
Ülkemizin en önemli psikiyatrlarından biri olan Kemal Sayar, aynı zamanda şairliği ve öyküleriyle biliniyor. Kitapları artık Kapı Yayınları’ndan yeni baskılarıyla çıkıyor. Şiirlerini topladığı “Bütün Şiirleri” de geçen ay yeniden yayımlandı. Biz de bu vesile ile hem şiiri konuştuk, hem de 15 Temmuz’un yıldönümü üzerine sohbet ettik.
Şiirlerinizi topladığınız kitabınız yeni baskı yaptı, hayırlı olmasını dileriz. Yeni şiirler eklediniz mi bu son baskıda?
Bu son baskıda yeni şiirler yok. Bir önceki toplu şiirlerin tıpkıbasımı şeklinde cereyan etti. Sadece sıralamayı eskiden yeniye doğru düzenlemiş olduk.
Şiir biraz bencil bir alan sanırım. Ona özel vakit ayırmanızı, onunla hem dem olmanızı bekliyor. Öyle olmayınca da ortaya iyi şiir çıkmıyor. Sizce de durum böyle mi? Yeni şiirler yazabiliyor musunuz?
Zihnime üşüşen şiir nebulalarını galiba düz yazıya serpiştiriyorum. Şiir bir bulut gibi başımın üzerinde dolaşıyor, kalbimin kenarına kadar geliyor ama onu içeri buyur edemiyorum. İçerisi sıkış tıkış dolu, onu orada rahat ettirmek, onun orada yeterince dinlenmesi henüz mümkün değil. Şiir, insanın çok yoğunlaşmasını; ruhunun aylaklığını, insanın iç uzayında serbestçe gezinmesini gerektiren bir sanat alanı. Kendinizle uzun konuşmalar yapmaksızın, uzun yalnızlıklar yaşamaksızın bir şiirin içinizde demlenmesi zor. Dolayısıyla son yıllarda şiir üzerine yoğunlaşabildiğimi söyleyemem ama bu bir nasip meselesidir. Bazen elimizden kaçırdığımızı düşündüğümüz bir bereket olmadık zamanda kanatlarıyla omzumuzun üzerine konuverir. Sanırım bunu çağırmak için de daha şairane bir hayatı öncelemek gerekiyor.
HERKESİN İÇİNDE BİR RUKNETTİN VAR
“Ruknettin’in Kalbi İçin Kehanetler” isimli şiirinize çeşitli videolar yapıldı, seslendirildi. Üzerinden hayli zaman geçmesine rağmen sosyal medyada hâlâ çok paylaşılıyor. Neden bu kadar ilgi gördü sizce?
Ruknettin bir iç konuşma ve insanın kendi içindeki sahiciliği arayış. O şiirlerdeki halis ve sahici olanı arayış. Zannediyorum genç okurlarda yankı buluyor. Herkesin içinde bir Ruknettin var. Hepimiz kendi Ruknettin’inimizi arıyoruz. Kendi içimizde daha sahici, dünyanın yalanına dolanına kanmamış, Allah ile rabıtasını koparmamış bir öz var; o öze ulaşabildiğimiz zaman kendimizi daha mutmain hissediyoruz. Galiba bu şiirin genç kuşaklarda ilgi uyandırmasının en önemli sebebi bütünüyle samimi hislerle dile dökülmüş olması ve muhatabında da aynı samimiyeti uyandırabilmesi. Kalpten çıkan kalbe değer. Ben de geriye dönüp baktığımda o yaşlarımda bu şiiri nasıl söylemiş olduğuma şaşırıyorum.
İRFAN, BİR KALP UYGARLIĞIDIR
Yukarıda bahsettiğim şiirinizde, ”Kalbin şiir olup vadilerini sular” diyorsunuz. Yine aynı şiirde “kalbim ıslah olmaz bir kuştur doktor” diye bir mısra da var. Şiirlerinizde kalp metaforu çokça geçiyor. Başka bir kitabınızın ismi “Kalbin Direnişi.” Kalp doktoru olduğunuz için mi bu kadar önemsiyorsunuz bu kelimeyi?
