Mescid-i Aksa’yı ziyaret edenler, “kendilerinin, semaya açılan en yakın yerde bulunduklarının bilincinde olmalıdır”.
Geçen ay, bir Müslümanın itikadi, tarihi, kültürel ve fikri olarak şuurlanması ve bilinçlenmesinde çok özel bir yeri olan Kudüs’ü, daha özelde Mescid-i Aksa’yı bir an önce ziyaret etmemiz gerektiğini, yarının geç olabileceğini ifade etmiş ve “Mescid-i Aksa’yı niçin sevmemiz ve ziyaret etmemiz gerektiğini anlatan yazımızda buluşmak ümidiyle…” demiştik. Bu sayıda ise, rehberimizin bizlere anlattığı bilgilerden de istifadeyle kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Kudüs kurulduğu günden bu yana vahyi, ilahi tebliği ve peygamberlik müessesesini temsil etmiştir. Dolayısıyla burası kurulduğu günden beri bir İslam şehridir. Çok sayıda peygamber, hayatlarının en azından bir bölümünü bu şehirde geçirmiştir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) de Miraca yükseltilirken Kudüs’e kadar getirilmiş ve oradan göklere çıkarılmıştı. Allah dileseydi onu Mekke’den de göklere yükseltebilirdi. Ancak İsra ve Mirac olayında Hz. Peygamber’e (s.a.v.) refakat eden Cebrail’in (a.s.) onu önce Kudüs’e getirmesi, sonra göklere yükseltmesi bu şehre bambaşka bir mana ve önem vermiştir. Yüce Allah son peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Kudüs’ü ziyaret etmesini ve bu peygamberler şehrindeki ilahi ayetlere şahid olmasını dilemişti.
Kudüs Allah tarafından mübarek kılındığı bildirilen bir şehir olmasının yanı sıra peygamberler şehri olması itibariyle de İslam’da ayrı bir yere sahiptir. Çünkü İslam yani tevhid dini, Hz. Adem’den bu yana bütün peygamberlerin ortak dinidir.
Allah Teala, şahıslar içinden peygamberleri, nebileri, şehitleri, alimleri seçmiştir. Yine zamanlar içinden Ramazan ayı, Cuma günü, Kadir Gecesi, Arefe günü ve Aşure günü gibi vakitleri seçtiği gibi, Kabe’nin yeri, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa gibi mekanları da seçmiş, bunlara ayrı ayrı önem ve faziletler atfetmiştir.
Mescid-i Aksa’yı sevmemiz için birçok sebep gösterilebilir. Ancak şu 5 sebep oldukça önemlidir:
1- Mescid-i Aksa, ta arşa kadar her santimetre karesi peygamberlerin ve meleklerin secde ettiği mukaddes bir mekandır. Bu yüzden onu seviyoruz.
İnsanlar, Hz. Adem’den bu yana Mescid-i Aksa’ya gelmeye başlamışlar, Hz. Nuh’dan sonra Şam bölgesindeki bütün peygamberler bu alanda ibadet etmişlerdir.
Mescid-i Aksa dağının adı Morya’dır. “Seçilmiş” demektir. Peygamberler hayatta iken burada namaz kıldılar. Hz. Meryem de burada namaz kıldı ve Hz. İsa’yı burada doğurdu.
Hz. Peygamber gelince İsra ve Mirac hadisesi oldu. Efendimiz, Kabe’nin yanında evinde bulunurken evinin çatısı açıldı. Cibril geldi ve semalara çıkacağı müjdesini verdi. Burak’la dağdan dağa zıplayarak Mescid-i Aksa’ya geldi. Efendimiz, Mescid-i Aksa’da bütün peygamberlerin saf tuttuğunu gördü. Bu peygamberlere kim imamlık yapacak diye soruldu. İlk safta Hz. Adem, ilk peygamber vardı. Hz. İbrahim (halilullah), İsa (ruhullah) ve Musa (kelimullah) vardı. Nuh vardı. Bunlardan birisi imam olabilirdi. Ancak, Cibril gelmiş, Efendimiz’in sırtına dokunarak, gel imamlık yap demişti. Efendimiz, arkasındakilerin sayısını ancak Allah’ın bildiği nebilere iki rekat namaz kıldırdı.
