
Seher Altınpıınar
Önce, sıradanlığın içinde çeşitli sesler duyulur, ardından bu sesler birbirlerinin üzerine binerek peş peşe geçerlerdi. O gün de yelkovanın hızına yetişemiyordu zavallı akrep. Yelkovan turu tamamlarken, akrep bir arpa boyu yol alamıyordu bu zaman yarışında. Bir müddet sonra yelkovan sırtlıyor akrebi, taşıyor bir an için... Kucaklaşma anıdır o an, gerçeğin sesinin duyulduğu an. Duraksamayı kanıksatan, hazzı hızzı yok eden bir an.
Tam karşımdaki sedyeye oturuyordu. Etraftakiler durmaksızın bir şeyler anlatıyordu dikkatini dağıtmak için. Benim de vardı böyle tanıdıklarım; her sabah, yorgun görünüyorsun bugün, ruhumu beklerken, temposuz gördüm seni, yemek yerken, amma uyuşuksun, pencereden dışarıya dalmışken, Karadeniz`de gemilerin mi battı, araba kullanırken, frenden uzaklaşma gibi durum saptaması yapmaya bayılan, dikkat dağıtmak için elinden gelmeyene de kanat çırpan birçok tanıdık.
Gözleri sağa sola kayıyor, ara sıra şöyle derin bir nefes alıp içine çekiyordu. Onu izlerken taze bir bahar sabahı, geniş çimenlikte güneşe doğru kuş cıvıltıları ile yürüyordum. Kuşları hep çok severdim çünkü kanatları vardı ve kanatları yalnızca uçmak, uzağa gitmek için kullanırlardı. Çimenlerin iğneye benzeyen kıvrımlı gölgelerini, ayaklarımla yakalamaya çalışırken kolumda tarifsiz bir acı hissederek irkildim. Hemşire canhıraş bir şekilde damar yolu arıyordu. İğne derimi delip vücuduma her girişinde, neticesiz tekrar dışarı çıkıyordu. “Hasta kendini kastı, damarları çok ince, tansiyonu mu yüksek, hiç kimse bulmama engel olamaz yıllarca eğitimini aldım” gibi sesler, sivrisineği görünce uzaklara çekiliverdi.
Hemşire damar yolu ararken o usta bir cerrah gibi sessizce yapmaya başlamıştı bile işini. Sahi hiç üzerine düşünmüş müydük. Kaşıntıdan, şişlikten uzak tefekkür gözlüğüyle bakmış mıydık bu minik cerraha. Son derece hassas ısı algılayıcılarıyla donatılmıştı. Bundan sebep karanlık bir odada dahi kan damarını bulabiliyordu. Hortumcukları vasıtasıyla noktayı seçiyor, deriyi çene ve dişlerinin bulunduğu alt çenesi ile yarıyor, testere gibi ileri geri hareketlerle deriyi keserek açılan yarıktan iğnesini kan damarına sokuyor, kanın pıhtılaşmaması için de özel bir sıvıyı damar yoluna bırakmayı ihmal etmiyordu. Peki soruyorum inkara yeltenenlere, ben başardım, ben yaptım diyenlere: yıllarca eğitim almış hemşireler bile damarı bulamayarak iğneyi yanlış yere saplar, buna rağmen hiçbir eğitim almayan sivrisinek hedefini asla şaşırmaz. Sineğe bu dersi kim vermiştir sizce? Damarlarımda gezinen soğuklukla beraber, Bakara Suresi 26’ da dişi sivrisineğe dikkat çeken ayet yüreğime ferahlık oldu.
Bu ilahi imtihan âleminde daima hikmetlerin doyumsuz hayranlığı içinde olmamızı istiyordu Yaradan. Zira körebe oynayan çocuklar gibi el yordamıyla bulabildiğimiz hakikatler, ilm-i ilahinin yanında minik bir cüzdü.
Nasıl ki akrep ile yelkovan el ele verip uzaklaşamazlarsa bu diyardan, Rahman`ın ayetleri ne andan uzaklaştı ne geçmişten ne de ayrıydı gelecekten. İnsanlık bir bunu bilemedi. Çünkü ayetler er ya da geç gafleti yok edecekti.