Fahri Sarrafoğlu
Bir zamanlar ölüm listesinde olan, yılların gazetecisi Abdurrahman Dilipak ile farklı bir mülakat gerçekleştirmek istedik. Dilipak ile hemen her şey hakkında konuştuk…
at diye bir sorsak Türkiye nasıl kurtulur diye... Kısaca ne söylersiniz?
Allah`a dayan, sa`ye sarıl, hikmete ram ol. Hep istemekten ve şikâyet etmekten vazgeç, sabırlı, kararlı, dürüst, bilgili ve cesur ol, dua et ve diren… Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, kendimizi değiştirmedikçe; Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
Başbakanın hatalarını ya da yapmaması gerekenleri açıkça değil de gizlice söylediğiniz oluyor mu? Yani köşenizde değil de yakınlarına şöyle şöyle yapsa daha iyi olur gibi tavsiyeleriniz oluyor değil mi?
“Ben yerinde olsaydım” yok böyle bir şey. Bekara karı boşamak kolay diye bir söz var… Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ve her güzellik de bir arada olmayabilir. Gülü seven dikenine katlanır. Çoğu zaman da evdeki hesap çarşıya uymayabileceği gibi, bize hayır gibi gelen şeylerde Allah şer, şer gibi gelen şeylerde de hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir… Dışarıdan bakınca tek adam görüntüsü veriyor. Çok fazla risk ve sorumluluk alıyor. Bir de o kadar çok işin içinde olunca “ol mahiler ki” diye başlayan bir söz var. Gözünüze kibriti çok yaklaştırınca arkasında bazen bir orman kayboluyor…
Size yönelik bir suikast planı vardı yıllar önce. Bir diğer yazar kardeşimizle yurtdışında kaldınız, neden? Yoksa Ergenekon sizi de mi faili meçhul yapmak istiyordu?
Kim bilir belki de… Hep hedefteydim, sanıktım zaten. Tolon, Koman, Ateş, Çetin Doğan`la davalık oldum. 28 Şubat öncesi sonrası birçok olay yaşandı… Bugün de hala koruma yapılıyor. Tek ben değildim, birçok kişiye yönelik suikast planları deşifre oldu ve hala da oluyor. Türkiye`de yaşamanın bir bedeli var, hele birilerinin önünde, onların işlerine çomak sokuyorsanız…
Bilderberg toplantılarından söz edelim. Siz hiç katıldınız mı? Türkiye ve dünya için bu toplantının özelliği nedir?
Bilderberg`e katılmadım. Davos`un İstanbul`da bir forumu vardı. Orada İslami kimliğim ve kişiliğimle katıldım. Müslümanların Türkiye`deki yeri ve dünyaya bakışı ile ilgili düşüncelerimi aktardım. Ben bu konuda sır demedim. Davete aracılık eden Cüneyt Zapsu idi. Yalnız katılmayacağımı söyledim, yanımda mütercimin olarak da Murat Mercan vardı. Erdoğan da katılıyor. Bunların ana toplantılarından birinde biliyorsunuz “One minute” olayı yaşandı. Elbette Türkiye bugün daha fazla bu çevrelerin gündeminde…Ben bu forumun üyesi filan da değilim.
Bu koşuşturmaya rağmen maşallah, siz hala gençsiniz... Nereden buluyorsunuz bu enerjiyi, sırrınız nedir?
Çok şükür sağlıklıyım ve koşuyorum... Biraz da genetik yapımdan kaynaklanan bir durum da var. Sigara içmiyorum, gazoz da kullanmam, günde iki öğün yiyorum, doğal yiyecek ve içecekleri tercih ediyorum…
Ehliyetiniz olmadığı halde “Ehliyet Kitabınız” var. Bu konuya değinsek?
Hazırladım ama yayınlanmadı. Ben farklı bir kitap hazırlamıştım. Sadece sınava kadar kullanılacak bir kitap değil. Her zaman başucu kitabı olacak bir çalışmaydı. Ama Türkiye`de birçok eyleme “mış” eki eklendiğinden böyle biliniyor. Kısaca; yayımlanmış bir kitabım yok.
Örnek bir aile yaşantınız var. Bunun sebebi muhterem yengemizin evin reisi olmasından mı kaynaklanıyor? Ailede mutluluğun önemini özetleyebilir misiniz?
Sabır, şükür, empati ve dua. Bir de mutlulukları ve acıları paylaşmayı bilmek. Acılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır...
Flört diyorlar, çıkma diyorlar. Gençlerimize nasıl bir evlilik yapmalarını tavsiye edersiniz? Sizce İslami bir evlilik nasıl olmalı?
Allah`ın ve Rasûl`ünün istediği gibi değiştirerek bitirebildim.
Gençlerin yurtdışına gitmesini tavsiye eder misiniz?
Hem de nasıl. Hemen şimdi. Önümüzdeki hafta Suriye`ye, Gürcistan`a, Yunanistan`a gidin, nereye isterseniz oraya... Seyahat edin rızkınız artsın, seyahat edin ilminiz artsın, seyahat edin bilginiz artsın.
Günümüz gençliğini kısaca tanımlayabilir misiniz?
Malayaniye çok kaçıyorlar. Zevkçi, hemen yoruluyor ve ürkekler… Kulağında kulaklık. Marka takılıyor çoğu. Kuşkusuz hepsi öyle değil, ama diğer kısmı çok az… Para kazanmak istiyorlar, etliye sütlüye karışmıyorlar. Ne sağcı, ne solcu, futbolcu işte... Dev genç değil sev genç! O nasıl sevgiyse öyle. Cinsel tutkuyu aşk zannediyorlar. Ben dürüst, bilgili, cesur gençleri seviyorum. Vefakar, cefakar, sabırlı, dost olanlarını…
Bir köşe yazısını ne kadar sürede yazıyorsunuz? Sizce köşe yazısında önemli olan nedir?
