Ağustos 2011 Yazı Atölyesi`ne gelen en iyi yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Bir yaz yolculuğunda görmüş olduğun bir çalıdan hareketle, gayet başarılı, dengeli bir yazı kaleme almışsın. Kısa ama meramını da anlatıyor. Ayın yazısı olabilir diye seçtiğim birkaç yazıdan biriydi seninkisi. Yaza dair bir tefekkür dersi de içerdiği için senin yazını seçtim.
Bu arada, keşke her ay birden fazla yazıyı ayın yazısı olarak değerlendirebilsem…
Kübra Ayan
Güzel memleketimin yazın o sıcacık neşesini içinde barındıran dağlarının arasından geçiyoruz. Bir ara önümüze geniş ve dümdüz bir ova çıkıyor. Ovanın biraz ötesinde bir orman, aşağısında ise ot topluluğu. O yeşilliğin, Rabbimizin bize ihsan ettiği o güzelliğin ortasında ise bir çalı… Etrafında başka hiçbir şey yok. Yapayalnız, tek başına ve sanırım biraz hüzünlü. İçime bir dert düşüyor o manzarayı görünce… Kendi hüznümü, kalbimin derinliklerinden çıkarıp, o ağaçla özdeşleştiriyorum.
Arada sırada ben de kendimi ortada bir yerde, yapayalnız hissederim. Ne takvaca benden üstünlerin yaşadığı noktada (ormanda) görebilirim kendimi, ne de tamamen dünya için yaşayanların yanına (otların yanına) yakıştırabilirim…(Yanlış anlamayın ot kötü bir bitkidir demiyorum sadece bir ağaca göre yapıca daha basittir. Yoksa hepsi bitki, aynı hepimizin insan olduğu gibi...) Böyle zamanlarda ne yapacağımı da, ne yapmam gerektiğini de bilemem. Her iki gruptan olmayınca da derdimi anlatacak kimse bulamam. Böyle bir ruh hâli içinde birkaç hafta geçiririm, tâ ki bir davranışımla kendimi o iki gruptan birinde görene kadar.
O zaman yapacak bir iş bulurum işte. Ormanda hissetmişsem kendimi, bulunduğum mevkii korumaya çalışırım. Otların içinde hissetmişsem, ormana doğru tırmanmaya gayret ederim. Mustafa Ulusoy hep “Bahar tefekkür ayıdır” der. Tefekkür için baharı kaçırdım belki, ama yazın tefekkür olmaz diyen mi var? Şüphesiz bugün de bu çalıyı karşıma Allah çıkardı. Tefekkür etmemi, o çalıdan bir şeyler öğrenmemi ve gereksiz yere üzülmememi istiyor belki de…
O çalı tek başına ovanın ortasında, ama yeşil. O başında bulutlar gezen, dağın yamacında süzülen ormana ağaç olamamış, ama ot da değil… Her şeye rağmen, her bahar çiçek açıyor. Yazın neşesini insanlara veriyor. En önemlisi, o da Allah’ın varlığını ispatlıyor, Allah’ı zikrediyor. Hüznü yüreğinde de olsa asla isyan etmiyor.
Çünkü Yaratıcı onu oraya layık görmüş.
Yemyeşil ovanın ortasında, yalnız, ama dünyanın hâlâ döndüğünün, hâlâ bir umut olduğunun habercisi bir çalı... Yalnız, ama yeşil; küsmemiş hayata… O da zikrediyor Yaratıcısını, o da bulunduğu yere razı oluyor.
Eşref-i mahlûkatın bir çalıdan öğrenebileceği ne olabilir demeyin. Görüyorsunuz; bir çalı da insana konuşuyor, bir çalı da insana öğretmen olabiliyor!