Ortadoğu’nun gündemi IŞİD. Hatta dünyanın. Öyle gözüküyor ki Afganistan’ın Taliban’ı gibi, Arap dünyasında bilinen ismiyle DA’İŞ, yani Irak İslam Şam Devleti Örgütü bundan sonraki süreçte Ortadoğu’nun gündemini belirleyen önemli bir aktör olacak.
Bu, IŞİD ve onunla alakalı gelişmeleri daha uzun zaman konuşacağız anlamına geliyor. Ancak IŞİD’ın adı öne çıksa da bölgede yaşananlar bu örgütün yapıp edeceklerinden daha ötede bir mahiyet arz ediyor. Çünkü Ortadoğu tarihi bir süreçten geçiyor. 100 yıl önce İngiltere ve Fransa tarafından cetvelle çizilen Ortadoğu coğrafyası yeniden şekillenme sürecini yaşıyor.
Bu ay Dünya Gündemi sayfalarımızı IŞİD vakıasından başlayarak bir Ortadoğu okumasına tahsis etmek istiyoruz. IŞİD’ın ortaya çıkışına zemin hazırlayan şartların neler olduğundan, örgütün ideolojisine, kimler tarafından yönetildiğine, nasıl bu denli büyüdüğüne, Ortadoğu’nun siyasi geleceği üzerindeki muhtemel etkilerine ve yeni Ortadoğu’nun sınırlarının nasıl olacağına varıncaya kadar bu meyanda akıllara gelen soruları cevaplandırmaya çalışacağız.
IŞİD nasıl ortaya çıktı?
IŞİD, adını ilk kez 2004 yılında Ebu Musa el-Zerkai tarafından kurulan Tevhit ve Cihad örgütü olarak duyurdu. Ardından Usame Bin Ladin liderliğindeki El-Kaide’ye biat etti. Zerkavi’nin ABD operasyonunda öldürülmesinin ardından yerine Ebu Hamza Mücahir ve Ebu Ömer el-Bağdadi geçti. Onların da öldürülmesinin ardından IŞİD’in lideri Ebu Bekir el-Bağdati oldu.
IŞİD’in ideolojisi ve hedefi ne?
Selefi çizgideki IŞİD, başlangıçta El-Kaide’nin Irak’taki yapısını ikame etse de, zamanla El-Kaide’ye olan biatını bozdu ve tek başına hareket etmeye başladı. Şiiler, örgütün hedefindeki kesim oldu. Irak’tan Suriye’ye uzanan Sünni hat üzerinde İslami bir yönetim kurmak hedefinde olduklarını iddia etmeye başladılar.
Suriye İslam Meclisi’ne göre IŞİD nasıl bir örgüt? Esed ile işbirliği halinde olmakla suçlanan IŞİD Suriye’de nasıl görülüyor peki?
Suriye’deki kanaat önderleri, İslam alimleri, etnik grupların temsilcileri ile muhalif grupların dini temsilcilerinden oluşan Suriye İslam Meclisi’ne (SİM) göre IŞİD, “Sünnilik ile ilgisi olmayan, insan haklarını ihlal eden, “cihadı ve devrimi boşa çıkarmaya uğraşan” istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılı bir örgüt, bu sebeple IŞİD’le savaşmak, tüm Müslümanlara vacip.”
IŞİD’in Irak’ta Maliki’nin ordusunu alt etmesinin arkasındaki sır nedir?
Irak işgalinin ve Maliki yönetiminin var ettiği IŞİD’in Irak’taki başarısının arkasında en büyük neden Maliki’nin mezhepçi politikaları gösteriliyor. Irak’ın geleceğine ilişkin hiçbir ümitleri kalmamış olan sünni aşiretlerden bir bölümü, eski Baascılardan gördüğü destek ile örgüt Irak’ta kendine büyük bir alan açmayı başardı. Irak’taki Sünni aşiretler ideolojik olarak IŞİD’in durduğu yeri tasvip etmeseler de bir anlamda denize düşen yılana sarılır darbı meselince “Sünniliği suç olmak haline getiren” Maliki’ye karşı IŞİD ile güç birliğine gitmeye razı oldular. Dolayısıyla Irak’ta son dönemde olup biten pek çok siyasi analize yansıdığı şekliyle, orada olan bitenler IŞİD’in kalkışmasından ziyade bir “Arap Sünni ayaklanması” şeklinde görüldü. Hatta Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin Başkanı Yusuf el-Kardavi, “Irakta yaşananları yalnızca İslami bir grubun olayı olarak açıklayamayız, bu büyük bir Sünni devrimdir” açıklamasında bulundu.
Batı ülkelerinin özellikle de ABD’nin Irak’taki gelişmelerdeki rolü nedir?
