
Büyük bir kara ordusuna sahip olan ve bunun avantajıyla bir cihan devletine dönüşen Osmanlı Devleti, donanma gücünü ise ancak tecrübeli korsanların kendisine katılması sonucunda elde eder. Kardeşi nam-ı diğer Barbaros ile Cezayir ve civarını fetheden Oruç Reis, halk tarafından buranın sultanı tayin edilmişse de şehadetinden sonra kardeşi, Osmanlı Devleti’ne biat ederek bağlı bir devlet kurumu haline gelir. Kuzey Afrika’daki Tunus, Trablusgarp gibi bölgelerde ise Yeniçeriler, Osmanlı’ya bağlılık göstererek yeni bir idari sistem tanzim ederler. Bu sistemin adılı Dayılık’tır. Tunus’taki divan toplantısını 1591’de basan Yeniçeriler, burada bir ihtilal yaparak idarenin başına bir Yeniçeri tayin edip kendisine ‘Dayı’ derler. Akabinde vatan-beyi adı verilen yine askerlerden oluşan bir güç unsuru ortaya çıkar. Osmanlı Devleti yaşadığı sorunlar neticesinde bölgeye çoğu zaman vali göndermeyerek bu oldubittiye göz yummak zorunda kalır. Sonunda 1705 tarihinde Hüseyin Bey, bütün makamları ilga ederek merkeze bağlı bir beylerbeyliği payesini tanzim eder. Bölgenin, payitahta uzak olması, halkın çeşitliliği ve dış sorunların artması neticesinde yörede, Osmanlı Devleti’nin dışında yeni bir idare tarzı benimsenmiştir.
Kuloğulları Yönetimi
Bu değişen idare tarzı en çok Cezayir’de baş gösterir ve bu eyalet, en itaatsiz bölge olarak kayda geçer. Karamanlı soyundan gelen beylerin 1711’de idareyi ele geçirmesinden sonra II. Mahmut mutlak otoriteyi tesis ederek burayı, doğrudan merkeze bağlayacaktır. Yeniçerilerin ve askerlerin ihtilalleriyle oluşan bu sisteme Yeniçerilerin evlenip çocuklarını da Yeniçeri yapması sonucunda daha sonrasında ‘Kuloğulları Sistemi’ denilecektir. Bugün Libya’da bir hayli nüfusa sahip bulunan Kuloğlu/Köroğlu Türkleri, iki ülke arasında kritik bir öneme sahip. Sayın Cumhurbaşkanı “Libya’daki Kuloğlu Türkleri etnik temizlik tehlikesiyle karşı karşıyadır” diyerek dikkati tarihsel derinliğe çekmişti.