Bugün sana bir sır vereceğim.
İdraki açacak bir anahtar olacak bu.
Zihnini hazırlayacak.
Daha önce bakıp da göremediğini gösterecek bir sır…
Ancak iflah etmeyecek, aksine ifşa edecek…
Şöyle afilli bir şey; iddialı, sarsıcı, silkeleyici…
Belki bir iki cümleden müteşekkil.
Ama hepsinin başına taç edebileceğin…
Hepsinin sorgulayıcısı ve hepsinin izahı aynı zamanda.
Hazır ol, şimdi bu sırrı ifşa edeceğim.
***
Bir kapı eşiğindesin.
Önünde kocaman bir hapishane...
İçeride muazzam bir kalabalık, ama esir değiller sanki.
Ne kadar da tabii görünüyorlar.
Doğrudur, kimsenin gardiyan olmadığı bir hapishane çünkü burası.
Esirlerin, esirlikleri sanki esriklik gibi...
Bir düş ya da bir hayal mi desem, hemen geçiverecekmiş gibi.
Bilmedikleri bir zamandan üzerlerine yapışmış, iğreti.
Ancak bu, onların olağan ve normal durumları sanırsın.
Hiç bitmeyecek, hep böyle sürecekmiş gibi tavırları.
Sanırsın ki bunlar hep öylelermiş ve hep buradalarmış.
İradelerini merak ediyorsun.
Esirliklerinde saklı.
Kaçış mümkün; ama iradesi olana...
Demek ki kaçış muhal diye düşünüyorsun.
İlginç bir şey ama: Çoğunda kolay farkedilemez, ince bir kaygı var.
Bilemedikleri bir zamandan kalma; asaletlerinden bu, belli.
Bazen içlerine bir kıymık gibi batan bir sızı...
Ama o kadar; çoğunda bu da yok.
Eşikte durmuş bu kalabalığa bakıyorsun.
Onlardan olmak, öne doğru bir adım atmak kadar kolay.
Onlar gibi esir, onlar gibi esrik olmak ne kadar da basit!
Peki ya asaletin?
Yine onlar gibi işte:
Sadece bir ince kaygı olarak kalacak o kadar.
***
Adımını atmak için ne bekliyorsun?
Bir gerekçe mi lazım?
İçeriden sesler geliyor zaten, bak kulak ver.
Sesler... Kulağına erişmek için paralanan...
Vaatlerin bini bir para...
Seslerin sahipleri de görünüyor işte bak:
Görünüşleri ne kadar da alımlı, ne kadar da göz kamaştırıcı
Kimi cilveli, kimi şatafatlı…
Kimi koluna asılacak kadar cüretkâr…
Kimi bir köşede dikilmiş, gelip seçmeni bekleyecek kadar mağrur…
Kimi senin gibi bir fani; ama başka esirliklerin acentecisi…
Kimi senden içre bir sen; kendisinin kölesi…
Kimi bir nazarda yakıp bitirici.
Kimi bir nazarda alıp götürücü.
Kimi bir nazarda zirvelere erdirici.
Kimi bir nazarda sefalete düşürücü.
***
Durup bakıyor, dinliyor ve seyrediyorsun.
Hangisinin, içeri adım atmaya değecek bir vaadi vardır acaba?
Esirlik ve esriklikse seçimin, sahibin kim olmalıdır?
Bir anda yanında sinsi bakışlı bir ihtiyar beliriyor:
“Seçim şart” derken fısıltıyla, gözleri gözlerine saplanıyor; korkuyorsun.
Eliyle işaret ettiği yerde olup bitmiş seçimler görüyorsun.
İşte bir esir, esrikliği bariz, sahibini seçmiş.
Sahibinin adı; Para.
Bak şu köşede gümüş tenli bir dilber seyredip duruyor seni…
Şehvet onun adı. Yanı başında heybetine ve şatafatına kolayca meftun olabileceğin bir diğeri:
Şöhret…
Ne kadar cazip görünüşlü değil mi?
Yüzündeki zehirli ifade ile elini ayağını öptüren şu mağrur ihtiyara ne dersin?
Adı, Makam.
Ya şurada peçesinin altında bile delici bakışlarını hissedebildiğin aşüfte…
İçinde bir karıncalanma...
Adımını atman an meselesi.
Kim ki bu, bu kadar tanıdık, bu kadar aşina?
Senin bir parçan o, nefsin, heva ve hevesin…
Ve diğerleri…
Seçim şartsa hangisini seçeceksin, hangisi için atacaksın adımını içeriye?
***
Esirlik ve esriklik önünde...
Bir adım ötende hem de...
Herkesi kendileştiren, her süreci normalleştiren şu hapishanede...
Esir ve esrik olmak, alıp bunları iğreti bir elbise gibi giyinmek ne kadar da basit!
Ama ya asaletin?
İçinden hep seni rahatsız edecek, “buralara ait değilim ben” dedirtecek... Hiçbir sahipte olmayan bir aşkınlığın aşığı bu asaletin... Hepsiyle şaşılacak derecede bir yakınlık kurabilme yeteneğin olduğu halde... Hiçbirisine gönlünü verdirmeyen, Hiçbirisi ile kandırmayan o garip, o buralardan olmadığının delili... Bilinmedik bir zamanda bambaşka birisine verilmiş bir sözden kaynaklanan... O`nu görmek, O`nunla muhatap olmak ve O`na söz vermekle başlayan... Bir şahitliğe dayanan, ahde vefayı hatırlatan o asaletin... O ne olacak? *** Seni esirlikten kurtaracak sır asaletinde. Düş peşine ve keşfet onu. Asaletini keşfetmen, hakiki sahibini bulman demek... Bunun için önündeki eşikten içeriye adımını atmayacaksın. Esir olmayacak, esrikliğe düşmeyeceksin. Döneceksin sırtını hepsine ve bir anda sonsuz bir özgürlük karşılayacak seni. Hakiki sahibini bulacaksın. Sadece O`na kul olacak, böylece tüm kulluklardan kurtulacaksın. Asaletin... İşte sır orada.