“Madem üniversitelerde astronomi bölümü var, neden Türkiye astronomide bu kadar geri?” diye sorduğunda ise derin bir aahh çektim ve durumu kendimce açıklamaya çalıştım.
Aralık ayında dergimizde yayınlanan Muhammed Faris röportajının hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Geçtiğimiz Ekim ayında bazı seminerlere katılmak üzere İstanbul Aydın Üniversitesi’nde yapılan bir bilim şenliğindeydim. Seminerler arasında bahçede dolaşırken standların içinde kaybolmuş basit bir masanın arkasında sakince oturan bir adam gördüm. Görür görmez tanıdım ve şaşkınlıktan sadece başımla selam vererek oradan geçip gittim. O adam uzaya çıkan Müslümanlardan biri olan Muhammed Faris’in ta kendisiydi. Açıkçası Muhammed Faris’in etkinlikte bir seminer vereceğini biliyordum ama insanların ona karşı bu kadar ilgisiz kalacağını hiç ama hiç beklemiyordum. Adam uzaya gitmiş, uzaya! Beynimden vurulmuşa döndüm.
Bir şeyler yapmalıydım. Hemen orada kararımı verdim. Muhammed Faris ile bir röportaj yapacaktım. Bu şekilde insanların böylesine gizli bir hazineden haberdar olmasını sağlayacaktım. Öğleden sonraki seminerinden sonra usulca yanına yaklaştım ve elini sıktım. Uzaya gitmiş bir adamın ilk kez elini sıkmış olmanın verdiği tarifsiz duygular içerisinde kendisiyle Genç Dergisi adına bir röportaj yapmak istediğimi söyledim. Severek kabul etti ve kartını verdi.
Oradan ayrıldıktan sonra hemen çalışmalara başlayarak soruları hazırladım. Arapça çeviri için İslam Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı olan dostum Musa Elmas’tan yardım istedim. Sağolsun kabul etti ve Muhammed Faris’in oğlu Huzeyfe’yle iletişime geçerek röportaj gününü belirledik. Fakat “Acaba röportaj için para ister mi?” sorusu aklımı kurcalayıp duruyordu. Dayanamayıp bu soruyu sorduğumuzda “Önemli olan ilmin yayılması” cevabını aldık. Tüylerim diken diken olmuştu. Kendimi Müslüman bilim adamlarının yaşadığı Altın Çağ’da gibi hissettim. Muhammed Faris gözümde bir kez daha büyümüştü.
Büyük gün gelmişti. Röportaj için kendisini Aksaray’dan alarak Gazanfer Ağa Medresesi’ne doğru hareket ettik. Kısa yolculuğumuz sırasında arabada astronomiyle akademik olarak ilgilendiğimi söylediğimde oldukça şaşırdı. Çünkü Türkiye’deki üniversitelerde astronomi bölümünün olduğunu bilmiyormuş. Türkiye’deki insanların astronomiyi çok bilmediklerini, diğer ülkelerde kendisine çok ilgi gösterdiklerini ama Türkiye’de bunun daha az olduğunu söyledi. Hatta “Türkiye’de uzaya gittiğimi söylediğimde çoğu insan bana inanmadı, Kur’an’a el bas diyenler bile oldu!” dedi. “Madem üniversitelerde astronomi bölümü var, neden Türkiye astronomide bu kadar geri?” diye sorduğunda ise derin bir aahh çektim ve durumu kendimce açıklamaya çalıştım.
Medreseye vardıktan sonra avluda biraz muhabbet ettik. Medreseyi çok beğendiğini ve Suriye’de de böyle nice güzel tarihi mekânın olduğunu fakat birçoğunun Esed tarafından harap hâle getirildiğini söyledi üzgün ve de kızgın bir şekilde.
Muhabbetin ardından röportaj için medresenin mescidine geçtik. 64 yaşındaki birine göre oldukça dinç bir duruşu vardı ve zihni berraktı. Sorularımızı oldukça seri cevaplıyor, hatta sorumuzu tamamlamadan soruyu anlayabiliyordu. Musa Elmas kardeşimin de çeviride gösterdiği üstün performans sayesinde samimi bir iletişim kurarak başarılı bir röportaj gerçekleştirdik.
Röportaj sırasında Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere yardımıyla ilgili sorduğumuz bazı soruların cevaplarını devlet tecrübesiyle “off the record” olarak verdi. Verdiği cevapları her ne kadar burada yazamasam da Türkiye’nin Suriye için elinden gelen çabayı gösterdiğini söyleyebilirim.
Röportajdan sonra kendisine Recep Tayyip Erdoğan hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda Muhammed Faris, “Erdoğan kendine dikkat etmeli. Çünkü tehlikeli işlere girişiyor. Erdoğan bu devrin II. Abdulhamid Han’ı gibi. II. Abdulhamid gibi hareket ediyor. Eğer bu şekilde başına bir şey gelmeden devam ederse Kanuni Sultan Süleyman bile olabilir?” cevabını verdi.
Daha sonra güzel duygular içerisinde Muhammed Faris ile tokalaşıp, ayrıldık. İnşallah Muhammed Faris gibi adamların değerini geç olmadan anlarız…