Ülkemizde son yıllarda vaka sayıları artmakta olan ‘psikopat katillerin’ gelecek nesillerde artmasını önlemek bizim elimizde. Biz ‘yeşil’i seven bir ümmetiz! Ailemizi ve kendi hayatımızı muhabbet, şefkat ve merhamet ile terbiye etmeliyiz.
1999 yapımı ‘Yeşil Yol’ filminde iki küçük kız çocuğuna tecavüz edip öldürmekle yargılanan John Coffey, aslına bakılırsa gönül ehli bir insandır. Neredeyse iki kişiye tekabül eden dev cüssesi ve siyahi bir kişi olması ona hemen ‘azılı psikopat katil’ damgasının vurulmasına sebep olur. Ve ilk celsede idamına karar verilir. Hapishanede kaldığı süre içinde mucizevi özelliklerine şahit olan gardiyanlar, aslında John’un suçsuz ve tertemiz kalpli bir insan olduğuna ve iftira atıldığına karar verirler. Her ne kadar idam etmek istememelerine rağmen; John, artık dünyanın günahlarla dolu olan yüzüne bakmaya dayanamamakta, veda öncesi gönül ikliminin duyurusunu kendi diliyle yapmaktadır: ‘Yoruldum, patron. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor… Anlıyor musun?’
İnsanların görünüşleri veya halleri bizi yanıltmamalı. Psikopat bir katilin kim olduğunu okuyabilmek için en derinine -ruhuna- bakmak gerekir. Genetik, kalıtımsal faktörler (epigenetik) ve çevrenin en ‘kötü’ uyumu, patlamaya hazır bir katilin her an aramızdan çıkabilmesine sebep olur.
Sevgi Dolu ‘Psikopat’ Aile Babası…
James Fallon, Kaliforniya Üniversitesi’nde davranış bilimleri üzerine çalışan Nörobilim profesörüdür. Ailesine bağlı, eşi ile severek yaşayan ve sosyal bir vatandaş olan James, 2005 yılında psikopat katillerin özelliklerini araştırırken hayatının şok edici gerçekleriyle bir bir karşılaşır. Neredeyse bütün biyolojik bulguları kendisinin psikopat katil kriterlerine sahip olduğunu gösterir. Aile kökenlerini araştırdığında büyük büyük akrabalarından yedi tane katilin olduğunu öğrenmesi, onu ‘Nasıl psikopat bir katile dönüşülür?’ sorusunu aramaya iter.
Normal insan beyinleri ile yetmişe yakın katilin beyinlerini karşılaştıran analizler yapar. Amacı, normal insanların genetik, beyin hasarı ve çevresel etkileşimler sonucu bir psikopata nasıl dönüştüğünü bulmaktır. Ve araştırmalar sonucu seri katillerin beyinlerinde -gözlerin hemen üstündeki orbital korteksde- bir hasar olduğu bulgusuna ulaşır.
Bununla birlikte kişinin agresif olmasında rol oynayan ‘baskın şiddet genleri’nin (MAOA) işlev seviyesinin normal topluma nazaran psikopatlarda yüksek olduğu fark edilir. Cinsiyete bağlı X kromozomu ile aktarılan bu genleri erkek bireyler sadece annelerinden almaktadır. Muhtemelen psikopat katillerinin çoğunluğunun da erkek olması bu açıdan açıklanabilir bir durumdur. Çünkü bir kız çocuğunda babadan ve anneden gelen iki X kromozomu olduğundan bu özellik nötürleşebilmektedir. Ancak erkek bireyler X kromozomunu sadece anneden aldıklarından agresiflik genlerinin etkileri daha sık görülebilir.
Bebeğin anne rahminde gelişimi döneminde aslında sakinleştirip rahatlatması gereken Serotonin hormonu çok salgılandığından, agresiflik genleri sakinleşmeye karşı duyarsızlaşır ve bu hormonun da psikopatların gelecek yaşamında bir özelliği kalmamaktadır. Şiddet genlerinin özelliğinin ortaya çıkması ise kişinin ergenlik döneminde yaşadığı ağır travmalara bağlıdır. Bilhassa agresiflik genlerinin aktif olduğu çocukların aşırı şiddet görmesi gelecekte psikopat katil haline dönüşebilmelerinde büyük rol oynamaktadır.
Ne babası ne de amcalarının şiddet eğilimli bir kişi olmadığını bilen James, araştırmaları sonucu bir gerçeğe varmaktadır. Genetiğimiz veya kalıtımsal özelliklerimiz (epigenetiğimiz) içimizde bir psikopat katilin doğma potansiyelini taşıyabilir. Ancak yetişme tarzımız, aile ilişkilerimiz ve özellikle anne ve babalarımızın yetişmemizdeki rolü felakete davetiye çıkarabilir.
Ülkemiz gerginlikten çıkmayan bir yapıya sahip. Toplumsal agresifliği her yerde görebilmek mümkün. Ülkemizde son yıllarda vaka sayıları artmakta olan ‘psikopat katillerin’ gelecek nesillerde artmasını önlemek bizim elimizde. Biz ‘yeşil’i seven bir ümmetiz! Ailemizi ve kendi hayatımızı muhabbet, şefkat ve merhamet ile terbiye etmeliyiz. Ki ‘yeşil yolumuz’da salihlerden olabilelim.