
Rıhlet, ilim için yola koyulmaktır. Seyahat, su gibi akmaktır. Hicret, kopmaktır. Sefer, örtüleri kaldırıp atmaktır.
Fetih açmaktır. Açmak için yolmak gerekir. Yollar yola yola açılır. Çimenleri yolunca yol olur. Yol kelimesinin esası yolmak fiilidir. Demek ki yolmayınca, çimenleri ezmeyince, hareket etmeyince yollar açılmamaktadır. Fethin esası harekettir. Harekette bereket vardır.
Türkler fatih bir millettir. Bunun sebebi göçer olmalarıdır. Kışlıktan yazlığa yazlıktan kışlığa, doğudan batıya göçen Türkler oldukça fazla mesafe yol katetmişlerdir. Yola yola yollar onlara açılmış da açılmıştır. Demek ki yeniden fetih için yolları katetmelidir. Sır buradadır.
Her kelime müstakil bir mânâ ifade eder. Bir iş dört kelime ile ifade edilmez. Ortada dört kelime varsa dört tane iş var demektir. İslam medeniyet dairesinde neşv ü nema bulan Türkçe bu açıdan oldukça zengindir.
Bize gönülleri ve beldeleri açacak olan dört tane güzel kelimemiz vardır: rıhlet, seyahat, hicret ve sefer.
Rıhlet, ilim için yola koyulmaktır. İslam’da her şeyin başı ilimdir. İlimsiz yol, yol değildir. İlme giden yol, yolların en güzelidir. Rıhlet’e çıkan insan yolda oyalanmamalı, öğrenmek istediği bilgiyi öğrendikten sonra hemen geri dönüp kendi muhitinde onu öğretmelidir. Sahabe efendilerimiz bir tek hadis öğrenmek için kilometrelerce yol katetmişlerdir. Hz. Musa efendimiz yol arkadaşı gençle birlikte ilim uğrunda yolculuğa çıkmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğini duyan insanlar uzak diyarlardan Mekke’ye gelmişler, ihtiyaç duydukları bilgileri öğrendikten sonra memleketlerine dönüp hemşehrilerine anlatmışlardır. Fetihler dolayısıyla pek çok ülkeye dağılan sahabelerin bildiği hadisler rıhleler sayesinde dağılmaktan kurtulmuştur. Rıhleler fetihleri, fetihler rıhleleri izlemiştir.
Seyahat, su gibi akmaktır. Yeryüzünde su gibi akan insanlara seyyah denilir. Seyahatte asıl gaye Yaratana ibadettir. Seyahate çıkan insan mekândan koparak mekânlar üstü bir platformdan dünyayı seyre dalar. Seyahat tefekkür için bulunmaz bir fırsattır. Seyahat sayesinde yaratılanları görür, onların ahvalini bilir, kimler nerede nasıl yaşar öğrenirsiniz. İşte bu bilgiler fetihlerin anahtarıdır. Bir zamanlar akıncılarımızla dünyaya akan bizler akmayı bıraktığımız için fetihlerin anahtarını kaybettik. Bizde akıncılar mefhumu sadece savaşan erleri değil, aynı zamanda kavimlerin bilgisini toplayan gittikleri muhitlerde tebliğ vazifesini yerine getiren alperenleri ifade eder. Bugün bizden devralarak Avrupa, seyyah araştırmacılarıyla dünyanın her yerine akmakta, kavimlerin bilgisini ansiklopedilerde toplamaktadır. Bu bilgiler sayesinde dünyayı avuçlarında tutmaktadır. O hâlde yeniden akmaya başlamalıyız. Akın akın dünyaya akmalıyız.
Hicret, kopmaktır. Geri dönmemek üzere çıkmaktır. Açmak için çıkmak gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mekke’den Medine’ye göç ettikten sonra Mekke Müslümanlara açılmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) geri dönmemek üzere çıktığı için hâlâ Medinelidir. Öyleyse kaleleri önce içeriden fethetmeyi denemelidir. Gönüllerin kapılarını sonuna kadar zorlamalıdır. Sabretmelidir. Gayret etmelidir. Olmuyorsa… Olmuyorsa hicret etmelidir. Hicretin hicranına sabreden dimağlara Allah elbette apaçık bir fetih açacaktır.
Sefer, örtüleri kaldırıp atmaktır. Bunun için konulan hedefe yüzlerce kez gidip gelmektir. Rıhlet, seyahat ve hicretle donandıktan sonra cehaleti saklandığı gizli kuyulardan çıkarmak üzere yola çıkmaktır. Sefer belki de cehalete vurulacak son darbedir. Hakikati apaçık etmektir. Bütün şartları yerine getirdikten sonra kızıl elmaya ulaşmak için yola koyulmaktır. Fetihler seferlerle müyesser olur. Siret-i Nebi’de seferin adı hicretten sonra vakti geldiğinde Mekke’ye yürümektir. O zamanki sefer cehaletin timsali Mekke’ye idi. O hâlde bu zamanki sefer cehaleti ne temsil ediyorsa ona olmalıdır.
Fetih ancak hakka adanmış ruhlara kolay kılınır. Hakk’a adanmış ruhlar ise yeryüzünü kendilerine mescit kılanlardır. Simalarında secde izleri olanlardır. Bineklerinin üzerinde göçenlerdir. Yeryüzünde ilim için rıhlet, ibadet ve tefekkür için seyahat, geri dönüp zulmü kökünden koparmak için hicret, zulmü kaldırıp hakkı hakim kılmak için diyar diyar sefer edenlerdir.