“Nasıl bir ruh halidir bu? Boğuluyorum kendi içimde. Sanki her derdim O. Kendimi nasıl kaptırmışım ben? Bir kılıf gibi, bir giysi gibi çıkarıp atmak istiyorum bütün düşüncelerimi ve üzüntülerimi üzerimden. Oysaki daha önemli sorunlarım ve sorumluluklarım var hayatta. Bütün gün hem çalışıyorum hem gözüm telefonda, uykularım kaçıyor düşünmekten. Aşk böyle bir şey mi?... Bu kadar üzer miydi insanı?.. Düşüncelerimde haklı çıktım.. Benim gibi aşık değilmiş. Çıkarıp atamam ya kalbimi yerinden, sızısını nasıl dindireyim...”
Bu satırları bir psikoloji sitesinden aldım. Bu tür binlerce örnekten sadece biri. Diğerleri nasıl peki? Gençliğin kendi dilinden kendi ruh halini yansıtan birkaç cümle vereyim ve bakın bakalım siz de bu sayacaklarımda kendinizden bir parça bulabilecek misiniz: “Çok ama çok yalnızım. Güvenip bir şeyler paylaşabileceğim kimse yok. Daralıyorum, sıkılıyorum. Hayata karşı kendimi çok umutsuz hissediyorum. Geleceğe dair hiçbir umudum yok. Sürekli korkular yaşıyorum. Hayattan ve bana getireceklerinden korkuyorum. Boşluktayım. Her geçen gün kendimi paslanmış gibi hissediyorum. Kendime güvenimi kaybettim. İşe yaramaz hissediyorum. Her şeyde kendimi suçluyorum. Karşı taraf hatalı da olsa veya benim kararlarım doğruda olsa hep ama hep kendimi suçluyorum. Huzursuzum ve mutsusuzum.”
Bu tür duygulardan birini ya da bir kaçını taşıyorsanız bu yazının muhatabısınız demektir. O kadar kolay olmasa da gelin birlikte bu yazı vesilesi ile bir nebze olsun karanlıklardan kurtulmaya, ferahlamaya çalışalım. Karınca kararınca yol alalım olur mu?
Önce konumuzun altını doldurmak bâbında bazı noktalara değinmek istiyorum. Günümüz psikolojisi inanç muhtevalı bir bilimden kendini ayrı tutarak farklı sınırlar oluşturdu ve birçok psikolog dinin insanlar üzerindeki müspet etkisini görmezlikten geldi. Hatta Sigmund Freud gibi psikanalistler dinin bir yanılsama olduğunu, insanların bu yanılsamadan kurtulaması gerektiğini savundu. Sekülerizm teorisi de modernleşme ile birlikte dinin her alanda hezimete uğrayacağını ve insanların arık dine ihtiyaç duymayacağını dile getirdi. Peki öyle mi oldu? Tam aksine, dünyada dîni olana bir yöneliş hızla artmakta. Din ve psikoloji arasındaki müthiş uyum üzerinde araştırmalar devam etmekte. Burada meşhur psikiyatrist Carl Gustave Jung`un dinler konusundaki görüşlerini anmadan geçemeyeceğim. Hoş, din kendi içinde eksiksiz bir bütündür ve bir psikiyatristin tanımına sığdırılamayacak kadar büyük bir olgudur. Lakin Jung`un değindiği noktayı içinde hakikat payı taşıması hasebiyle okunmaya değer buluyorum. Aynı zamanda da dîn ve inançla ilgili şeyleri görmezlikten gelip elinin tersiyle iten psikolog ve psikiyatristlere de tokat mahiyetinde buraya aktarıyorum:
"Nedir dinler? Dinler, psikoterapik sistemlerdir. Peki, biz ne yapıyoruz, biz psikoterapistler? Biz, insan zihninin, insan psişesinin ya da insan ruhunun ıstırabını dindirmeye çalışıyoruz. Dinler de aynı sorunla uğraşıyor. Bu nedenle Tann`nın bizzat kendisi iyileştiricidir, doktordur. O, hastaları iyileştirir, ruhun eğilimleriyle ilgilenir. İşte bu, bizim psikoterapi dediğimiz şeyin ta kendisidir. Dini psikoterapik bir sistem olarak ifade ettiğimde, kelime oyunu yapmıyorum. Dahası din, bu sistemin en mükemmel olanıdır; ardında büyük bir pratik gerçeklik yatar."
Şimdi gelelim kendi yolculuğumuza. Jung`un belirttiği gibi, din bir anlam dünyasıdır. Hem de düşündüğünüzden de öte. Kendi anlamınızı bulmanızda, hayatı okumanızda, ayaklarınız üzerinde doğrulmanızda en büyük destekçidir. Kendinizden kendinize olan yolculuğunuzun eşsiz yol göstericisidir. Din kavramı doğru algılandığında, kendi içinizde boğulmanıza izin vermiyor ve sizi tüm dünyada kalbi birlikte atan büyük bir topluluğun üyesi yapıyor. Sarsılmaz bir aidiyet veriyor insana. Kalplerin şifası Kur`ân-ı Kerim öyle bir yakalıyor ki insanı, tek bir ayetinde size hem bir ufuk çiziyor, hem ne yapmanız gerektiğini söylüyor, hem de size en güzel ismi veriyor: “Allah`a çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet, 33) Demem o ki dostlar, kaliteyi uzaklarda aramayın. Her an bizi kendisine çağıran, bizi bizden iyi bilen ve bize şah damarımızdan da yakın olan bir Dost ile buluşmayı, halleşmeyi ertelemeyelim derim. İslam bize Batı`dan moda olarak gelmeden önce kendi öz mirasımıza, kendimize dönelim. Ve kendimize döndüğümüz yerde de Allah`ı bulmamız ve tanımamız gerektiğini bilelim. Yoksa birçok sıkıntı ve bunalımlarımızın şu sebepten kaynaklandığını fark ettiğimizde geç olabilir: “Ama kim ki Beni anmaktan, hatırlamaktan yüz çevirirse, bilsin ki, onun herhangi bir gerçek anlam ve amaçtan yoksun, manevî planda dar ve kısır bir hayat alanı olacaktır.” (Taha, 124) Selam ile...