Eylül 2012 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Beş ayrı yazı göndermişsin atölyemize. Beşi de, belli bir seviyenin üstüne çıkmış; belli bir kurgu ve üslup bütünlüğüne sahip olduğunu gösteren yazılar. Zaten, ‘yazmak’ üzerine yazın, yazıyla ilgili belli bir tecrübeye, birikime sahip olduğunu; nasıl ve neden yazıldığını bildiğini gösteriyor. İnsanı okuma, duyguları irdeleme noktasında ilerleme yeteneğin olduğunu net biçimde görebiliyorum. “Masallar ve Hayaller” yazını Ayın Yazısı olabilecek kıvamda gördüm. Bundan sonra, istikrarla, gayretle, taş üstüne taş koyarak ilerlemeni bekliyorum.
Bu vesileyle, bu zamanların mutsuz, huzursuz, şükürsüz ve kanaatsiz insanlarına ders olsun diye, üç cümleni burada aktarmak istedim: “İnsanı en çok beklentiler yorar. Daha çok beklenti, kalbin gelecek kaygısını taşımasının nedenini oluşturur. Bu yüzden küçük şeylerden, kısa zamanlı mutluluklardan keyif alabilmenin tadı daha da başkadır.”
Feride Özge Çaylak
Aklımda değil artık küçükken anlatılan masallar. Gerçek hayatla, yaşadığımız hiçbir şeyle uyuşmadığını gördükçe hepsinin aslında bir yalandan oluştuğunun farkındayım. Büyüdükçe her insan , çocukken etkilendiği masallarda yola çıkarak , kendisine hayalleriyle bir masal dünyası yaratmaya çalışıyor adeta. Hayalleri birer masal oluyor kuruldukça. Kaf dağı kimilerinin hayal kumanyası içinde, zümrüdü anka bazı hayallerin fenomeni. Belki bir başka isimle, bir başka deyişle. Ve her masal gibi, hayallerimizde mutlu sonla bitiyor. Hepimiz mutsuzluk temalı hayaller kurmaktan çekiniriz ve onları kabus diye nitelendiririz.
Her çocuk büyüdükçe masal dinlemesini bırakıyorsa geçmişindeki anılar kumbarasına ,hayal kırıklıkları yaşadıkçada bizler hayal kurmaktan adeta haya eder konuma geliyoruz. Bizler de vazgeçiyoruz kendi masalımızı yazmaktan . Bakıyoruz ki beklediğimiz gibi olmamış hayallerimiz, onları bile yüzümüze gözümüze bulaştırmışız biz de hayal kurmaktan itinayla kaçıyoruz.
Oysa hayal kurmak bizi hayata bağlayan nice ögelerden biridir. Gelecekten korktuğumuz zaman küçükken bize anlatılan masallar gibi hemen o tozpembe dünyanın içine dalardık. Masallarda belki, çocukları geleceğin iyi olduğuna dair inandırılmaya çalıştığı, hayalperestlerin oluşturduğu bir kurmacaydı. Aynı bizim kendimizi inandırmaya çalıştığımız hayal dünyamız gibi. Ama bir zaman sonra , hayat üstümüze gelmeye başladıkça , hayallere sığınmaktan kaçar duruma geliyoruz. Çünkü hayat bize her zaman güçlü olmamız gerektiğini öğretir. Gün geçtikçe mutsuzluktan aynı küllerimizden doğar gibi büyük bir hırsla, etrafımızdakilerin üstüne basa basa geçmeyi öğretir. Masallardaki gibi iyilerin aslında her zaman kazanmadığını ve mutsuzluğu da hayallermizde barındırmayacağımızdan daha da hayal kurmuyoruz işte. Çünkü zaman geçtikçe daha güçlü oluyoruz. Çünkü büyüyoruz !!
Öğreniyoruz ki gökten düşen üç elma mutlu etmiyormuş bizi , gerçek hayatta yokmuş öyle herkesin beyaz atlı prensi , ve biz yaşadıkça anlıyormuşuz elma yerine ayvayı yediğimizi.
Şairinde dediği gibi ‘Beni hayallerimin bittiği yere asın.‘ , bizlerde tek tek asılıyoruz hayat meydanının darağacına , ruhlarımızı sallandırıyoruz oralarda. Hırslarımızdan, hayat mücadelesinden kendimize yeni bir ben yaratıp , kendimizi asıl karmaşanın içine atıyoruz. Ve gün geçtikçe aslında daha da çok bitiyoruz.