Yunus Emre Tozal
3.5 yaşındaki Oğlum Yusuf Heysem’in büyüdüğünde okuması temennisiyle…
- Baba, Aylan bebek kim?
- Aylan bebek bizim komşumuzdu oğlum. Biz ona komşu olamadık, onu misafir edemedik, Aylan bebek de gemiye binip başka diyarlara gitmek istedi. Durduramadık, daha açık bir ifadeyle; ona sahip çıkamadık.
- Öğretmenimiz Aylan bebek hepimizin arkadaşıydı dedi ama ben tanımıyordum baba. Allah bana yarın neden tanımadın, neden onunla oynamadın, neden çikolatanı onunla paylaşmadın diye sorar mı?
- Sorar oğlum. Soracak da. Belki sana sormayacak ama bana ve annene soracak ona çikolata alıp almadığımızı...
- Aylan bebeğin arkadaşları var mı baba?
- Var tabii oğlum.
- Neredeler? Onları bulalım onlarla arkadaş olalım baba. Herkes Aylan bebeğin arkadaşlarıyla arkadaş olursa onlar da buralardan gitmek istemezler.
- Biz de annenle karar verdik oğlum, bundan sonra Aylan bebeğin arkadaşlarını bulup seninle tanıştıracağız. Onları evimize getireceğiz sık sık, onlara hediye alacağız sana aldığımız gibi. Onların da evine gideceğiz. Hem bizim evimizde birlikte yemek yiyeceğiz, hem de onların evinde. Aylan bebeğin arkadaşlarıyla arkadaş olmaya karar verdik.
- Harika!
- Herkes onlarla arkadaş olursa onlar da bir daha başka yerlere gitmezler oğlum. Suç bizimdi, onlara evimizi açmadık, yemek almadık, ne yiyorlar ne içiyorlar önemsemedik. Okula gidiyorlar mı, oyuncakları var mı, gece üşüyorlar mı, elbiseleri var mı, ayakkabıları var mı dikkat etmedik. İnşallah bundan sonra dikkat edelim.
- Baba öğretmenimiz komşu haklarını anlatırken şöyle not almıştım: “Komşularımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmalı, onlarla karşılaştığımızda selamlaşmayı, hal hatır sormayı, neşe ve kederlerini paylaşmayı ihmal etmemeliyiz.” Biz onlara selam vermedik mi baba? Gördüğümüz halde neden selam vermedik?
- Belki de önemsemedik. Nasıl olsa kendi ülkelerine geri giderler diye düşündük belki de. İhtiyaçları var mı yok mu dert etmedik. Oysaki yanıldık, yanıldığımızı çok sonradan fark ettik. Tüm bu yaşananlara çok üzüldük ama Aylan bebek vefat etti. Onun vefatı bize ayna oldu, bunca yıldır kardeşlerimize bir kardeş gibi evimizi açamadığımızı, yalnızlıklarını paylaşmadığımızı fark ettik.
- Peki baba biz bu hâle neden geldik, nasıl geldik? Nasıl oldu da Aylan bebeği fark edemeyecek kadar körleştik? Nasıl oldu da yanı başımızda evleri ateşe verilen komşularımızı kışın dışarıda bıraktık? Nasıl oldu da annelerini babalarını kaybeden küçücük arkadaşlarımızı yalnız bıraktık?
- Bu çok zor bir soru oğlum ama ben bu süreçte neden kaybettiğimizi sana izah edeyim. Unutma ama bu dediklerimi. Çünkü bu söyleyeceklerim, benim şimdiye kadarki edindiğim en büyük hayat tecrübesidir, yarın bir gün sen de bu yollardan geçeceksin. Biz yolda yürürken düştük sen düşme diye anlatıyorum yani;
1) Kibir: Oğlum, birincisi biz kibirden ötürü kaybettik. Büyüklendik. Modern dünyanın en büyük problemi kibirdir oğlum. Yaşadığımız hayat, nefsi emmarenin müesseseleşmiş hâlidir. Oysa İslam’da yani dinimizde aslolan ruhtur ve kalp güzelliğidir, beden güzelliği değil. Biz beden güzelliğine kapıldık oğlum. Hiç ölmeyecek gibi dünyevileştik. Bu dünyada kendimizin de bir misafir olduğunu unuttuk. Oysa İslam bizi şöyle uyarıyordu: “Kalbinde zerre kadar kibir olan kişi cennete giremez.”
2) Merhamet, Şefkat ve Sevgiden Yokluğu: Bizi biz yapan değerlerden uzaklaştık, kalbimiz katılaştı. Hani Bakara Suresinde 74. ayette diyordu ya, “Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır.” Biz hakikaten uzaklaştıkça körleştik.
3) Dünyevileşme: Aklımız sekülerleşti, kalbimizle göremez olduk. Şura Suresi 20. ayeti hatırla: “Kim ahiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.” İşte biz dünyayı istedik oğlum. Seküler Müslümanlar olduk. Heybemizi aşkla, sevgiyle, merhametle, şefkat ve muhabbet ile dolduracağımıza parayla, makam ve mevkiyle, dünya zevkleriyle doldurduk.