Onların arkalarında semaya kadar melekler vardı. Efendimiz, arşa kadar saf tutan bu enbiya ve meleklere namaz kıldırdı. Bu manzara tarihin hiçbir döneminde yaşanmadı. Bu durum ne Mekke’de ne de Medine’de oldu. Sadece Mescid-i Aksa’da gerçekleşti. Dolayısıyla Mescid-i Aksa’nın her santimetresinde bir nebi ve melek secde etti. Ayrıca mescidin üzerinden arşa kadar da melekler secde etti. Bu, bugüne kadar görülmemiş müthiş bir manzaraydı.
Burak, sadece Mekke’den Kudüs’e, oradan semaya (Miraca) yükselmeye vesile idi. İslam’dan önce bile sadık ve emin sıfatına haiz olan Efendimiz (s.a.v.), Miractaki bütün detayları bize haber verdi. Mesela namaz bize semada farz kılındı. Diğer bütün emirler yeryüzünde farz kılındı. Ancak namaz semada farz kılındı. Allah dileseydi Efendimiz’i yeryüzünün herhangi bir yerinden semaya yükseltirdi. Ama Mescid-i Aksa’dan yükseltti. Bu mekan yeryüzünden semaya açılan bir kapıdır ve devamlı açıktır.
Dolayısıyla Mescid-i Aksa’yı ziyaret edenler, “kendilerinin, semaya açılan en yakın yerde bulunduklarının bilincinde olmalıdır”.
2- Mescid-i Aksa’nın her santimetre karesinde sahabenin gözyaşı vardır. Bu yüzden onu seviyoruz.
Hz. Peygamber, Kudüs’ün fethini çok arzu etmesine rağmen, buna ömrü vefa etmiyor. Hz. Ebu Bekir fetih için çok uğraşıyor. Fakat o da buna nail olamıyor.
Hz. Ömer 4.000 sahabe ve 12.000 tabiinden oluşan bir orduyla hicri 636’da Kudüs’ü fethediyor. Beyt-i Makdis’teki kayanın olduğu yeri soruyor. O zaman Hristiyanlar, ellerinde bulundurdukları Beyt-i Makdis’i ve etrafını ihmal etmişlerdi. Buralar çok harap ve bakımsızdı. Beyt-i Makdis’in olduğu yere çöplerini döküyorlardı. Hz. Ömer ve ordusu burayı önce çöp ve pisliklerden temizledi. Ordunun içinde Bilal-i Habeşi de vardı. Hz. Ömer, Beyt-i Makdis’in üzerindeki kayaya çıkmasını ve Medine’de okuduğu ilk ezan gibi ezan okumasını istedi. Hz. Bilal ise Efendimiz’in vefatından sonra 4 yıldır üzüntüsünden ezan okumuyordu. Hz. Ömer’in ısrarı karşısında yanık sesiyle ezan okudu. Gözyaşları içinde “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah” deyince Hz. Ömer ağlamaya başladı. Derken Hz. Ömer tarafından Kudüs’ün valisi tayin edilen Ubade b. Samit gözyaşlarını tutamadı. Onların ağladığını gören 4000 sahabi ve 12000 tabiin gözyaşlarına boğuldu ve Mescid-i Aksa’da gözyaşı sel oldu.
3- Mescid-i Aksa’nın her santimetre karesi şehit kanlarıyla sulanmıştır. Bu yüzden onu seviyoruz.
Hz. Ömer’den 50 sene sonra Melik Abdulmelik b. Mervan geliyor ve Kubbetü-s Sahra’yı ik kat olarak yapıyor. Ondan sonra Müslümanlar, Haçlı orduları Kudüs’e girinceye kadar ilave binalar yapıyorlar. Hristiyanlar Kudüs’ü işgal ettiklerinde 70.000 Müslüman Mescid-i Aksa’nın içine giriyor. Bir cuma günü tam 70.000 kişi orada şehit ediliyor. Bununla yetinmeyen Hristiyanlar, Müslümanların cesetlerini dışarıda bir yere taşıyıp orada onları yakıyorlar.
Dolayısıyla Mescid-i Aksa’nın her santimetre karesinde şehit kanı vardır.
4- Mescid-i Aksa vahyin indiği yerdir. Bu yüzden onu seviyoruz.
