İnsanlardan gördüğün birçok düşmanlık, kabalık, çirkinlik; aslında hep senin kendi kötü huyundur. Hakikatte sen; kendi kötü huyunu başkalarında görmektesin.
esnevi’de anlatılan ünlü bir hikâye vardır: Aslan ile tavşanın öyküsü… Hani; orman halkı her an aslan tarafından avlanma tehlikesiyle karşı karşıya yaşamaktan usanmışlar da aslana şöyle bir anlaşma önermişler: “Sen bizi avlama artık. Biz her gün aramızda kura çekelim. Kura kime çıkarsa; o kendi ayaklarıyla sana gelsin. Sen de onu ye. Böylelikle hem biz günün her saati sana av olma kaygısından kurtulalım hem de sen zahmetsizce rızkını kazanmış ol.” Teklif cazip gelmiş; aslan kabul etmiş. Böylece her gün çekilen kura sonucunda seçilen bir hayvan, aslana yem olmak üzere; kendi ayaklarıyla kaderine yürümeye başlamış. İki taraf da durumdan memnunmuş. Taa ki son çekilen kurada; ölüm piyangosu tavşana vuruncaya kadar. Kuradan kendi adı çıkan tavşan itiraz etmiş:
“Yeter artık! Nereye kadar?” Diğer hayvanlar, tavşanı itiraz etmemesi konusunda uyarmışlar, çok dil dökmüşler, ikna edememişler. Tavşan “siz durun bakalım. Ben bilirim o aslana ne edeceğimi” demiş, dinleyenler gülmüşler. Tavşan, aslanın inine doğru yola çıkmış. Yolda bile bile epeyce oyalanmış. Nihayet; menzile vardığında, açlıktan midesi kazınan aslan hayli celalli, öfkeli imiş. Tavşanı iyice azarlamış. Tavşansa gayet kendine güvenli bir şekilde oyununu oynamış: “Efendim!” demiş “Suç benim değil. Zulme uğradım. Ben ve benden üç kat daha semiz arkadaşım, size yem olmak için tam zamanında yola çıktık. Ama karşımıza başka bir aslan çıktı.
Her ne kadar durumu kendisine izah etmeye çalıştıysak da bizi dinlemediği gibi size de hakaretler etti. Arkadaşımı yanında alıkoydu. Size meydan okuduğunu bildirmem için beni de serbest bıraktı. Cesaretiniz varsa kozlarınızı paylaşmak için sizi ormanın ortasındaki kuyunun dibinde olan ininde bekliyor” demiş. Tahmin edilebileceği gibi iktidarına ortak istemeyen aslan, cinnet derecesinde öfkelenmiş. Bir pençede yere devirmek gayesiyle; rakip aslanı bulmak için tavşanın öncülüğünde, sözü edilen kuyuya kadar gitmiş. Kuyunun ağzından başını uzattığında; gözleri çakmak çakmak, öfkeden deliye dönmüş, gayet saldırgan ve küstah bir aslan görmesiyle; haddini bildirmek için üzerine atlaması bir olmuş. Oysa kuyunun içi su doluymuş ve o gördüğü de sudaki kendi aksinden başkası değilmiş. Boğulmuş, ölmüş.
“Bildik hikâye” diye; üzerinden defalarca üstünkörü geçtiğim bu öyküde, daha önce hiç fark etmediğim başka bir bilgi keşfettim: “İnsanlardan gördüğün birçok düşmanlık, kabalık, çirkinlik; aslında hep senin kendi kötü huyundur. Hakikatte sen; kendi kötü huyunu başkalarında görmektesin.”
Garip olansa; çirkinliklerin ancak başkaları üzerinde yansıdıktan sonra gözümüze görünür olmaları. Kötülüğü kendimize yakıştıramadığımızdan olsa gerek... İnsan hiç kötülükten kendine pay çıkarmazken; iyilikten hisse alma fırsatını kaçırmıyor oysa. Mesela uzaktan bir tanıdığımız, Nobel ödülü kazansa; deriz ki “O benim arkadaşım” eski bir komşumuz şimdi başbakan olsa; deriz ki “O benim komşum” tuttuğumuz takım şampiyon olsa deriz ki “Ben de bilmemnesporluyum”. Maksat; bütün bu başarılardan kendimize hisse çıkarmak, kendimizi o güzelliklerle bir şekilde ilintili göstermektir. Ama sorsalar inkâr ederiz. Kimse; bir katilin, bir budalanın, bir kabanın tanıdığı, dostu, yakını olduğunu anlatmak istemez. “Aman aramızda bağ kurmasınlar iye”. (Bağ) İyiyken iyi, kötüyken kötü yani.
Madem öyle en azından insaf sahibi olanlar için söylüyorum: “Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sinde anlattığı o hikmetli hikâyeden çıkarılan bu eşsiz bilgiyi, günlük hayatımızda pratik olarak kullanılır hâle getirmemiz gerek. Nasıl mı? Kimde, ne kötülük görüyorsak; en azından “ihtimal” olarak; çevremizi de kendimiz gibi algıladığımızı, dolayısıyla; o kişide gördüğümüz kötülüğün, aslında bizim kendi çirkinliğimizden kaynaklanan bir algı yanılması olabileceği gerçeğini, hep göz önünde tutarak. Böylelikle nefsimizi tanımak için sayısız veri elde etmiş oluruz. Tabii “Bende olmaz öyle şeyler. Eskiden olsa hadi; o zamanlar bir kusurum vardı: Kibirliydim. Ama şimdi o da olmadığına göre artık mükemmelim” diyenler müstesna. Onlar makyajlarına devam etsinler…