
Sanat adına yapılacak en güzel eserler, mutlak yaratıcının yarattıkları karşısında ancak beşerin aczini ve hiçliğini ortaya koyabilir. İnsan en güzelini, en ölçülüsünü, en simetrik olanını ortaya koysa bile mutlak varlık olan Allah ve onun yaratma iradesi karşısında ancak hayranlık duyabilir. O yüzden gerçek sanatçının ulaşabileceği en üst zirve hiçliktir. İlim de sanat da din de O’nu arar.
Devlet eliyle tiyatro olur mu olmaz mı tartışmaları beraberinde, sanat ne için yapılır? Sanatın nihaî gayesi nedir? Sanatçı kimdir? gibi tâli konuları da yeniden gündeme getirdi. Tiyatro tartışmalarında mesele yine sanata dayandırılarak her zamanki gibi sosyalist zaviyeden konuya klişe bir romantizm katıldı. Lüks semtlerde konaklayan bu sanatçılar! sınıfların en tepesinde oturup bir de sosyalist kesildiler. Dinî tecrübesi, cenaze namazlarında Teşvikiye camisinin avlusunda magazincilere yakalanmak için abdestsiz saf tutmaktan ileri geçemeyenler, sanat denilince dine, ahlâka, tarihe, millete dayanan manevi değerlere hücum etmeyi anlıyorlar. Sanatın bütün kültür ve medeniyetlerde önemli bir yeri vardır. Sanat, insanın ihtiyaç ve özlemleri ile ilgilidir, bir nevi sübjektif bir dildir, insanın duyguları ile düşünüp hareket etmesini sağlar. İnsan sanat adına, özlemlerini, sıkıntılarını, mutluluklarını, heyecan ve ümitlerini, eşyayı, renkleri, sesleri kullanarak hareket ve figürlerle ortaya koymak ister. Sanat olarak adlandırılan bütün türlerin, içinde geliştiği milletin ve beşerî tecrübenin izlerini taşıması yerliliği doğurur. İlim “objektif gerçeği”, sanat “sübjektif gerçeği”, din “mutlak gerçeği” arar. Bunlar arasındaki hassas bir ahenk kurulmalıdır. Sükûnet ve huzur bulduğumuz, ortak zevk eşiği oluşturduğumuz bütün sanat türlerinde bu ahengin varlığı söz konusudur. Dindar bir insanın içi daralarak, yüzü kızararak izlediği her sözde sanat eserinde bu ahenk kurulamamış demektir. Dinin özünde yaratmaya bir hayranlık vardır. Hiçbir beşer yoktan varedemez. Sanat adına yapılacak en güzel eserler, mutlak yaratıcının yarattıkları karşısında ancak beşerin aczini ve hiçliğini ortaya koyabilir. İnsan en güzelini, en ölçülüsünü, en simetrik olanını ortaya koysa bile mutlak varlık olan Allah ve onun yaratma iradesi karşısında ancak hayranlık duyabilir. O yüzden gerçek sanatçının ulaşabileceği en üst zirve hiçliktir. İlim de sanat da din de O’nu arar.
İslam’da sanat, mutlak güzel olan Allah’ın, canlı ve cansız bütün varlıkların bağrına yerleştirdiği güzellik mesajlarını yakalayıp, “en güzel”e ulaşma yolunda teselli bulmayı sağlamaktır. En güzele ahirette ulaşacak insanın yapması gereken ev ödevleri vardır. Sanat tevhidde fani olarak sonsuzluğu aramaktır. Sanatçı o kişidir ki âlemde vahdetin sırlarını arar. Batı merkezli sanat anlayışı ve sanatçılar, bunalımlarını ve buhranlarını tabiata da bulaştırdılar. Usulsüz, savruk bir öz arayışı, bütün değerleri bir kenara ittirdi. Romantizm, Realizm ve nihayetinde eşya ve kalıplara isyan ve onları çirkinleştirme tarzında bir intikama dönüşen Sürrealizm insanın eşya dünyasındaki idrakini hapsetti. Bizim sanatçılara da sirayet eden bu savruk manevi çöküntü, her sanat tartışmasında yeniden gün yüzüne çıkıyor. Şahsiyet ve üsluptan uzak sanatçılar tiyatro, sinema, resim vb. her alanda medeniyetimizden uzak mesnetsiz bir şekilde eser vermeye çalışıyor. Sanatı toplumla irtibatsız kılmak veya sanat adına yalnız toplum için kaba, zevksiz, propagandist hareket etmek de uygun değildir. Sanatçı âlemşümul güzele yaklaşma derdinde olan samimi insandır, ideolojilere doğru zorlanmışlığın sunilikleri ile dolu değildir. Sanatkâr yaptığına tapınmadan, esir olmadan, kendini aşmaya ve bulmaya zorlayan kişidir. Daha en iyi senaryo yazılmadı. Daha en iyi oyun sergilenmedi. Daha eşyaya en iyi şekil verilmedi. Hiçliğe ulaşan mutlak güzele yaklaşacak.