Geçtiğimiz günlerde tıp fakültesinde okuduğu için ve sınav döneminde olduğu için gece gündüz ders çalışmak zorunda olan, bu yüzden de uykusuz kalan bir arkadaşım, bir Allah dostuna uykuya olan ihtiyacı azaltmanın bir yolu olup olmadığını sordu. Allah dostu da dedi ki...
Gayet Tasavvufi Bir Konu: İletişim
Bir gün Lütfi Abi`ye dedim ki: “Dergide tatil yapıyorum.” Lütfi abi kızdı: “Sinancığım, insan bari böyle açık açık söylemez!”. -Yüzsüzlüğün de bu kadarı manasında.- . Haklıydı. Ama bir görüşe göre. Çünkü doğru anlatamamıştım. İnsan bazen bir mana kast ederek bir söz ediyor ama karşıdakinin sözü hangi manalarda algılayabileceğini pek de düşünmüyor. Çoğunlukla iletişim kazalarının temelinde de bu eksiklik yatıyor. Hz. Mevlana boşa söylememiş: “Anlatabildiklerin, karşındakinin anlayabildiği kadardır.” diye. İlginçtir; bugün bu sözü en iyi uygulayanlar sufiler değil reklamcılardır. Reklamcılıkta hedef kitle denilen bir kavram vardır. Reklam yazarına brief verildiğinde (Brief: Reklamcılıkta; bir işe başlamadan önce verilen ve söz konusu işle ilgili göz önünde bulundurulması gereken bilgileri içeren döküman ya da sunum.) içinde mutlaka bir de hedef kitle tanımlaması bulunur. Bu sayede: Yazdığın her işi belirlenen hedef kitlenin algılarına göre kurgularsın. Yani helva mı diyeceksin halva mı; buna hedef kitle tanımlaması sayesinde karar verirsin. Reklamcıları bu yüzden takdir ediyorum. Bir hakikati onun sahiplerinden (sufilerden) çoğunlukla daha iyi uyguladıkları için.
Bir İletişim Uzmanı Olarak Somuncu Baba
Haaa... Sufiler hiç uygulayamıyor demiyorum. Aslında sözüm daha çok; kendim gibi yarım yamalak, acemi dervişlere. Yoksa sizin bildiğiniz ve bilmediğiniz pek çok Allah dostunu çok çok takdir ederim bu konuda. -Ki bu; takdir edebilecek yetkinlikte olmamdan kaynaklanmıyor.- Somuncu Baba mesela. Somuncu Baba; adından da anlaşıldığı gibi geçimini fırıncılıkla sağlıyordu. Bilirsiniz; fırıncılar sabahları bizler taze ekmek yiyebilelim diye, herkes uykıdayken uyanır, seher vaktinde fırınlarını yakmış, ekmeklerini ocağa sürmüş olurlar. İşte Somuncu Baba da bir seher vakti, fırınını yakmış, ekmeklerini yoğurmuş, ocağa sürüyormuş. Ama gecenin bu vaktinde sokaklarda kimse olmaz, herkes yatağında mışıl mışıl uyuyordur. Olsa olsa uyanık olanlar da evlerinde teheccüd kılıyorlardır düşüncesiyle; bir gören olmaz nasılsa diyerek; cehennem gibi yanmakta olan ocağa ekmekleri, fırıncı küreğiyle değil eliyle sürüp, eliyle alıyormuş. Bir gün nasıl olduysa olmuş; gecenin o vaktinde sokaklarda dolaşan biri, Somuncu Baba`nın dükkanının penceresinden bakıvermiş. Baba, her zamanki gibi cayır cayır yanan ateşten hiç etkilenmeksizin ekmekleri eliyle ocağa verip alıyormuş. Bunu gören adam; şaşkınlıktan gözleri faltaşı gibi açılmış olarak, heyecanla dükkana dalmış. Baba`ya: “Seni gördüm! Elinle koyuyordun ekmekleri ocağa!” demiş. Bilirsiniz; Allah dostları kimliklerinin ve kerametlerinin açığa çıkmasından hazzetmezler pek. İşin üstünü örtmesi gerek ama nasıl? Yalan da söyleyemez... Hiç paniklememiş Somuncu Baba. Sadece şöyle söylemiş: “Hiç olur mu öyle şey?” Somuncu Baba öyle söyleyince, adam iddiasının ne kadar akıl almaz bir şey olduğunu, herhalde yanlış görmüş olduğunu düşünmüş ve yoluna devam etmiş.
Dikkat ettiniz mi? Somuncu Baba yalan söylemedi. Ama inkar da etmedi. İkrar da... Sadece bir söz söyledi; bu sözün inkar ya da ikrar manasına gelmeyeceğini biliyordu. Ama karşısındaki kişi tarafından nasıl algılanacağını da biliyordu. İşte hedef kitle analizinin, iletişimde karşıdakinin algılarını dikkate almanın en güzel örneği. Eğitim sistemimizin dini ve dindarları ne kadar dışladığını bilmesem; iletişim fakültelerinde ders olarak okutulmasını önerirdim.
Çalışırak Dinlen
Dönelim başa: Geçtiğimiz günlerde tıp fakültesinde okuduğu için ve sınav döneminde olduğu için gece gündüz ders çalışmak zorunda olan, bu yüzden de uykusuz kalan bir arkadaşım, bir Allah dostuna uykuya olan ihtiyacı azaltmanın bir yolu olup olmadığını sordu. Allah dostu da dedi ki: “Bir iş yaparken eğer ona tam konsantre olur ve gerçekten severek, of puf demeden yaparsan Allah o işi uykuya sayar.” Yani çalışırken dinlenirsin. Ben Lütfi Bey`e burada tatil yapıyorum derken tam olarak bunu kast etmiştim. Ama işte ben işini severek yapanın, iş yaparken aslında dinlendiğini bilirken, karşımdakinin bunun böyle olduğunu o an için olsun aklına getiremeyebileceğini hesaplayamamıştım. Ders olsun. Bir söz söyleyenin kast ettiği mana var; bir de karşıdakinin anladığı. Hani biz müslümanlar her önümüze geleni bilhassa ateist vatandaşları müslüman yapmaya çalışıyoruz ya... Karşımızdakinin algılarını dikkate almadığımız için adamları iyice soğutuyoruz. Onun için söylüyorum bunları. Örnek mi: Mesela söylediğimiz bir sözle ilgili olarak delil istediğinde karşı taraf: “Bak! Ayette böyle yazıyor ya!” diyoruz. :)) İyi de adam Allah`ı kabul etmiyor. Kelimelerini mi kabul edecek. Biraz zeka lütfen!..
Bereketi Ne Sanmıştınız
Haaa... İlginçtir. Genç`in geçen sayısında Osman Nuri Topbaş Efendi`nin son yazısını okuduğumda şöyle bir hadis-i şerifle karşılaştım: “Allah teala, ademoğlunun rızıkları ile vazifeli olan meleklere şöyle buyurur: “Herhangi bir kulu bütün tasa ve düşüncesini tek bir şeye teksif etmiş bir halde bulursanız, ona göklerin ve yerin rızkını garanti edin!...” Az önce uyku ile ilgili sözlerini aktardığım Allah dostunun söyledileriyle birleştirin bakalım... Bereketi bol para kazanmak mı sanmıştınız?!.