Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yasaklı elmayı yiyip cennetten kovulmaları, Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından kadının suçu olarak görülmektedir. Bu yüzden, bu dinler kadını tarih boyunca hep aşağılamış, hor ve hakir görmüşlerdir. İslâm dini bu tutumu reddetmiş, kadına değer verilmesini emretmiştir.
Yahudilikte Kadın
Yahudilikte Tahmud’a göre; bir erkek Yahudi sabah kalktığında yaptığı ilk duâda Tanrı’nın kendisini İsrailoğullarına mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden /putperestlerden yapmadığı için Tanrı’ya şükretmelidir…
Geçmişten beri bütün kötülükler kadına isnat edilip kadın “hilekâr, düzenbaz, kurnaz, fesatçı, kötülüğün kaynağı, kibirli, şehvet düşkünü, zinâkâr, kavgacı, putperestliğe ve batıl inançlara meyilli” olarak gösteriliyordu. Bazı metinlerde “Akılsız kadın; yaygaracıdır, böndür ve bir şey bilmez” denilerek küçümseniyordu.
“Kadını ölümden acı buldum. O kadın ki yüreği, tuzaklar ve ağlar, elleri zincirlerdedir. Allah’ın önünde iyi olan adam ondan kaçıp kurtulur, fakat suç işleyen ona tutulur” diyerek kadını belalı bir varlık olarak düşünüyorlardı. Hâlbuki Allah kadını bela olması için değil, huzur olması için yaratmıştı.
Yahudilikte kadının ibadete katılması engellenmiş, kız çocukları ilim tahsilinden ve dini bilgileri öğrenmekten yoksun bırakılmıştı.
Hıristiyanlıkta Kadın
Hristiyanlıkta da durum Yahudilikten farklı değil. Kadın erkekten aşağı bir varlık olarak görülüyordu. Pavlus bunu şöyle ifade ediyor: “Erkek, Tanrı’nın yüceliğidir. Oysa kadın, erkeğin yüceliğidir. Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Üstelik erkek kadın için değil, ama kadın erkek için yaratıldı.”
Hristiyanlığa yön veren önemli kilise adamlarından Tertulian şunları söylüyor. “Kadın! Sen sürekli paçavralar ve yas içinde dolaşmalısın; insan soyunu mahvettiğini unutturmak için gözlerin yaşla dolu olmalı, bakışların pişmanlığı göstermelidir. Kadın! Sen cehennemin kapısısın. İnsan soyu yokta olsa evlenmemelidir.”
Hristiyan din adamlarına göre kadın erkeği baştan çıkaran, karşı cinsi günaha çağıran, pis, uzak durulması gereken bir şeytan oyuncağıdır. Kadını pis varlık olarak gören ruhban sınıfı, bekârlığı en ideal hayat tarzı olarak benimsemiştir.
Aziz Jean Hrisostomos ise: “Bütün vahşi hayvanlar arasında kadından daha zararlısı bulunmaz.” diyordu. Hz. Havva’dan beri güya bütün insanlığı günaha boyayan kadındı. Bütün kadınlar suçluydu. Öyle ki Katolik kiliselerinde yapılan evlenme törenlerinde okunan duada; “Günahla düşmüşüm annemin karnına, günah işlemiş annem bana gebe kalırken” ifadeleri hâlâ tekrarlanmaktadır.
Kitab-ı Mukaddes’te ilk günahı kadının işlediği varsayılarak; “Tanrı kadına, ‘Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim’ dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” deniyordu.
Orta Çağ Hristiyan dünyasında kadın o kadar tahkir edildi ki ruhu olup olmadığı tartışıldı. Pek çok kadın cinlerle münasebeti olduğu iddiasıyla yakıldı veya suda boğuldu. Hristiyanlık bir taraftan kadını aşağılarken, bir yandan Hz. Meryem’i Tanrı’nın annesi olarak görüyor ve melekleri kadın suretinde çiziyordu.
Bunların dışında cahiliye devrinde kız çocuklarının diri diri gömüldüğünü biliyoruz. Diğer dinlerde kadına verilen değer içler acısı. Ancak bizim dinimiz kadına hak ettiği kıymeti vermekte. Nitekim ayette “Ey insanlar! Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız” buyrularak kadınlara iyi davranılması emredilmiştir.
İslâm’da kadına verilen değer, şu misâlde ne güzel anlatılmıştır; “Bir seferde Enceşe adlı hizmetkâr kaside söyleyerek develeri hızlandırdı. Lakin deve üzerindeki mahfazada bulunan hanımlar için bu sürat uygun olmayabilirdi. Peygamberimiz; “Ya Enceşe! Dikkat et, camlar kırılmasın.” buyurdular. Kadının narinliği ancak bu kadar nahif bir şekilde anlatılabilirdi.
Peygamberimiz kendi kızına babasının süsü (Zeynep) adını vererek, kadının erkeğin gelincik çiçeği olduğunu zarif bir şekilde öğretmiştir.
Bu örneklerle bile anlaşılıyor ki kadına en çok değer veren din İslâmdır.