
Son Barcelona-Real Madrid maçı (yani El Clasico) bizim derbi maçlarından daha fazla seyredilmiş! Bunun anlamı açıktır. Zamanında radyo vasıtasıyla ulusallaşan futbol, şimdi de televizyon vasıtasıyla globalleşmektedir.
ürkiye’de futbol taraftarlığının ilginç bir metabolizması vardır. Doğudan batıya doğru dikdörtgen şeklinde uzanan bir coğrafyanın kuzeybatı ucundaki bir şehirde 100 yıl kadar önce ortaya çıkan üç futbol kulübü, neredeyse bütün ülkenin futbolseverlerinin gönlünde taht kurmuş, o şehri hayatında hiç görmemiş insanlar bile o kulüplerin fanatik taraftarları olmuşlardır. Dünya’da pek örneği yoktur bu durumun. Avrupa’ya bakıyoruz, ismini bile doğru dürüst bilmediğimiz takımların maçlarında tribünler doluyor. Rakipleri ne kadar ünlü ve güçlü olursa olsun, kendi sahalarında yaptıkları maçlarda çoğunluk kendi taraftarlarında oluyor.
Türkiye’de bu durum nasıl hasıl oldu? Bunun için biraz geçmişe gitmemiz ve çoğu zaman yaptığımız gibi geriye doğru birkaç adım atıp umumi manzaraya bakmamız gerekiyor. Bilindiği üzere Cumhuriyet, Osmanlı’dan pek parlak bir memleket devralmadı. Futbol da önce nispeten gelişmiş bölgelere girdi, kısa sürede benimsendi çıktı. Bu benimsemeden büyük merkezlerden uzak bölgeler ise haberdar bile olmadı. Ne zaman ki transistörlü radyo çıktı, milletin tek eğlencesi oldu, futbol maçlarını anlatan spikerlerin sesleri ülke semalarında yankılanmaya başladı; işte o zaman olanlar oldu. Anadolu’da futbol belki yok değildi ama ihtiyaçları karşılamıyordu. Anadolu mağluptu, ezikti, yoksuldu. İstanbul ise konuşmasından giyimine kadar her şeyiyle modeldi. “Başka İstanbul yok” diye deyim bile vardı güzel Türkçemizde. İnsanoğlu başarılı olamıyorsa başarılı olanla kendini özdeşleştirir, öyle mutlu olur. –Varsa- kendi şehrinin takımı bir şey başaramayınca radyodaki coşkuya kapıldı insanlar. Orada başarı hazırdı, Anadolu bozkırında umutsuzca aramaya gerek yoktu onu.
Memleketim insanı radyo üzerinden mutlu oldu, medeni oldu, başarılı oldu. Bunların hepsi de İstanbul’daydı. İstanbul’un bir futbol kulübünün taraftarı olunca bu iş tamamdı. Size “neden kendi şehrinin takımını tutmuyorsun?” diye soran da yoktu nasıl olsa.
Gün geldi, Trabzonspor ortaya çıktı ve bu rüyayı bozdu. Bütün ülke rahatsız oldu bu ortaya çıkıştan. Ne yani, Anadolu’da başarı, mutluluk ve medeniyet vardı da onlar bulamamış, Trabzonlular mı bulmuştu? (Trabzonspor ne zaman ligde başarısız olsa, Anadolu’nun bütün statlarından yükselen “Trabzon kümeye!” sloganının esbab-ı mucibesi budur.) Yani bazılarının sandığı gibi Trabzonspor hiçbir zaman Anadolu’nun ağabeyi ya da sevgilisi falan olmadı.
Evet, görüldüğü gibi radyo (sonraki yıllarda kısmen televizyon) ülkenin milli birlik ve beraberliğine büyük katkılar (!) yaptı. Tabiî zaman ilerliyor, hiçbir şey durduğu yerde durmuyor ve sürekli değişiyor. Televizyon kanalları çoğaldı, rekabet gündeme gelip de futbolun yerlisini bir yayıncı kuruluş kapınca diğer kanallar da Avrupa futbolunu keşfediverdiler. Alex ile Messi arasında mesafe itibariyle hiçbir fark kalmadı, ikisi de her hafta evimize misafir oluyorlardı. Bir de gördük ki, son Barcelona-Real Madrid maçı (yani El Clasico) bizim derbi maçlarından daha fazla seyredilmiş!
Bunun anlamı açıktır. Zamanında radyo vasıtasıyla ulusallaşan futbol, şimdi de televizyon vasıtasıyla globalleşmektedir. İnsanlar hiç görmedikleri bir şehrin takımının fanatiği olabildiklerine göre, hiç görmedikleri bir ülkenin takımının da fanatiği olabileceklerdir ve olmaktadırlar. Radyo zamanında şehirlerinde başarıyı bulamayanlar, televizyon zamanında da kendi takımları Avrupa’da başarılı olamayınca, futbol kaliteleri Edirne’den öteye geçemeyince artık başarıyı ve mutluluğu başka diyarlarda arayıp bulmaktadırlar. Bunda şaşılacak bir durum da yoktur ve sorumlusu, artan maddi imkanlara rağmen bir türlü uluslar arası başarıyı elde edemeyen yönetici zihniyettir. Böyle giderse bizim büyükler de Adalet, Feriköy, Yeşildirek, Vefa, Beykoz vs. gibi sararmış birer nostalji olacaklardır. Hiç “olur mu öyle şey?” demeyin, son iki senede kimsenin aklına hayaline gelmeyecek şeyler oldu bu ülkede. Ben liseye giderken de coğrafya kitabında Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın bir daha asla bir araya gelemeyecekleri yazıyordu. Yaaa… Bir zamanlar Doğu ve Batı Almanya diye iki ayrı ülke vardı bu dünyada, asla bir daha birleşemezler denilen… Ne de çabuk unuttuk, daha 20 sene geçti üzerinden...