Kelime-i şehadet kalpleri böylesine açtığı, insanın gönlündeki perdeleri kaldırdığı, ayağındaki prangaları kırdığı için ona kelime-i saadet demeyelim de ne yapalım? Ne parayla, ne sırayla. Fakat illa ki nasiple, Allah’ın hidayeti ile.
Bir dönem saadet zincirleri meşhurdu. Zincir dediysek metal zincir değil. Paranın birbirine bağladığı insanlardan oluşan, sözde herkese kâr getirecek bir zincir. Zayıf halkası çoktu, koptu. Zaten o olaylardan çok seneler önce “parayla saadet olmaz” terennümleri dinlenmişti bu topraklarda. Lakin yine de dünya hayatı, paranın saadet getirdiğine dair inanışı pekiştirmeye devam etti, ediyor. Para ile saadet olmadığını görmek için ya velilere ya da delilere yakın olmak gerekiyor.
Her ne kadar atlarımız “parayla değil sırayla” demiş olsa da sıra ile saadetine kavuşan insan gördüğümüz de vâkî değil. E ne ile peki o zaman?
“Kalbim açıldı, kalbim açıldı, kalbim açıldı.” Kelime-i şehadet getirerek İslam’ın selim topraklarına adım atan mühtedilerden, defalarca bu sözü duyduğunu anlatıyor bir hanım. Yanında yine İslam’ı araştıran, İslam’a ilgi duyan biri var. “O da inşallah yakında kardeşiniz olacak diyor.” Amin diye gönlünden geçiriyor herkes. Gayretli hanım, bir yandan Müslümanın izzetinden, şerefinden bahsediyor, kendini dinleyen genç kızlara. Bir yandan da kardeşimiz olmaya aday doktor hanımı, tek tük yabancı kelimelerle konuya dahil etmeye çalışıyor. Normalde olsa, herhangi bir metin, bir konuşma tercüme edilecek olsa, hızlı hızlı gerçekleştirilmeye çalışılan spontene bir çeviri beklenirdi. Onda bile gecikmeler olurdu. Fakat o anda, sanki odadaki herkes anlatılanları anlıyor, yabancı! misafir ise hissediyor. Kelimelerin de bir enerjisi olduğuna göre ve o enerjisi kelimenin nereden çıktığı da belirlediğine göre çok da haksız sayılmayız. Gayretli hanım, doktor hanıma, İslam’ı, İslam’ın insana ve kadınlara kazandırdığı şerefi, birkaç kelime ile de olsa hissettirebiliyordu…
Kelime-i şehadettir, bir kalbi açan anahtar. İnsan, eşrefi mahlukat da olduğundan, beldelerin fethine giden askerlere Efendimiz şu tavsiyeyi veriyordu:
“Bir kişinin hidayetine vesile olman, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır.”
Güneşin yeryüzünde aydınlattığı, varlığını görünür kıldığı her şeyden daha hayırlı. Tek bir cümle ile kabul edilen tek gerçek.
Bir beldenin fethedilmesindense, bir gönlün fethedilmesi çok daha âlâ. İşte bu bilinçle bakmaya çalışınca, biz de karşımızdaki insanı üzerini toz kaplamış bir elmas parçası olarak görüyorduk. Ve onun yanında, bir iki kelimeyle de olsa, ufak dokunuşlarla o tozları silmeye çalışan bir tatlı dilli vardı.
Bizim hamurumuzda nasıl olsa elementlerden müteşekkil. O yüzden elementlerden örnek vereyim. Yasaklardan önce, fakültede, kimya laboratuarında deney yaparken ilginç manzaralarla karşılaşırdık. Elimizde iki beyaz madde var mesela. Çözelti hâline getirilmiş, yani sulandırılmış. Deney icabı ikisini bir araya getirmeniz gerekiyor. Ve daha ilk damlada şaşkınlık yaşıyorsunuz. Ayran misali iki beyaz çözelti daha ilk damlada civciv sarısı bir hal alıyor. Deneyi tekrar ediyorsunuz, aynı hayreti/hayranlığı tekrar tatmak için. Yine aynı şey, yine harika. Bu beyaz maddeler o civciv sarısını derununda mı saklıyordu ki?
Kimyadaki değişiklikler insanda da oluyor. Bir bakış, bir görüş ruh hâlinizi birden bire değiştiriveriyor. Kelime-i şehadet de aslında bu değişikliklerin en kuvvetlisine sebep. Tek bir cümle ile, geçmişinizdeki tüm tozlar, kirler siliniyor, içinizdeki cevher açığa çıkıyor. Bu yüzden cahiliyede değerli olan madenler, kelime-i şehadetten sonra da değerli oluyor. Çok daha değerli. Çünkü asli tabiatına geri dönmüş oluyor.
Kelime-i şehadet kalpleri böylesine açtığı, insanın gönlündeki perdeleri kaldırdığı, ayağındaki prangaları kırdığı için ona kelime-i saadet demeyelim de ne yapalım? Ne parayla, ne sırayla. Fakat illa ki nasiple, Allah’ın hidayeti ile.
Bir defa söylemekle kapıları açmış, tozları almış, perdeleri indirmiş olabiliriz. Fakat her gün üzerimize boca edilen nice tozlar var. İmanın da tazelenme ihtiyacı, güçlendirmeye gereksinimi bundan belki. Bu nedenle kelime-i şehadeti belki her günün başlangıcında, her karar sürecinde tekrar dile getirmekte fayda var. Gönlümüzün inşasına, imanımızın tazeliğine dikkat ettikçe dünya hayatının girift yolları da netleşecek, firaset ve basiret elimizden tutacak.