Televizyon, şuurdaki son pırıltıları da yokeden bir cehennem makinesidir. Kişiyi gerçek hayattan koparan ve bir hayal dünyasında yaşatan hissi bir istimna... Cemil Meriç
Son günlerde, unuttuğumuz acı yüzünü bize tekrar gösteren terör belası, ateş düşen ocaklar, bilenen öfkeler ve bu fırtınalı denizde ülkeyi selamet bir sahile çıkarmaya çalışan idarecileri gözlemliyorum. Akşama kadar kanal kanal dolaşıp siyasi analiz yapan fikir tüccarları gibi sayfalar dolusu analiz de yapmayacağım. Ama tüm bu yaşananların ötesinde medyanın bizleri, toplumu ne kadar hissiz birer varlık haline çevirdiğini de söylemeden geçmek olmayacak.
Bizler bu ülkeyi yönetme görevini, ülke ile ilgili gelecek planlarını yapılacak ne varsa beş yılda bir sandığa giderek bir oy mukabilinde teslim etmiş insanlarız. Terör, strateji, jeopolitik önem, ahlak, maneviyat, eğitim, sağlık ne varsa sorumluluğu iktidara yıkmış ve dakikada kafası ile 45 karpuz kıran yetenekli gençlerin keşfedilmesi ve topluma kazandırılması ile meşgul insanlar haline geldik.
Geçen yıl Acun Ilıcalı bir TV kanalı satın almıştı. Sorular üzerine “Bu kanalda sadece eğlenceli programlar olacak” demişti. O zaman büyük tartışmalar kopmuştu. Şimdi adam gece gündüz eğlence programları ile halkı eğlendiriyor ve herkes o günün muhasebesini yapmadan ertesi güne uyanıyor. Bir kaza haberi ya da bir felaket haberi bizleri etkilemiyor. Hislerimiz o kadar körelmiş ki terör olayları bile sıradan, rutin bir durum gibi algılanıyor. Geçen yıllarda TV ekranlarında reyting rekorları kıran bir skeç programı final kararı alınca sebebi sorulmuştu. Program yapımcısı yapılacak tüm espirileri, skeçleri yaptıklarını ve tükendiklerini ifade etmişti. Yani kısaca esas gündemleri, hakiki gündemleri ancak bu kadar öteleyebildik demek istemişti. Şükür ki hemen imdada yetişen farklı skeç programları ile gülmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bu arada tabii ki sinema ve dizi dünyasının başarılarını göz ardı etmemek lazım. Mesela bu vatan için canını vermiş kahramanları, yaşanmış destanlarını bilmeyiz ama 4 temmuz 2013 tarihinde askerimizin kafasına çuval geçirilmesinin intikamını alan ve 3 kişilik ekibi ile İsrail’i perişan eden Polat Alemdar ve ekibini her zaman bu vatanın evladı diye bağrımıza basarız. Çünkü ne ABD’ye ne İsrail’e mukavemet edecek gücümüz yok. Bu yüzden zihnimizi beyaz perdede arındırıp, hıncımızı ve öfkemizi Polat Alemdar ve ekibi ile giderebiliyoruz. Yahudilerin anne karnındaki çocuklara “oğlum kahraman olacak, pilot olacak, kızım diplomat olacak” gibi telkinlerde bulunduğu ve ninnilerinde bu sözcükler ile evlatlarına telkinde bulundukları bir dünyada biz hâlâ “Dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana”dan öteye geçemedik.
Tüm bu sözlerden sonra “Ne yani gülmeyelim mi, eğlenmeyelim mi?” sorusuna gelirsek; kıymetli kardeşim, değerli büyüklerim, tüm bu eğlence ve sihirli kutu TV karşısında geçen zamanlar yaramızı tedavi etmiyor, acımızı öteliyor, ağrı kesici mesabesinden öte geçmiyor. Yanı başımızda her gün yüzlerce insan ölüyor, askerimiz, polisimiz elleri tetikte kurşun ne taraftan gelecek diye bekliyor, Filistin aynı acıları katlayarak yaşıyor, Irak’ta hâlâ pazar yerinde bombalar patlıyor, Balkanlar kazan gibi kaynıyor ve tüm dünya sen uyanırsan tüm planlar mahvolur diye ülken üzerinde oyun üzerine oyun kuruyor. Sen hâlâ sabahlara kadar kafası ile dakikada 45 karpuz kıran genç ile mi meşgul olacaksın?
Bu akşam seni kumanda edemesinler, kumanda sende olsun. Televizyonu, telefonu, interneti kapat ve kendine “nereye gidiyoruz?” sorusunu sor. Esaslı bir muhasebe sonrasında kafası ile dünyayı değiştirecek genç mi olacağım, kafası ile dünyayı değiştirecek gençlere destek mi olacağım, yoksa yine en kolayı olan kafası ile dakikada 45 karpuz kıran genç ile mi meşgul olacağım sorusunu sor. Karar senin ama gelecek hepimizin...