin üzerine örtülen örtü, utancımızı ortadan kaldıracak bir libas olacak. Bir hastanın duası, bedenimize tâkat verecek. Tuttuğumuz muhlis bir oruç, tahta gibi olmuş dudaklarımızın arasından, dilimizi, damağımızı zemzemle doyuracak. Diktiğimiz bir ağaç, suladığımız bir çiçek, bir vefa borcu olarak yanında getirdiği bir kucak rüzgarı, terlemiş bedenimize üfleyecek.
Başını okşadığımız bir yetim, bir öksüz, birden bire peydahlanıp elimizden tutarak, “Rabbim beni kırmaz, gel benimle!” deyiverecek. Bir çocuğa öğrettiğimiz besmele, Sırat’ın geçiş bileti olacak. İslam’a hizmet etmiş ecdadın emanetini yaşatmak, şefaat hararetini yok edecek. Hizmet için harcanmış bir para, günahlara kefaret olacak.
Meleklerin, “Rabbimiz! Ömrü boyunca, mü’min kardeşini, kendisinden çok düşünen, derdiyle dertlenip, sevinciyle şenlenen, gençliğini Sen’in yolunda hizmetle geçirip, yaşlılığını da seni tesbih ve zikir ile tüketen âbid, zâhid, muhlis kulun geldi!” şerefine nâil olmaya namzet, bir vesîle adamı…
Daha neler, neler…
Hele hele şu devrin insanları için gerçek kurtuluş, “zaten”lerin “artıları”nda…
Ne dersiniz? Öyle değil mi?...