Kalbimiz yoksa bu dünyada bir hiçiz demektir. Kalbimizle düşünemiyorsak, düşünemiyoruz demektir. Kalp, İslam medeniyetinde duyuların temel organıdır. İdrakin yolu da kalpten geçer. Kur’an, kalbi körleşmiş olanlardan bahseder. Bugün, dünyanın yaşadığı üzüntü ve dertlerin kahir ekseriyeti insanların kalbe sırtını dönmesindendir. Som aklı kalbe galip getirdiğimiz için hesapçılık hasbiliğin önüne geçmiş durumda. Daha iyi bir dünya kurabilmek ve kendimiz de daha iyi insanlar olabilmek için kalbimizin bize ne söylediğine daha çok dikkat etmek lazım. Blaise Pascal’ın meşhur bir sözü vardır. “Kalbin, aklın bilemeyeceği sebepleri vardır” der. Yine Antoine De Saint-Exupery, Küçük Prens’te, “İnsan ancak yüreğiyle baktığında gerçeği görebilir. Asıl olan göze görünmez” der. Biz, kalbiyle görenlerden, kalbiyle duyanlardan, kalbiyle idrak edenlerden olursak daha merhametli, rikkatli, rıfk sahibi insanlar haline geliyoruz. Samimiyet, sahicilik ve halisane yaşayışa giden yol, kalbe daha çok kulak vermekten geçiyor. Kendin olmak istiyorsan kalbini dinle.
Benim ruh sağlığı alanındaki temel uğraşı alanlarımdan bir tanesi merhamet duygusunun nasıl çoğaltılabileceği. Bunun kabaca cevabı, kalbi yaşantıya daha çok yer açmakla mümkün. Bu da doğrudan kalp ile ilgili bir şey. İrfan dediğimiz o büyük hazine bir kalp uygarlığıdır. Kalp tabi burada bir metafor, bir et parçasından bahsetmiyoruz. Hissiyat âlemine, sezgiler âlemine daha fazla ehemmiyet vermekten bahsediyoruz. Jung, Afrika’da yıllar önce köylülerle karşılaştığı zaman, “Siz nasıl düşünüyorsunuz?” diye soruyor. Köylüler de kalplerini göstererek: “Biz burayla düşünürüz” diyorlar. Bu kadim bilgeliği yeniden keşfetmemiz gerekiyor.
Modern zamanlar kalbimizle ilgilenmemize pek fırsat vermiyor. Kalbimize iyi bakmayınca neler oluyor?
Daha firavunlaşıyoruz. Diğer insanlara karşı kıyıcılaşıyoruz. Kibir abidesi insanlar haline gelebiliyoruz. İnsan ilişkilerinde hep çıkar odaklı hareket edebiliyoruz. Kötülüğü bizden yana ve bizim menfaatimize olduğu zaman çok kolay devreye alabiliyoruz. Başkasının feryadına, iniltisine daha az kulak kesiliyoruz. Biz kalbimize kulak vermediğimizde insan gezegeni soğuyor, insan yalnızlaşıyor ve önce kendine sonra yaratıcısına yabancılaşıyor.
DAHA İYİ NE YAPABİLECEKSEK ONU YAPALIM
15 Temmuz ülkemiz için çok acı bir tecrübe oldu. Her acı gibi bu da bizi daha güçlü kıldı şüphesiz. Yeni bir kahramanlık destanı yazdık hep birlikte ve ‘bu ülkede kahramanlar bitmez’ demiş olduk. Milletimizde bir dirilik ve birlik ruhu oluştu, bunu nasıl yorumlarsınız?
Vatanı kuşatan büyük bir tehlike olduğunda milletimiz bir derviş yiğitliğiyle topyekûn buna nasıl karşı koyabildiğini o gece gösterdi. Hani istiklal marşında diyor ya, “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım”. Bu millete bir zincir vurulamayacağı o gece ayn’el yakin anlaşıldı. Haza yiğitlik, serapa dervişlik. Bu millet için yıldızın parladığı an. Ama bizim geçmişin zaferleriyle avunmak gibi bir lüksümüz yok. Ülkemizi bulduğumuzdan daha iyiye taşımak ve şehitlerimizin bize bıraktığı mirasa sahip çıkmak zorundayız. Onların aziz hatırasını baş tacı etmek durumundayız. Her birimiz bu ülke için daha iyi ne yapabileceksek onun derdine düşmeli, bunun gayreti ve uğraşı içinde olmalıyız. Çocuklarımıza ve genç nesillere daha güzel bir ülke bırakmak gibi bir mesuliyetimiz var.
