Dr. Abdullah Uçar
İnsanlığın tekâmül sürecinde bir önceki nesil bilgi ve tecrübesini bir sonraki nesle ne kadar yeterli ve doğru şekilde aktarabilirse o kadar hızlı yol alabiliyoruz. İnsanlığın paleolitik mağara döneminde dahi duvarlarda hayvan insan etkileşimine dair çizimler görüyoruz. Araştırmalar, onları sadece birer resim olarak değil, bilgi ve tecrübe aktarımını sağlayan bir tür yazı olarak ele alabileceğimize işaret ediyor.
Bihi
Merhabalar değerli okur, şifahaneye hoş geldin.
Malum, zaman zaman aklımıza çok orijinal fikirler gelebiliyor, değerli düşünceler aklımızda uçuşabiliyor. Bazen etrafımızda kimsenin görmediklerini gözlemleyip fark edebiliyoruz, çevremize ve hayata değer katabilecek nice tecrübe yaşayabiliyoruz. Yaşadıkça bilgi ve tecrübe ediniyoruz. Bu bilgi ve tecrübeyi ifade etmeye ve başkasına aktarmaya çalıştığımızda iletişim kabiliyetimiz ne kadar gelişmişse o kadar aktarabiliyoruz. Bizce çok kıymetli ve biricik olan bilgi ve tecrübeler onları ifade etmeye çalışırken adeta bir filtreden geçiyor. Mesela 10 megapiksellik düşüncelerimizi ifade ederken 5 megapiksele düşüyor çözünürlük. Öyle oluyor ki, bizi heyecanlandıran bir düşüncemizi yeterince net ifade edemeyince muhatabımız “e ne var ki bunda, nesi orijinal bu fikrin” diye düşünebiliyor, heyecanımız kursağımıza dizilebiliyor. Sonuç? En iyisi kendini ifade etmemek, kendi içine kapanmak, sıradanlaşmak, sessizleşmek. Peki, ne olacak bunca yaşanmışlık, gözlem, tecrübe, orijinal fikir ve düşünce, bilgi? Bu noktada imdada yetişiyor “yazı yazmak”, adeta bir can simidi.
5 Cümlelik Bir Mektup
Allah insanlığa son kitabını gönderirken gelen ilk vahiyde, Alak suresinin ilk 5 ayeti içinde “kalem”den ve dolayısıyla “yazı”dan bahsediyor: “…Oku! Rabbin cömerttir, nitekim O kalemle yazmayı öğretti, insana bilmediği her şeyi O öğretti.” Bu ilk ayetlerde Allah’ın cömert oluşunun göstergesi olarak kalemle yazmaya ve insanlık tarihi boyunca edinilen tüm tecrübe ve bilgiye dikkat çekiliyor. Düşünsenize, evrenin hakiminden bize 5 cümlelik bir mektup geliyor ve 5 cümleden 2’si yazı ve ilim ile ilgili. Bu saatten sonra yazıya ilgisiz kalmamız, kalemden uzaklaşmamız mümkün mü?
İnsanlığın tekâmül sürecinde bir önceki nesil bilgi ve tecrübesini bir sonraki nesle ne kadar yeterli ve doğru şekilde aktarabilirse o kadar hızlı yol alabiliyoruz. İnsanlığın paleolitik mağara döneminde dahi duvarlarda hayvan insan etkileşimine dair çizimler görüyoruz. Araştırmalar, onları sadece birer resim olarak değil, bilgi ve tecrübe aktarımını sağlayan bir tür yazı olarak ele alabileceğimize işaret ediyor.1 Pek çok bilim insanı aracılığı ile o duvarlardaki çizimleri on binlerce yıl ötesinden okumaya çalışıyor, insanlığın tarih boyunca bıraktığı izlerle kendi türümüzü daha yakından tanıyoruz.
İnsanlığa çağ atlatan yazıya kendi hayatımızda yer verdiğimizde kendi tekâmülümüzün ne kadar hızlanacağını, kendi çoluk çocuğumuz ve çevremizle ilişkilerimizin ne kadar gelişeceğini, hayata bırakacağımız izlerin başka hayatları nasıl kolaylaştıracağını varın siz düşünün. Bu bağlamda yazı için bir temel yaşam becerisidir demek gayet mümkün. Yemek yiyebilmeyi, ayakkabının bağcığını bağlamayı, yolda yürümeyi, âdâbı muâşereti bildiğimiz gibi bu yaşam becerisini de edinmek çok önemli.
Yazmanın Güçlü ve Zayıf Yönleri
Bu uzun girişten sonra sadede gelebilirim artık. :) Yazmak konusunda profesyonel bir eğitim almadım ve bu bir eksiklik, ancak bu durum yazmak üzerine kendimce aldığım bazı notları paylaşmama da engel değil. Bu yazıda, yazmaya dair kendi swot analizimden, yani yazmanın güçlü ve zayıf yönlerinden, yazmayı kolaylaştıran fırsatlardan ve zorlaştıran tehditlerden bahsetmek istedim.
Yazmanın güçlü yönlerine dair notlarım şöyle: