Ümit fıtrattandır. Karamsarlık değil. Ümit kalptendir. Karamsarlık değil. Ümit yaşatandır. Karamsarlık değil.
Normal olan insanın ümitvar olmasıdır. Ümidiyle heyecanlanması, neşelenmesi, güç bulması, harekete geçmesidir. Hareketi sonuçsuz kalabilir, gücü tükenebilir, neşesi sönebilir, heyecanı bitebilir. Ancak her şeyin tükendiğini düşündüğü anda ümidi varsa her şey yeniden canlanabilir. Bu yüzden her şey kaybedilse bile ümit kaybedilmemelidir.
Ümidini kaybeden kendini kaybetmiştir. Kendine dair her şeye yabancılaşır. Duyguları körelir, hareketleri azalır, bakışları renksizleşir. Hayatı otomatiğe bağlar. Bir makine gibi yaşar. Akşam uyur, sabah kalkar, yaşamak için yapmak zorunda olduğu işleri ve konuşmaları yapar, yemeğini yer ve uyur. Ümitli biri gelse hastalık gibi ona ümitsizliğini bulaştırır ve buna da ‘tecrübe konuşuyor’ der. Hâlbuki herkesin hayatı, yaşadıkları ve yaşadıklarına yüklediği anlam farklı olacaktır. Dolayısıyla herkesin tecrübesi de farklı olacaktır.
Ümidini kaybeden çevresini kaybetmiştir. Ne gerçek dostu, ne gerçek sevdiği, ne gerçek seveni vardır. Ne o bir kimseden bir şey bekler, ne kimse ondan. Hayata karamsar olduğu için hayatlara da karamsardır, hayattakilere de. O yüzden etrafındaki herkes ya ondan vebalı gibi uzaklaşır ya da onun gibi zehirlenir.
Ümidini kaybeden her şeyini kaybetmiştir. Ne maddi varlığı onu mutlu eder, ne manevi kazancı mesrur. Hayırla bakmadığı için hiçbir şeye, hiçbir şeyin hayrını görmez ya da göremez. Gelen gider, gelecek olan da gelmez.
(Bırakma Kendini, Mehmet Dinç, Aşina Kitap, 160 sayfa, 4. Baskı Mayıs 2018)