15 Temmuz FETÖ’nün bir seçkinler iktidarı oluşturma hedefinin vardığı son noktaydı. Bu anlamda seçkincilik teorisi öldü mü?
Ben bu hadiseye bir seçkinler iktidarı oluşturma ameliyesi olarak bakamıyorum. Daha çok kendi seçilmişlikleri üzerine kurguladıkları fantezilerini ne kadar kıyıcı hale getirebildiklerini gördüğümüz, bir kült yapılanmasıyla karşı karşıyayız. İnsan öldürmenin, vatana ihanet etmenin neresi seçkinlik olabilir?
Burada kendilerinin başka insanlardan daha üstün, Tanrı’nın has kulları olduğunu düşünen bir kült zihniyetinin, yeri geldiğinde terör ve şiddeti ne kadar acımasızca kendisinden saymadığı insanlara karşı uygulayabildiğinin örneklerini gördük. Bir tür toplu cinnet, toplu kötülük. Sokaktaki insanın basiret ve feraseti bu ihaneti durdurdu. Ben Türkiye’deki sıradan insanın kalbinde mayalanan iyilik, merhamet ve güzellik özlemine başından beri inanıyorum. O gece de bütün bu duyguların bir şahlanışına bir dirilişine tanık olduk.
Bol Bol Şiir Okuyun
Genç Dergisi okurlarına “şu kitapları mutlaka okuyun” dediğiniz eserler var mı?
Sezai Karakoç’un eserleri, özellikle Hızırla Kırk Saat ve Kıyamet Aşısı’nı, Cemil Meriç’in ‘Bu Ülke’sini, Rasim Özdenören’in ‘Gül Yetiştiren Adam’ını genç dostlarımıza öneririm. Dostoyevski büyük bir romancı, ondan birkaç kitap okuyarak hayata başlamak, hayat için biraz azık hazırlamaktır.
Şu an hangi kitap(lar)ı okuyorsunuz?
Susan Neiman’ın “Niçin Büyüyelim?” adlı kitabı var elimde.
Kitap okurken arka fonda hangi müzik çalıyor?
George Winston’dan piyano soloları.
Her yerde yazar ve okur musunuz?
Okumak için sessizliğe ihtiyaç duyarım, her yerde okuyamam. Etrafta uyaranların çok fazla olduğu ortamlarda dikkatimi toplayamam; dolayısıyla benim için okuma zamanları genellikle gecenin ilerleyen saatleridir ve sessizliğin hakim olduğu saatlerdir.
Düzenli takip ettiğiniz dergiler var mı?
Edebiyat ve fikir dergilerini yakından takip etmeye çalışıyorum.
Sinemaya gider misiniz?
Giderim.
Dünyaya tekrar gelseydiniz yine aynı şeyleri mi yapardınız?
Kendi yolumdan ve kendi tuttuğum işten o kadar emin değilim. Dünyaya tekrar gelsem, dağdaki bir tekkede bir derviş yahut kendi laboratuvarında işiyle sarhoş olmuş bir matematikçi olmayı yeğlerdim.
Gördüğünüz şehirler arasında sizi en çok hangisi etkiledi?
Şehirlerden çok şehirlerle bütünleşmiş yapılar beni etkiliyor. El-Hamra Granada, Taç Mahal Agra, Kabe Mekke, beni ilk gördüğümde büyüleyen yapılar olmuştur ve tabii onları içinde taşıdığı için bu şehirleri de çok seviyorum.
Hangi kelimeleri sevmezsiniz ve hangilerini çok seversiniz?
İnsanları itham etmekte kullanılan ve insanları incitmekte kullanılan kelimelerin hiçbirini sevmem. Gönül okşayan ve muhabbet ifade eden bütün kelimeleri de severim.
Yapmaktan keyif aldığınız en önemli aktiviteniz nedir?
Yeni bir yer, yeni insanlar, yeni bir fikir, yeni bir yazar ve yeni bir kitap keşfetmek. Bunun için de gezmek, karşılaşmak, konuşmak, okumak, kalıplaşmış yargılarımı sorgulamak.
“Ruhunuz genç iken mutlaka şunları yapın” dediğiniz neler var?
Sırt çantanızı alıp uzak coğrafyalara gidin. Başka insanların hikayelerine konuk olun, onlara kendi hikayelerinizi anlatın. Yeryüzünün her köşesinden dostlarınız olsun. Bol bol şiir okuyun. Allah nasip ederse, aşık olun.