Yunus Emre Tozal
Bir yolculuğa çıkıyorsak, yolculuk haritasız, pusulasız olmaz... Şeytan sürekli yoldakilerle uğraşıyor, nefsimiz üzerimize üzerimize geliyor, her ikisi de manyetik alan oluşturarak pusulamızı bozmak isteyebilir. Bizim pusulamız hiç bozulmayacak ve etkilenmeyecek olan sapasağlam bir vahiydir ki, vahye kendimizi açtığımızda, vahiy de bizi inşa etmeye başlar. Bu yüzden hakikati öğrenmek için bedel ödemekten korkmayın.
Küçükken sohbetine gittiğimiz bir hocamızdan dinlediğim notu aynen paylaşıyorum: “Çocuklar, şunu unutmayın, Kur’an’ı sanki kendinize iniyormuşçasına okumadığınız ve muhatap almadığınız sürece Kur’an’ın hikmetlerine mazhar olamazsınız. Ne demek istiyorum? Kur’an, bir insanı alır, onun aklını, kalbini ve zihnini inşa eder. Onun hayatındaki tüm sabit noktaları kendisinde toplar. Sonrasında o insan, yavaş yavaş eşrefi-i mahlûkat; yani yaratılmışların en şereflisi konumuna doğru yükselmeye başlar. Bir insanın günlük konuşma dilindeki kelime ve kavramlardan davranışlarına, aile ilişkilerinden iş hayatına, evliliğinden arkadaşlık ilişkilerine, uykusundan toplum içindeki en ufak bir hareketine kadar Kur’an bir insanı alır ve onun her şeyini en baştan inşa eder. İşte bu inşa sürecinin olabilmesi için de bizim aklımızı, kalbimizi ve zihnimizi Kur’an’a açmamız gerekir”. Bunu yapabildiğimizde, yani Kur’an’a kendimizi açtığımızda, Kur’an’ın inşa ettiği müminlerden olabiliriz.
Hocamız şöyle devam etmişti: “Kur’an en büyük öğüttür arkadaşlar. Allah’ın insana gönderdiği tavsiye ettiği, Fatiha suresindeki o Sıratım Mustakim yolundan ayrılmamasını nasihat ettiği en büyük öğüttür. Allah, insanlığı doğru yola iletmek için gönderdiği kitabını yine aynı kitapta kendisi zaten tanımlıyor. Bu tanımlamalardan en önemlilerini şöyle bir göz önüne getirecek olursak:
- Kur’an Allah katındandır ve korunmuştur. (Hicr 9)
- Furkan’dır (Bakara 185),
- Beyandır (Kehf 54),
- Nurdur (Teğabun 8),
- Öğüttür (Bakara 231), (Ali İmran 138)
Dolayısıyla Kur’an’ın insanlık için çok büyük bir öğüt kitabı olduğunu, bu yüzden Müslümanların gündemlerinde sürekli bulunması gerektiğini unutmamalıyız. Buradan hareketle size bu sohbette ideal bir müminin özelliklerini anlatmak istiyorum. Şimdi okuyacağım ayetlere iyice odaklanın hayatınız boyunca da aklınızdan çıkarmamaya, namazlarda bu ayetleri sık sık okuyarak hatırlamaya gayret edin. Çünkü okuyacağım ayetler, bugün bir Müslümanın, daha doğrusu imanın kalbinde yeşerdiği bir müminin kısaca özelliklerini anlatıyor. Şimdi ideal bir mümin insanın tabiri caizse portresini çizen Mü’minûn suresinin başındaki o ayetleri hatırlayalım:
Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
Onlar ki zekât vermek için çalışırlar,
Ve onlar ki, iffetlerini korurlar, fakat kendi eşleri, yani meşru olarak sahip oldukları müstesna; zaten onlar (meşru eşleriyle paylaştıkları cinsellikten dolayı) kınanamazlar.
Ama bu sınırın ötesine geçen kimseler, haddi aşmış olanlardır.
Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler;
Ve onlar ki, ibadetleri üzerine titizlenirler.
İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır. (Mü’minûn Suresi 1-11)
İşte bu ayetler, Kur’anla iletişime geçecek her mümin için bir rehber niteliğindedir ve müminlerin, bu ayetlerdeki emir ve yasaklara uygun yaşamaları, her şeyden önce Allah’tan gelen bir nasihattir. Başta da söylediğim gibi Kur’an’ın bir özelliği de öğüt olmasıdır. Allah, Kur’an’ın öğüt olduğuna birçok ayette zaten değiniyor. Örneğin, Enbiya suresinin 49. ayetinde; ‘Bu (Kur’an)da ona (yani Muhammed’e (s.a.v.) indirdiğimiz mübarek (çok faydalı) bir öğüttür demektedir.
