
Rümeysa Şimşek
Her şehrin içinde bir ruh taşıdığına inanıyorum. Bu düşüncem Konya’ya gidip geldikten sonra daha da derinleşti. Konya öyle bir şehir ki muazzam mimarisi, güzel insanları, dergahları, her sokakta karşınıza çıkabilecek kabirleri ve şehrin manevi ruhunun kaynağı olduğunu düşündüğüm Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin türbesi ile birleştiğinde insanı adeta bir huzur alemine sürüklüyor.
Şehre girdiğimiz andan itibaren Selçuklu mimarisinin güzide eserleri karşılıyor bizleri. Her detayında İslam sanatlarını görebildiğimiz nakış nakış işlenmiş desenleri, özenle yazılmış hatları, muazzam tonlarla harmanlanmış renkleri ve kullanılan malzemeler sayesinde binlerce yıldır ayakta kalabilmesi ile insanı kendisine hayran bırakan fevkalade mimari eserlere sahip bir şehir Konya.
Alaaddin Camii’nin kendine has akustiği, kullanılan malzemelerin çeşitliliği, duvarlarında büyük bir özenle yazılmış ayetler, avlusunda Alaaddin kümbeti içerisinde bulunan Sultan I.Kılıçarslan, I.Keyhüsrev, II.Süleyman Şah, II.Kılıçarslan, Alâaddin Keykubad, II.Keyhüsrev, IV.Kılıçarslan ve III.Keyhüsrev’in türbeleri ve kimlere ait olduğu bilinmeyen sandukalar ile hem insanı tarihte yolculuk yapmaya hem de tefekkür etmeye çağırıyor.
Mevlana Müzesi yakınlarında sıkça rastladığımız selsebil çeşmesinin mimarisi ve hikayesi de insan hayatını özetler nitelikte. Mimari yapısı gereği en üstte bir sunak, altında 2, onun da altında 3 sunak ve sonra yine 2 ve 1 sunak şeklinde azalıyor... Bu ayrıntının temsili ise şu; insan dünyaya tek gelir, evlenir iki olur, çoluk çocuğa karışır 3 olur... Ama sonra ölümler başlar ve en sonunda yine tek başına ölür...
Mevlana Müzesi, içerisinde ve avlusunda bulunan kabirlerle büyük bir alim ve derviş mezarlığı sayılabilir. Müze içerisinde Mevlana hazretleri ve babası Bahaddin Veled’in türbeleri, ayrıca 10`u hanımlara ait olmak üzere 55 adet mezar bulunuyor. Müze duvarlarında ustalıkla yazılmış ve tezhiple süslenmiş hatlar insanın manevi halet-i ruhiyesini arttırıyor. Aynı zamanda müze içerisinde tam ortada camlarla çevrili bir sandığın içinde Peygamber Efendimizin (s.a.s) gül kokulu Sakal-ı Şerif’i müzenin manevi ruhunu ikiye katlıyor. Avluda bulunan küçük odacıklar şeklindeki müze Mevlevi geleneğinin izlerini ziyaretçilere sergiliyor.
Mevlana Camii yolu üzerinde bulunan yoğun bir manevi atmosfere sahip Şems-i Tebrizi hazretlerinin türbesi, Şems’in Mevlana yolundaki aşkını ifade ediyor. Türbenin ilerisinde muhteşem mimarisi ve ihtişamıyla Aziziye Camii karşılıyor bizleri. İslam sanatının tüm güzelliklerini barındıran caminin her detayı özenle işlenmiş, inşa edilmiş. Aziziye Camii, XIX. yüzyılda Türk mimarisine hâkim olan Avrupa sanat akımlarının birkaçının karıştırılması suretiyle meydana getirilmiş, belirli bir üslûbu olmayan ve cami mimarisinde bazı yenilikler deneyen ihtişamlı bir yapıdır. Caminin içerisindeki İslam ve batı sanatlarının göz kamaştırıcı nitelikte olduğunu söyleyebiliriz.
Mevlevi geleneğinde bir ayin olan “Sema” genellikle gösteri şeklinde izlediklerimizden farklı olarak “Sema Ayini” Mevleviliğin temel felsefesini yansıtan önemli sembolleri içeriyor. Sema genel olarak, kainatın oluşumunu, insanın alemde dirilişini, Allah`a olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip "insan-ı kamil"e doğru yönelişini ifade ediyor. Asırlardır Mevlevi dervişlerince icra edilen ayinlerde semazenlerin giydiği kıyafetler de bu felsefenin önemli sembolleri arasında yer alıyor.
Benliğinden ölü olan Mevlevi dervişinin, başındaki sikkesi nefsinin mezar taşı, giydiği beyaz tennuresi kefeni, sırtındaki hırkası ise kabri olarak kabul ediliyor.
Semazen, ayin sırasında üstündeki siyah hırkayı çıkararak, sembolik olarak hakikate doğarken, kollarını bağlayarak da bir rakamını temsil ediyor. Derviş, böylece Allah`ın birliğine de şehadet etmiş oluyor. Semahane kainatı, sağ tarafı; görünen ve bilinen madde alemini, sol tarafı ise mana alemini temsil ediyor. Kudümün ilk vuruşu "Ol" emrinin anlatımını, ney "insan-ı kamil", neyin üflenmesi ise İsrafil`in "Sur"u üflemesini simgeliyor. Kalkarken yere el vurmak hem "Ol"manın hem Sur`u işitince kabirden kalkmanın sembolü. Tecelli rengi olan kırmızı renkli post üstündeki şeyh, Hazreti Mevlana`yı temsil ediyor. Semadaki selamlar zat, sıfat, fiil ve vahdet gibi tasavvuf anlamlarını taşıyor. Dört selam, şeriat, tarikat, hakikat ve marifet kademelerini anlatıyor. Dördüncü selamda; Allah`ın tek ve gerçek varlığı ile var oluş olan, vahdet durağından kıpırdamadan, ayak direyerek duruş anlatılıyor.
Konya tüm bu özellikleriyle baştan aşağı maneviyat dolu bir şehir. İnsana kendini, Rabbini, geçmişini anlatmakla birlikte her sokakta karşılaşılabilen kabirlerle dünyanın ve içindekilerin faniliğini hatırlatıyor ve insanı derin bir tefekküre götürüyor. Mimarisinin tarihten izler taşıması sebebiyle adeta bir öğretmen olduğunu söyleyebiliriz. Mevlana Camii’nin insanın ruhuna işleyen maneviyatı ziyaretçilerini ayrıldıktan sonra derin bir hasrete sürüklüyor. Ben de bu hasretten nasibimi aldım, en yakın zamanda vuslata ermeyi Rabbimden niyaz ediyorum…
Bir gün tekrar Konya’ya gidebilmek duasıyla…