Tarihin derinliklerine inip daha önce hiç gündeme gelmemiş konuları araştırabilirsiniz. Kur’an-ı Kerim’den herhangi bir ayetin tefsirlerde nasıl yorumlandığını araştırabilirsiniz. Kainatın sırlarına vâkıf olmak için gecenizi gündüzünüze katıp araştırma yapabilirsiniz. Başlayacağınız yeni bir projeyle ilgili en ince ayrıntıları araştırıp plan hazırlayabilirsiniz.
Bu açıdan bakacak olursak, yeryüzünde araştırma yapılamayacak hiçbir alan yok diyebiliriz. Dileyen dilediği konuda ve dilediği şekilde araştırma yapma hakkına sahiptir yani. Lakin Allah’u Teala’nın “araştırma” konusunda istisna tuttuğu bir alan var, yani araştırma yapamazsınız dediği bir bölge söz konusu. Neresi mi orası? Bakın Hucurat Sûresi’nin 12. ayetinde ne buyuruyor Rabbimiz: “… Birbirinizin kusurlarını (gizli hâllerini, ayıplarını) araştırmayın…”
Özellikle sosyal medya kullanımın yaygınlaştığı şu çağda, hepimize çok lazım olan maddi ve manevi bir ilaç bu. Çünkü çoğu zaman “şunun şusu şöyle, bunun busu böyle” deyip insanların başkaları tarafından bilinmeyen kusurlarını konuşabiliyor, onların en gizli hallerini ortaya serebiliyoruz. Ve bu da hem bireysel anlamda zulmet içinde kalmamıza, hem de toplumsal anlamda kötü zanların yaygınlaştığı bir atmosfere sebep oluyor.
Hz. İsa’ya atfedilen şu söz aslında bu ayetteki “yapmayın” emrinin altındaki illeti ne güzel açıklıyor: “Kullar gibi olun da kendi günahlarınızla, kendi kusurlarınızla meşgul olun, Rab gibi olup da başkalarının günahlarına ve kusurlarına hesap sormaya çalışmayın!”
Ne harika sözler! Gerçekten de başkasının kusurlarını araştıran ve kusurlara değer biçen kişi aslında Allahlığa soyunmuş demektir. Çünkü Furkan Sûresi’nin 58. ayetinde de açıkça belirtildiği gibi: “Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!”
Bu ayet bir açıdan “sen kim oluyorsun da insanların günahlarından haberdar olmak için araştırma yapıyorsun” demektir… Evet, kalplerimizin kaskatı olmasını istemiyorsak, hepimize düşen şey “hüsn-ü zann” atmosferinde yaşamak ve sadece kendi kusurlarımız üzerinde “araştırmacı” olmaktır.
Musa Topbaş efendinin şu güzel beyanlarından hisse alabilmek duası ile: “Cenâb-ı Hakk’ın, bir kuluna en büyük nîmetlerinden biri, o kuluna aczini bildirmesidir. Bu mâneviyat yolunda kazandığım belki de en büyük nîmet, hatâlarımı görmem oldu. Rabbime karşı müflisliğimi idrâk ettim. Böylece kimsenin hatâsını görmeye ve onunla uğraşmaya tâkatim kalmadı. Hamdolsun, bütün bunların şükrü içindeyim...”