
Bir insan neden bir futbol takımının taraftarı olur, hiç düşündük mü acaba?
ski zamanların Türk filmlerinin çoğunda, mutlaka bir gazino sahnesi bulunurdu. Tabiî başrolde oynayanlardan biri de dönemin ünlü ses sanatçılarından biri olmak kaydıyla. Gazino o zamanlar en popüler eğlence mekanlarıydı. En popülerdi ama herkes gidemezdi, zaten o yüzden filmlerde gazino sahneleri yer alır, ortalama vatandaşlar bu şekilde gazinoya “götürülmüş” olurdu.
Elbette süreç bu kadar basit, olan biten de o kadar masum değildi. Gazino kültürünün kamuoyu gözünde bu kadar cilalanıp parlatılması, ortalama vatandaşa “asla oralara gidemezsin” intibaının verilmesi, sahneye çıkan şarkıcıların çok yüksek bir yerlere konması boşuna olmuyordu. İnsanlar gazinoya gidemeseler bile saçlarını onlar gibi şekillendirecek, onlar gibi giyinecek, onların kasetlerini alacak, arada lûtfettikleri konserlere gidecekti. Toplumu hem amiyane tabirle söğüşlemek hem de istedikleri istikamete sevketmek için eşsiz bir yöntemdi bu.
Gazinodan başladık, futboldan devam edelim. Benzer şekilde, orada da “yıldız”lar vardı, asla ulaşılamayacak bir yerlerde olan… Tribünde purosunu tüttüren, sahada goller atan insanlar, yüz yıllık kulüpler… Ne o kulüplere başkan olabilirdiniz, ne sahadaki futbolcular gibi oynayabilirdiniz ne de semtiniz ya da şehrinizin takımı o takımların başarılarına ulaşabilirdi. Bu durumda olan bir insan ne yapar? Ne yapacak, kendisini o yıldızlarla özdeşleştirir, onların başarılarını kendi başarısı sayar. Onlar başarılı oldukça mutlu, başarısız oldukça mutsuz olur. Bir insan neden bir futbol takımının taraftarı olur, hiç düşündük mü acaba? Hem içgüdüsel bir başarı ihtiyacı söz konusuydu ve bu ihtiyaç bu şekilde kısa yoldan gideriliyordu hem de insanoğlu ulaşamayacağı kavram ve olguların bir tarafına kendini iliştirme özelliğine sahipti.
Yıllar önce televizyonda merhum Özay Gönlüm anlatmıştı: Mahallenin kabadayısı kahveye girmiş, narayı basmış ve haykırmış: “Var mı ulan bana yan bakan?!!” Tabiî kimsede ses yok. Bir kez daha, yine ses yok. Derken mahallenin meczubu kalkmış, aynı naradan bir de o patlatmış ve emin adımlarla kabadayının karşısına dikilmiş. Herkes şaşkın, bakıyor. Meczup kahvedekilere dönmüş, raconu kesmiş. “Var mı ulan ikimize yan bakan?!!”
Mesele aynen budur. Hayatın zorlukları karşısında bunalan, problemlerini çözemeyen, nefretlerini ve açmazlarını ortadan kaldıramayan insanlar, tuttukları takımın başarılarıyla bu başarısızlıkları kısa ve kolay yoldan telafi eder, önemli bir insan olur. Reel anlamda hiçbir şey üretmeyen futbol sektörüne astronomik paralar harcanması, futbolcuların ülkede üst gelir grubunda olması, onları mahallenin kabadayısı yapmakta, geriye kalanlara da ancak ona hayranlık beslemek ve kendini onunla özdeşleştirmek kalmaktadır. Rahatlıkla tahmin edilebileceği üzere bu, ülkelerin yönetiminde kullanılan metotların başında gelir.
Ancak tabiî ki bu düzenin kendi kendine yeten ya da en azından görünüşte öyle olan bir ekonomiye sahip olması gerekmektedir, yoksa ciddi sorunlar çıkar. Ülkemizde aklanmayı bekleyen koca bir kara para yığını varken mesele yoktu. Varsın tribün hasılatı, forma satışları, yayın gelirleri fi nansmana yetmesindi. Nasılsa su geliyor, değirmen dönüyordu. Ne zamanki ülkede kayıtlı ekonomi iyice gözle görülür hale geldi, kayıt dışı köşeye sıkıştı, işte o zaman takke düştü kel göründü. Milyar dolara alınan yayın ihalesi, bir maç bileti fi yatına ayda 12 tane maç seyrettirmekle nasıl karşılanacaktı? Sanılanın ve gösterilmeye çalışılanın aksine ülkede futbola ilgi hiçbir zaman batı ülkeleri kadar olmamıştı, dolayısıyla oralarda olduğu kadar geliri de yoktu futbolun.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız sosyo-ekonomik düzenin yürümesi için ilginin artması, dolayısıyla insanların futbola daha fazla harcama yapması gerekiyordu. Bu da ancak merak ve heyecanın arttırılmasıyla mümkün olabilirdi. Yıllar yılları kovalıyor, aynı takımlar rotasyon usûlüyle başarıları (?) paylaşıyor, yurt dışında ise hiçbir varlık gösterilemiyordu. Eh, gelişen teknolojiyle yabancı ülkelerde gerçek anlamda başarılı olanlar da her hafta gözümüze sokulmaya başlanınca insanların afi yeti hepten kaçıvermişti. O zaman yaraya neşteri vurmak gerekiyordu, nitekim vuruldu. Son gelişmeleri bu açıdan değerlendirmek gerekir. O zaman daha gerçekçi yorum ve analizler yapılabilir, futbol da belki malûm sürecin sonunda daha sağlıklı bir zemin üzerine oturur. Bekleyip göreceğiz.