Hiç kuşkusuz Irak’ın içinde bulunduğu bu durumun baş müsebbibi ABD’nin başını çektiği Batı dünyasıdır. Bugün Batı, Irak konusunda tam bir ikilem içerisinde bulunuyor. Bir taraftan Irak’ın iyiden iyiye İran’ın hakimiyetine girmesini istemiyor. Ama diğer taraftan Maliki’nin Sünnilere yönelik mezhepçi siyasetine ilişkin bir tavır sergilemiyor. Aksine, Maliki’nin, İran’ın elini güçlendirecek adımlar atıyor. Batı’nın hem Suriye hem Irak konusundaki etkisizliği, İran yönetimi ile flörtü, başta Körfez ülkelerindeki Sünni yönetimlerinin öfkesini çekiyor. Bundan sonraki süreçte ABD’nin İran’ın safında yer alacak bir strateji izlemesi halinde eski müttefiklerinden, farklı noktalarda beklenmedik tepkiler gelebileceğinin altı çiziliyor. Hem Irak’ta hem de Suriye’de tesis edilmesi kuvvetle muhtemel Sünni bir devleti siyasi ve ekonomik olarak desteklemek gibi…
IŞİD ekonomik ve siyasi desteği kimlerden alıyor?
Örgüt, Musul’u devirip bankalardaki milyon dolara ele koyması ile dünyanın en zengin örgütü oldu. Ancak örgüt Irak’taki hakimiyet alanını genişletmeden önce ekonomik gücünü Suriye’deki petrol rafinelerinden elde ettiği gelirlerin yanı sıra Maliki’nin İran’ın gölgesinde yürüttüğü mezhepçi politikalarından endişe duyan kimi Körfez ülkelerinden gelen yardımlardan alıyordu.
Ortadoğu Sykes-Picot’tan sonra yeni bölünmelere gebe mi?
Irak gibi haritası değişmesi kuvvetle muhtemel bir diğer ülke Suriye. IŞİD, Arap milliyetçileri ve diğer aşiretlerden oluşan koalisyon dağılmazsa ve eğer Musul gibi diğer Sünnilerin çoğunlukta oldukları bölgeleri kontrol altında tutup, varlığını pekiştirebilirse Irak’ın ardından Suriye’nin de mezhepsel ve etnik eksende bölünmesi çok güçlü bir ihtimal olarak görülüyor. Zaten resmen olmasa da bu durum fiilen gerçekleşmiş gibi duruyor. Yani çok yakın bir gelecekte, 100 yıl önce İngiltere ve Fransa tarafından cetvelle çizilen ve ABD tarafından onaylanan Sykes-Picot sınırlarının değişmesi hiç de sürpriz olarak görülmeyecek.
Mezhep savaşının tüm bölgeyi sarma ihtimali var mı?
Hem de çok güçlü bir biçimde. Bölgenin topyekûn bir mezhep savaşına girme ihtimali hiçbir dönemde bu kadar yakın olmamıştı. Gerek İran ve Suudi Arabistan gibi her iki mezhebin arkasındaki bölgesel aktörlerin siyasi atraksiyonları, gerek Sünni ve Şii din adamlarının karşılıklı demeçleri, karşı mezhebe karşı cihat çağrıları, mezhep ateşinin tüm bölgeyi sarma ihtimalini oldukça güçlendiriyor.
Irak bundan sonra tek parça kalabilecek mi?
Çok zor. Mezhepsel ayrışmanın tavan yaptığı ülkede Sünnilerle Şiilerin bir arada yaşamasının artık çok zor olduğunu dillendirenler bir hayli fazla. ABD’nin işgali ve son Amerikan askerinin ülkeden ayrılmasının ardından Irak’ın, İran’ın gölgesinde, Şii hâkimiyetinde yönetilen bir ülke olmaktan kurtulamayacağına inanan Sünniler ülkelerine ilişkin bütün umutlarını kaybetmiş durumdalar. Kürtler gibi onlar da özerklik ya da federasyon istiyorlar. Bağdat yönetimi ve İran buna şiddetle karşı çıkıyor. Ancak Maliki yönetiminin bunun önüne geçmek için tüm Sünnileri cezalandırırcasına Sünni bölgelerini bombalaması, Sistani gibi Şii din liderlerin mezhepçi açıklamaları Sünni Arapları Irak içinde tutabilme imkânını ortadan kaldırıyor. Sünniler Irak içinde kalıp çözüm aramaktansa bağımsızlık yolunu tercih etmeye zorlanıyor.
Bölgedeki gelişmeler, Türkiye ve Kürtler…
Bölge yeniden dizayn edilirken, düzen yeniden kurulurken bazılarının ileri sürdüğü gibi Türkiye’nin bölgede olup bitenlere bigane kalması mümkün değildir. Hem Türkler hem Kürtler Ortadoğu’da yaşanmakta olan bu tarihi süreçte, riskler kadar fırsatları da bağrında bulunduran oldukça kritik kararlar alma arifesinde bulunuyorlar. Dileriz, hem Türkler, hem Kürtler hem Sünniler hem de Şiiler tüm bölgeyi tehdit eden ateşi söndürebilecek o kritik kararları alabilsinler.