Tıkanan trafikte onlarca arabaya bakan insan “Arabaları yapanlar, buna uygun trafik de tasarlasalardı ya!” şikayeti içerisinde oflar durur... Acaba arabaları tasarlayanlar, akıllı değiller miydi de trafiği mükemmel tasarlayamadılar? Yüzlerce aklın içinde biriken ilimden hâsıl olan “araba”, gerçekten sadece sürekli hata yapan bir insan tayfasına mı atfedilebilir? Peki o insan tayfasını yaratan, şimdiye kadar icat edilen tüm güzel şeyleri de yaratmış değil midir? Yani “akıllı tasarım” denen insanın derinliklerinde olan ilim de öyle tasarlanmış ki, “yoktan” olan insan güruhunun icat edeceği “araba”nın bile bir ilimle yaratıldığı kolaylıkla görülebilir. Kısacası bir araba varsa elbette gerçek! bir tasarlayanı var; aynen “bir köy muhtarsız, bir kitap katipsiz” olamadığı gibi...
Akıllı Tasarım (AT-Intelligent Design) teorisinin derinliklerine inmeden; hikmeti ve ilmi sonsuz Allah’a, yaratılanlara verilen “akıllı” sıfatının verilmesini uygun bulmadığımı belirtmek isterim. AT, mikro alemden makro aleme tüm varlıkların bir tasarlayıcı tarafından “akıllıca” tasarlandığını savunmaktadır. 1989’da Amerika’da çeşitli bilim dallarından insanların ortaya koyduğu bu akım (bizim için yeni olmasa da), evrim teorisinin belirttiği – her şeyin tesadüfi ortaya konan bilimsel bir karşı çıkma çabasıdır. Modern bilimin çoğunlukla “inandığı!” evrim teorisine karşı bilimsel bir altyapı ile açıklanmaya çalışılan AT, varlıkların indirgenemez komplekslikte olduğunu söyler. Yani sahip olduğumuz bir özellik, yüzlerce farklı elemanın ortak çalışması sonucu oluşmuştur. Ve birinin dahi eksik olması, tüm mekanizmanın işlevini kaybetmesine neden olmaktadır. Mesela sahip olduğumuz görme özelliği için binlerce hücre aynı anda çalışmaktadır. Ve tek bir hücrenin sistem içerisinde olmaması (mesela sinir hücresinin bozulması) bütün bir görme özelliğinin kaybedilmesine neden olmaktadır. Bu durum onlarca mürettebatı olan bir gemide, bir mürettebatın dahi işini unutması sonucu geminin batmasına benzemektedir.
Yaratılışın bilimsel haykırış çabası...
Biyokimyacı Michael Behe, Darwin’in Kara Kutusu (özellikle, biyolog arkadaşlara şeddeli tavsiyemizdir) adlı kitabında –indirgenemez komplekslik- hakkında bakterilerin hareket etmekte kullandığı kamçı (bir çeşit kuyruk) örneğini vermektedir. Bir bakteri kamçısını oluşturmak için 40 farklı protein gerekmekte ve tek bir tanesinin eksikliğinde bile bakteri kuyruğu çalışmamaktadır. Böylece kuyruğun bakteri için sadece bir yük oluşturduğunu söylemektedir. Bundan dolayı AT, evrim teorisinin aksine, bakteri kuyruğunun deneme-yanılma yoluyla ve doğal süreçler sonucunda oluşamayacağını açıklamaktadır. Böyle bir yapının sadece tümden bir bakış ile tamamen hikmetle (onlara göre akıllıca) var edildiğini anlatmaktadır.
Öte yandan astronom Guillermo Gonzalez, AT teorisi hakkında şunları söyler “Evrenle ilgili insanların etkileyemediği, doğal ve sadece bir kaç atomun rastgele çarpışmasıyla ortaya çıkabilecek kadar basit olmayan bir durum var. Ve sen, rahatça yaşamak için kainat arkasında saklanan ve bilinmeyen o “gerçeği” bulmalısın.”
AT, aslında Hristiyan inancındaki birçok bilim insanının içlerinde sakladıkları Allah’ın varlığını bilim dünyasında haykırma iç güdüsünün artık gırtlağa kadar geldiğini gösteren bir örnektir. AT, hikmet ve tevhid boyutunun diğer dinlerde artık bilimsel çerçevede de korkulmadan konuşulduğunu ve hatta üniversitelerdeki bölümlerde ders ve tartışmalara konu olduğunu gösteren en açık delildir. Ancak takınılan bu tutum bize hiç yabancı değildir; hatta bir çok alimimiz tarafından yüzyıllar öncesinde belirtilen bir gerçektir.
Akıllı Tasarım (AT) yeni mi çıktı?
18.yy’da Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname adlı eserinde AT’nin bizcesini şöyle açıklar: “Özlerin keyfiyeti ve eşyanın mahiyeti inceden inceye araştırılıp, düşünülse; varlıkların durumları, kâinatın hal ve hareketleri basiret gözüyle mütalaa kılınsa, âlemin bütün parçalarının Allah’ın sanatıyla sonradan olduğuna sağlam bir aklın delillerinin şehadet etmesi kaçınılmaz bir iştir.”
Sonuç olarak, 21.yy Müslüman bilim insanlarının kendi tevhid, hikmet ve tefekkür anlayışları çerçevesinde bilimin bizcesini oluşturmasının, bilimsel çalışmaların kemale erdiği şu son yüzyıllık tarihte, hak adına artık zorunlu hâle geldiği söylenebilir.