Efendimiz’in arkasında on binlerce nebi ile orada namaz kıldığı için seviyoruz. Yeryüzünün, semaya açılan kapısı olduğu için seviyoruz. Burası bereketin merkezi olduğu için seviyoruz. İsra Sûresi’nde etrafının mübarek kılındığından bahsediliyor. Onun etrafı mübarek kılındı. Mescid-i Aksa’nın etrafında daireler vardır. Orada bereketin üç dairesi bulunuyor. Bu üç bereket dairesinin merkezi Mescid-i Aksa’dır. En dıştaki daireden başlayarak;
- Üçüncü daire, Nil nehrinden Fırat nehrine kadar, Kabe’den Türkiye’ye kadar uzanan dairedir. Bu dış dairedir ve en büyük dairedir.
- İkinci daire, orta dairedir ve Şam bölgesini kapsar. Yani Suriye, Lübnan, Ürdün bölgesidir. Efendimiz üç defa “Şam halkına müjdeler olsun” diye buyuruyor. Niçin diye soruyorlar? O da: “Rahman’ın melekleri Şam’ın üstünde kanatlarını germişlerdir. Allah, Şam ve Şam ehline kefil oldu” buyurmuştur.
- Birinci daire ise, en küçük daire olan Beytü’l Makdis’tir. Bu da Filistin’in tamamıdır. Burası merkezdir.
Türkiye’den gelenler üçüncü daireden gelenlerdir. Üçüncü daireden gelenler, ikinci daireden birinci daireye, oradan da merkeze gelir. Bereketin merkezine gelir. Mescid-i Aksa’ya gelenler, bedenlerinde bu bereketi hissederler. Zihinlerinde, zürriyetlerinde bu bereketi hissederler. Mallarında bu bereketi görürler inşallah. Bu bereket, mekanın bereketidir. Burada geçirilen vakit, buradaki hava, buradaki şahsiyetler hep bir bereket vesilesidir.
5- Mescid-i Aksa ahir zamanda olacak bütün hadiselerin yaşanacağı çok önemli bir mekandır. Bu yüzden onu seviyoruz.
Ahir zamanda olacak bütün hadiseler, Mescid-i Aksa’da olacak. Hz. İsa kıyamete yakın Şam’da inecek ve oradan Beyt-i Makdis’e gelecek. Lut kapısında (havaalanına yakın yerde) Deccal’i öldürecek. Yine Mescid-i Aksa, ba’s (yeniden dirilme), haşr (bir araya toplanma) ve neşr (yayılma) yeridir. Çünkü hadisi şerifte: “Burası dirilme ve yayılma yeridir” buyurulmaktadır.
Mescid-i Aksa’yı bu özelliklerinden dolayı sevmemiz gerektiğini anlatan rehberimiz Samir Bey, bize “Belki kıyamet gününde şu anda oturduğumuz yerde dirileceksiniz ve bu yer size şahitlik edecektir. Burada yaptığınız ibadetler karşınıza çıkacak, nereden bileceksiniz. Sema size şahitlik edecektir. Nereden bileceksiniz.” dedi ve sonra da Mescid-i Aksa’yı niçin ve ne kadar sevmemiz gerektiği ile ilgili çok enteresan bir benzetme yaptı. Bununla yazımı noktalamak istiyorum.
Samir Bey şöyle diyordu:
“Bir annenin üç çocuğu olsa ve çocuklarını aynı derecede sevse onlar arasında hiç ayrım yapmaz. Ama onlardan biri hastalansa ya da hapse atılsa bu anne bütün sevgisini bu çocuğa verir. Çünkü o hastadır. Özgürlüğünü kaybetmiştir. Evet, biz Kabe’yi seviyoruz. Mescid-i Nebevi’yi seviyoruz. Ama şu an, Mescid-i Aksa’yı daha fazla sevmek durumundayız. Çünkü Mescid-i Aksa hastadır. Özgürlüğü elinden alınmıştır. Şu anda Mescid-i Aksa’nın altında Yahudilerin açtığı tüneller bulunuyor. Allah korusun herhangi küçük bir deprem olsa Mescid-i Aksa çökecektir. Mescid-i Aksa esirdir. Etrafını tamamen Yahudiler çevirmiştir. İşgal etmişlerdir. Evet şu an bizler Mescid-i Aksa’yı Kabe’den daha çok seviyoruz. Mescid-i Nebevi’den daha fazla seviyoruz. Fakat burası özgürlüğüne kavuştuğu anda, sevgide öncelik sırası değişecek ve biz o zaman tekrar, Kabe’yi birinci sırada seveceğiz. Yani önce Kabe, sonra Mescid-i Nebevi ve sonra Mescid-i Aksa’yı seveceğiz.”