Kalbini Kur’an muşambalarına sarar Taha. Çocuklar doğar doğmaz ayetle karşılanmalı der. ‘Kitabı’ okuyabilmek için kimi kitapların yakılmasını ister. Taha camilerden gelir, Kur’an kelimelerinden gelir, pınarlardan gelir. Gelir ve hamd eder! Taha dört melek ve Kur’an’la dirilir. Yürüdüğünde yarasaların üstüne yürür Taha. Kollarını havada bıçak gibi açarak yürür!
Ben Taha’yı arıyorum! Bana Taha lazım! Tahalar hatta! Tek Taha yetmeyebilir. O aradığım, beklediğim Taha sen olsan keşke. Sen misin yoksa?
Ben Taha’yı Üstad Sezai Karakoç’tan öğrendim. O bana bir ümit ışığı, bir kahraman, şişirmece olmayan bir kahraman olarak gösterdi Taha’yı. Onun vasıflarını dinleye dinleye büyüdüm. Yer yer ‘Ben Taha mıyım acaba?!’ demekten kendimi alamadım ama en doğrusunun Taha’yı kendi dışımda aramak olduğuna kanaat getirdim. Kendim bir Taha olsam bile, Taha ancak başka Tahalarla anlam kazanıyordu o büyük görevini gerçekleştirebilmesi için!
Taha neler yapar, nasıl biridir, bunu öğrendiğim kadarıyla size anlatmak isterim ki bu büyük genç yoksa siz misiniz, bunu kendinize bir sormanıza yardımcı olmak isterim.
Çünkü Taha farkındalık vasfına sahip biridir! Kendine sorular soran biri. Kendini bilme makamındadır! Kendini kaybetmeme!
Taha`nın özelliklerini saymak istiyorum: Dicle’yi emmiştir Taha. Tabiatın modernist kaygılarla biçimlendirilmesine karşıdır yani. Köksüzlüğe, sabırsızlığa, rol yapıcılığa karşıdır Taha! Kiraz, dut ve nar değişmemiş, kar değişmemiştir Taha’nın gözünde. Taha’yı bulabilmek için şairlerin, aşıkların yoğurt bal ve aya duyarlı olması gerekmektedir. Ve kırmızı zeytin biberine... ‘Gizli doğurulan çocuktan bir sestir Taha. Korkulara karşı acı âfat suyu içmiştir, yılana akrebe karşı şerbetlenmiştir.
Muharrem ayında aşure yemiştir. Kerbela günlerinde kana kana su içmez. Yağmuru yeşil görür. Yağmurun eleğim sağmalarından kudret yemiş, gözyaşı kullanmıştır.
Kimlerle dosttur Taha?
Meryem, İsa, Zekeriya, Yahya, Yakup, Yusuf, İshak yabancısı değildir Taha’nın... Kardeşleri, İbrahim’le aydınlanır, Lut’la çile tozuna batar, Musa’yla yolculuk aşından tatmış, İsa ile gök sofrasından utanmışlardır. Yel peygamberlerden bir esinti getirir Taha’ya. Avlarsa Taha’yı avlayan ancak Taha’nın kendisidir. Avlanmaktan kendisini kurtarabileceği donanıma sahiptir Taha. Peygamberlerledir Taha`nın ruhu çünkü. Yahya’nın dudağındaki donmuş ama ölmemiş olan kelimelerden hayat bulmasını bilir Taha. Yahya’nın dudaklarından bir haber duyar Taha. Ağızdan ağıza Kudüs’ü aşacak haberi, Roma’yı sarsacak haberi, çocuklarda yankılanacak, İsa’da ağlanacak haberi... İsa’nın gözleri görülür Taha’da. Acılarda saklambaç oynar Eyyub’la. Kaleye hücum ettiğinde Zülküfül, kılıcını uzatan Taha’dır. Selam verir bir bir peygamberlere.
Hangi kitapları bilir?
Kalbini Kur’an muşambalarına sarar Taha. Çocuklar doğar doğmaz ayetle karşılanmalı der. ‘Kitabı’ okuyabilmek için kimi kitapların yakılmasını ister. Taha camilerden gelir, Kur’an kelimelerinden gelir, pınarlardan gelir. Gelir ve hamd eder! Taha dört melek ve Kur’an’la dirilir. Yürüdüğünde yarasaların üstüne yürür Taha. Kollarını havada bıçak gibi açarak yürür! İncil’le, Tevrat’la barışıktır; tabiatla barışıktır. ‘İncil’i daha iyi anlar Samanyolu’na bakarsa bir çoban’ der şair. Çan sesinin samanyolu ile uyumlu olmadığını, bu yüzden susması gerektiğini söyleyebilmektedir. Taha Mesnevi’ye uzak değildir. Mevlana’nın çokça lafının edildiği, herkes tarafından, okunması ihmal edildiği halde çokça seviliyormuş görüntüsünün verildiği bir devirde Hazreti Mevlana’nın eseri Mesnevi ile içli dışlı bir genç Taha.
İlk bulduğum Taha kimdi?
Sularda Hızır’ın varlığını bilir Taha. Suyun zikrettiğini, abdest aldığını Nuri Pakdil Pakdil Usta’dan görmüş, öğrenmiş idim. Ama sularda Hızır’ın varolduğunu Üstad Sezai Karakoç söylüyordu. Hem de bir "Taha"ya yazdığı mektubunda söylüyordu. Rasim Özdenören’e bir mektup yazar Nuri Pakdil. Mektubunda namazdan bahseder Nuri Pakdil Usta Rasim Beye. "Sayın Başkan Namaz" diye seslenir namazımıza o mektupta.
Benim için Rasim Özdenören 20. Yüzyılın ilk Taha’sıdır! Benim için ve Üstad Sezai Karakoç için! Onu keşfettiğimde peşinden ayrılmadım. Keşfettiğimde onun Taha olduğunu bilmiyordum. Onda bir şeyler olduğunu hissettiğimde daha Lise 1’de 15’imde bir genç idim. Onun Taha olduğunu öğrenmem ise bir 15 yılımı almıştı. (Üstad Sezai Karakoç Taha’nın Kitabı’nı yazmıştı. Taha’yı ondan öğrenebilirdim. Başucu kitabım olmuştu Taha’nın Kitabı. Yıllar sonra öğrendim ki Üstad Taha’nın Kitabı’nı Rasim Özdenören için yazmış. Taha dediği biraz da Rasim Özdenören imiş. Bunu öğrenmemle daha da yapıştım benden 35 yaş büyük olan ama hala o gepgenç Taha’ya; Rasim Baba’ya! Ama öğrendim ki Taha tek değildir! Başka Taha`lar da vardır! Ve onlar da mü`minin kendini yalnız, garib hissettiği bu çağda benim kardeşlerimdir, ruh ikizlerimdir!
Ben Taha`larımı arıyorum, aramaya devam edeceğim kardeş, ya sen?