Türkiye eski Türkiye değil artık. Eskiden bu gibi meselelerde kitleleri tahrik edip istenilen sonucun alınması son derece kolaydı. Şimdi öyle değil. Türkiye o gibi olayları yaşaya yaşaya, kafası gözü yarıla yarıla belli bir olgunluk düzeyine ulaştı.
eçtiğimiz aylarda Türk futbolunda iki ilginç hadise yaşandı. Türk futbolunda dediysek saha içinde değil, saha dışında… Önce İstanbul’da bir deplasman maçı oynayacak olan Trabzonspor taraftarları, İstiklal Caddesi’nde ÖDP’li bir grupla tartıştı ve başta Trabzonlular olmak üzere bütün Türkiye’nin tüylerini diken diken eden “Ogün Samast!” tezahüratları yükseldi. Bir süre sonra da Bursaspor-Trabzonspor maçının ardından Bursaspor televizyonunda görev yapan bir hanım spikerin söyledikleri ve ardından gelişen (daha doğrusu gelişemeyen) hadiseler.
Her iki olayda da Trabzon isminin geçmesi son derece normal, çünkü bilumum sebeplerden ötürü içinden Trabzon etiketli her haber mutlaka “sattırır” bu ülkede.
Birinci olayda medya mal bulmuş Mağribi gibi haberin üzerine çullandı. Trabzon ve Ogün Samast isminin geçtiği bir haber, adamın köpeği ısırması kadar ilginçti çünkü. Olaydan birkaç gün sonra görüştüğüm Trabzonspor taraftar grubu Gurbetçi Gençler’in lider kadrosu, Ogün Samast lehinde tezahürat yaptıklarını kesin bir dille reddederek, bağıran küçük bir grubu “bizim silahsız birini arkadan vurmuş bir katille ne işimiz olabilir?” diyerek kendi usulleriyle çok kısa bir süre sonra susturduklarını söylediler. Halbuki çok da uzak olmayan bir geçmişte aynı grup tribünlerde koro halinde o katilin ismini türkü etmiş çağırıyorlardı.
İkinci olay daha da komik. Komik diyorum, çünkü daha münasip bir sıfat bulamadım. Bursaspor’un internet üzerinden yayın yapan televizyonunda, bir hanım spiker artık mahalle kahvelerinde bile tedavülden kalkmış olan bir üslupla Trabzonlu ve Trabzonsporlulara ağır itham, hakaret ve kışkırtmalara bulundu. Hepsi bir yana da, Trabzonsporlulara “heykele gelin de endamınızı görelim” mealinde yaptığı kışkırtma dikkat çekiciydi gerçekten. Heykel’in kimin heykeli olduğu malûm… Orada çıkacak muhtemel bir kargaşada ne yaptığını çok iyi bilen bir el bir taş fırlatır o heykele, ondan sonra vaziyet özellikle Trabzonlular için kesinlikle içinden çıkılmaz bir hâl alır.
Bursaspor yönetimi, derhal Trabzonspor camiasından özür dileyip, mezkûr spikerin işine de son vererek üzerine düşeni yaptı. O kritik saatlerde sanal alemde “Gurbetçi Gençler filan gün filan saatte Heykel’e gidiyorlar” şeklinde mesajlar dönmeye başlayınca, adı geçen grup vakit geçirmeden bunu yalanladı ve böyle bir organizasyon düzenlemediklerini açıkladı. Sonuçta önemli bir tatsızlık çıkmadan kriz atlatılmış oldu.
Her iki olayda da işin boyutları zarar verici mahiyete ulaşmadan yangın söndü(rüldü). Pekâlâ, neyin nesiydi bu olaylar ve nasıl oldu da bu kadar kolay bertaraf edildi? Cevabı basit: Türkiye eski Türkiye değil artık. Eskiden bu gibi meselelerde kitleleri tahrik edip istenilen sonucun alınması son derece kolaydı. Şimdi öyle değil. Türkiye o gibi olayları yaşaya yaşaya, kafası gözü yarıla yarıla belli bir olgunluk düzeyine ulaştı. Sosyal hayatın aynası olması hasebiyle futboldan örnek verdik.
Futbolda takım taraftarlığı alabildiğine abartılır ve kışkırtılır bizim ülkemizde. Dolayısıyla taraftar şımarıktır. Ne kadar çok taşkınlık yaparsa takımını o kadar çok seviyor demektir. Yakın zamana kadar bu böyleydi ve biz vatanımızı da o şekilde seviyorduk, dikkatinizden kaçmamıştır. Kurşun atan da kurşun yiyen de onore ediliyordu yakın zamana kadar. Öyle kabul edilince elinde silah olan canının istediği yere doğrultuyordu, çünkü vatanını en çok o seviyordu.
Kısa süre önceye kadar gerek dost sohbetlerinde gerekse taraftar forumlarında döner bıçaklı maceralarını övünerek anlatan, şiddeti kendi varlık sebebi kabul eden taraftar gruplarının, tribünde ismini slogan yaptıkları bir kişinin silahsız birini arkadan vuran katil olduğunu kabul etmesi ve “Heykel daveti” gibi provokasyonları boşa çıkarabilmesi Türkiye’de bir şeylerin olumlu yönde değiştiğine işarettir ve son derece memnuniyet vericidir.
Kabul etmek gerekiyor ki, bazı şeyler eğitimle değil yaşayarak öğreniliyor. Yaşanan sürecin de hasar düzeyi ne yazık ki sizin belirleyebileceğiniz bir şey olmuyor.