Ben yazıyı önce kafamda oluşturur ve bitiririm. Ondan sonra yazarım. Bu da artık parmaklarımın klavyedeki hızına bağlıdır. Dakikalarla sınırlı bir süre. Yazıyı oluşturmak ise konusuna bağlı… Önemli olan konuya hâkimiyet, kendini doğru ifade edebilmek ve hedef kitlenin seni doğru anlamasını sağlayacak bir dil kullanmak, onu düşündürmek ve sorumluluk kuşanmasına yardımcı olmak.
Türkiye`de nasıl bir medya anlayışı var? Özellikle basın konseyini komedi olarak niteleyebilir miyiz?
Medya bilgi paylaşımını ifade eden bir coğrafya adıdır bana göre. Van ile Tahran arasına verilen ad. Medyada yaşıyoruz ama maalesef bu bilgi, ahlak ve sorumluluğa sahip değiliz. Türkiye`deki basın örgütlenmesi, basın konseyi de, biraz sektör aktörlerinin ilgisizliği, biraz da bu işi kurup yönetenlerin derin bağları bugünkü sonucu doğuruyor.
Allah`a dayan, sa`ye sarıl, hikmete ram ol. Hep istemekten ve şikâyet etmekten vazgeç, sabırlı, kararlı, dürüst, bilgili ve cesur ol, dua et ve diren… Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, kendimizi değiştirmedikçe; Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
Geleceğin gazetecisini, yazarını yetiştirebiliyor muyuz? Sizin yetiştirdim diyebileceğiniz ya da yetiştirmekte olduğunuz talebeniz var mı?
Benim hayata bakışım, tempom çok farklı. Normal insanların bu tempoya dayanması her zaman mümkün olmayabilir. Benim ilkelerim dışında dayandığım bir kurum, güç, ülke, tarikat, parti, örgüt de yok. İnsanların kolay kabul edecekleri bir durum değil bu. Her gün yeniden doğmak, kendini ve hayatı sorgulamak… Kendi türünün tek örneğidir bazı insanlar... Zor kişiliklerdir…
Türkiye`deki STK`ların gücünü nasıl buluyorsunuz? Neden insanlar bir sivil toplum örgütüne üye olmaktan korkarlar, bu da mı 12 Eylül hastalığı yoksa?
Berbat. Önce STK`lar sivil değil. Sivil, resmi ya da siyasal olmayan demektir. Sivil toplum, askerin değil, siyasi toplumun alternatifidir. Zaten memur sendikaları, odalar, yasayla kurulan üye olma zorunluluğu olan, gayeleri yasayla belirlenmiş oluşumlar, siyasi yapılar değildir. Bunlar yarı resmi örgütler ya da demokratik kitle örgütleridir. Tabi örgüt diyince insanların aklına suç örgütü geliyor. Hala izinsiz gösteriden, yasak yayından söz ediliyor. Fikir su, kitap suç aleti, düşünen adam; potansiyel suçlu olunca, olacağı budur… 12 Eylül değil, daha öncesinden bu böyleydi. Tek parti zihniyetinin ürünü. Toplum hala teb`a ve reaya konumunda.
Ergenekon ne zaman biter yani sonucu ne zaman belli olur? Ya da başka bir ifadeyle bu kanalizasyon temizliği daha ne kadar sürer?
Bin yıl sürmeyeceği kesin. Ama bu iş, bugünden yarına bitmez… 90 yıllık bir yapının tasfiyesinden söz ediyoruz. Her aşamada yeni bilgi ve belgeler ortaya çıkıyor... Birinci etap biter başka bir etap başlar. Bugün sanık sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Daha binlere ulaşmadık. Ergenekon gibi onlarca yapı var. Sabırlı olmak lazım. Daha yolun başındayız…
Size her türlü imkânı sağlasalar nasıl bir gazete çıkartırdınız? Nasıl bir televizyon kanalı kurardınız?
Bir defa medya grubu olması lazım. Radyo, televizyon, gazete, dergiler, kitap yayını, internet portalı... Kısaca Poi-Medya olmasını isterim. Çok dilli olmalı. Okur kendine göre özelleştirebilmeli. Hibrit özellikte olmalı. Dinamik. IP Tv ve Niş Medya türü olmalı. Yeni kuşak yayıncılık, E-Library, E-Museum, E-Book, E-Magasine, E-Rd., IP Tv gibi…
Hükümette bakan olma fırsatınız olsaydı hangi bakanlığı, neden tercih ederdiniz?
Başbakan olmak varken… Ama şaka, ben sivilim, Hür Bakan (?!) olmak isterim. Ben özgürce yüzümü hakka ve halka dönüp bakabilmeliyim. Cevap yok. Susma hakkımı kullanıyorum.
Şurası aşikar ki Türkiye`nin stratejik araştırma yani beyin fırtınası yapan kuruluşlara ihtiyacı var. Sizin de buna benzer bir şirketiniz vardı değil mi?
Evet, vardı. Önemli bir kuruluştu. İyi başlamıştı, ama 28 Şubat`ta kırıldı... Görünmeyen değerlere para verecek sermaye adamı lazım. Ne yazık ki, bizim zenginimiz genelde ve büyük ölçüde havas değil. Bilime, sanata, fikre yatırım yapan çok az sayıda insan var. Bir gün mutlaka olacak bu. Bugün de büyük ihtiyaç var bana kalırsa!.. Eskiye göre daha iyi ama, sanırım biraz daha beklememiz gerekecek…