Kur’an’ın indiriliş sebebi zaten insanlara öğüt vermesi, doğru yola iletmesi yani insanın yaratılışına, eşyanın tabiatına uygun hareket etmesini sağlamak değil midir? Sizler Kur’an okurken Kur’an’a soru soracaksınız, ayetler de size nazil olacak ki başta belirttiğim Kur’an’ın sizi inşa etme süreci başlayabilsin. Şunu unutmamalıyız: İslam’ın ana kapısı Kur’an’dır, vahiydir… Bu kapıdan girenler, nerede neyi soracağını bilir. Nerede neyin gideceğini uygun olacağını bilir, nerede hangi renklerin uyuşacağını bilir. Bugün şu anda vücudumuzda her hücrenin ölümü o hücre için bir kıyamettir. Her can ölümü tatmaktadır ve aslında her gün ölmekte ve her an dirilmekteyizdir. Dolayısıyla, siz her an ölümü hatırlayarak ve ölüme hazırlıklı olarak hakikat yolunun yolcusu olmalısınız. Gençsiniz, İslam’ın gelecekteki ümidi sizlersiniz. Yolunuz zor elbette ama yolda ilerlerken kendini tutma, şahsiyetini oluşturma konusunda yol arkadaşı bulacaksınız. Birbirinize sırt sırta verecek, yorulanlara sırt olacaksınız. Düşenleri kaldıracak, şaşıranları yola getireceksiniz. İnat edip yolda engel olacak yoldaşlarınızı da düzene sokacak, yola giren dikenleri temizleyecek, yolun salahiyeti için çalışacaksınız. Bu anlamda Mü’minûn Suresi’nin başındaki bu ayetler, bugün her Müslüman ferdin, hakikat yolunun yolcusu olabilmesi için asgari şartlarıdır. Bu yüzden kıldığımız namazlar, zalimlere karşı bir duruştur. İmanla yaptığımız her şey dünyayı kan gölüne çevirmeye çalışan zalimlere, adaletsizliklere, haksızlıklara karşı bir duruştur.
Şunu aklımızdan asla çıkarmamalıyız: Bizler duruşumuzu kaybetmediğimiz sürece ümitvâr olabiliriz. Bir yolculuğa çıkıyorsak, yolculuk haritasız, pusulasız olmaz... Şeytan sürekli yoldakilerle uğraşıyor, nefsimiz üzerimize üzerimize geliyor, her ikisi de manyetik alan oluşturarak pusulamızı bozmak isteyebilir. Bizim pusulamız hiç bozulmayacak ve etkilenmeyecek olan sapasağlam bir vahiydir ki, vahye kendimizi açtığımızda, vahiy de bizi inşa etmeye başlar. Bu yüzden hakikati öğrenmek için bedel ödemekten korkmayın.”
Hocamız yavaş yavaş sözlerini toparlıyordu: “Sözü en doğru anlamanın yolu söze, önbilgili yaklaşmaktır. Kur’an’a önyargılı yaklaşanlar Allah’ı anlamazlar. Önbilgili yaklaşanlar ise Kur’an’ı kendilerine, kendilerini de Kur’an’a yaklaştırırlar. Önbilgi imandır. Önyargı ise küfürdür. Bu anlamda bir gömleği giyerken baş düğmeyi yanlış iliklerseniz, bütün düğmeler kayar. Ama o kayan düğmelerin hiç suçu yoktur. Eğer sorarsanız derki “Benim suçum yok ben sadece bir önceki düğmeye uydum”. Önceki düğmeye giderseniz o da aynısını diyecektir. Dolayısıyla bizim bugün en büyük eksikliğimiz, baş düğmeyi yani Kur’an’ı iyi anlamamaktan, Kur’anı kendimize iniyormuşçasına okumamaktan kaynaklanıyor. Kur’an’da nerede yağmurdan söz etse orada vahiyden de söz eder. Diyeceksiniz ki vahyin yağmurla ne ilgisi olabilir? Yağmur kuru toprağa can verir, vahiy ise manevi yağmurdur; o da adeta kuru yüreklere can verir. Kur’an’ın mucizesi anlaşıldığı zaman gerçekleşir. Gül, açarken anlaşılayım diye açar. Su, akarken anlaşılayım diye akar. Hiç kimse ben konuşayım ama beni anlamasınlar diye konuşmaz. Bebekler bile anlaşılayım diye ağlarlar. Ancak gözü görmeyen (imana karşı kör) bütün bunları göremez. Bütün bu varlık, eşya, kâinat anlaşılmak içindir. Unutmayalım; Kur’an da anlaşılması için muhataplarından bilgi, tefekkür ve çalışma istiyor.”