“Kaç saat uyudum ama hâlâ dinlenemedim, kendimi sürekli yorgun hissediyorum, ne yaparsam yapayım halsizim” gibi cümleler kuranları buraya alalım. Kronik Yorgunluk Sendromu nedir, belirtileri nelerdir, ne tür önlemler alınır, çaresi var mıdır, dünyada ve Türkiye’de durum nedir, 7/24 kültürünün etkileri nasıl olur? gibi soruların cevapları ve daha fazlası Kronik Yorgunluk Sendromu dosyamızda.
Kronik Yorgunluk Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?
Yorgunluk dediğimiz zaman hepimizin aklına bitkinlik, enerji azalması, halsizlik, güçsüzlük gibi durumlar gelir. Kronik yorgunlukta ise bu durumlara ek olarak saatlerce uyusa bile hiçbir şekilde dinlenememe, güne heyecansız uyanma, stres, psikolojik dayanıklılığın azalması, problemlerle baş edememe, hayata karşı isteksizlik, motivasyon eksikliği, uyku bozuklukları, kas ağrıları gibi durumlar eklenir. Bu belirtilerin en az altı ay sürmesi kronik yorgunluk sendromuna yakalanmış olmanın başka bir göstergesi. Yani yorgunluk ile kronik yorgunluğu birbirinden ayıran en bariz belirti “yaşanma süresi” ndeki farklılık olarak gösteriliyor.
Sürekli Yorgunluk Check-Up’ı Yapılıyor
Uzmanların söylediğine göre ne kadar uyursa uyusun dinlememiş olarak kalkan kişi sabah ilk olarak bugün nasıl uyandım diye kendisini yokluyor. Gün içinde sık sık iyi miyim, yorgun muyum diye bedenini kontrol ediyor. Kendini yorgun hissettiğinde keyfi kaçıyor, kendisini mutsuz ve yetersiz hissediyor. Bu durumda günlük işlerindeki verimi düşüyor, sosyal ilişkileri zayıflıyor. Bu yetersizlik duygusuyla tekrar yoruluyor ve kısır bir döngünün içine giriyor.
Teşhisi de Tedavisi de Zor Bir Rahatsızlık
Kronik yorgunluk sendromu hekimlerin tanı koymakta ve tedavi etmekte zorlandığı bir hastalık olarak görülüyor. Spesifik belirtilerin olmaması nedeniyle hastanın sübjektif kanaatleri ve söylemlerine dayanarak tanı konulmasına yol açıyor.
Yorgunluk Yönetimi
Kronik yorgunluk için bir takım tıbbi tedaviler, medikal tedaviler ve alternatif yöntemler uygulanmakla beraber kesin bir çözümü işte şudur denilebilecek bir tedavi yönteminin olmadığı belirtiliyor. Bu durumda kronik yorgunluk tedavi edilebilen değil de yönetilebilen bir hastalık olarak adlandırılıyor. Yani sağlıklı beslenme, strese maruz kalmama, zamanı verimli kullanma, uyku düzeni, spor alışkanlığı kazanma gibi hayatın kalitesini artırıcı aktivitelerle günlük yaşamı desteklemek elzem oluyor. Bir de bunlara ek olarak son yıllarda yapılan araştırmalarda travmatik yaşantılarla kronik yorgunluk arasında sıkı bir ilişki olduğu ortaya konulmuş. Dolayısı ile böyle durumlarda psikoterapinin bir çözüm olarak devreye girmesi gerektiği önerilmiş.
Kimlerde Çok Görülüyor? Nerelerde Yaygın?
Amerika’da kronik yorgunluk vakalarının görülme oranı başı çekiyor, hemen ardından İngiltere geliyor. Alman doktorlar arasında yapılan bir araştırmada ise doktorların yarısı kendisini sürekli yorgun hissettiğini, işe gitme düşüncesinin bile kendilerini yorduğunu söylüyorlar. Türkiye’de kesin bir sayı verilemiyor fakat son yıllarda yorgunluk şikâyeti ile gelen hasta sayısının ciddi anlamda arttığı belirtiliyor. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülen kronik yorgunluk sendromuna toplumun çalışan kesiminde daha çok rastlanıyor.
Kronik Yorgunluğun Sebepler Zinciri
Yoğun çalışma saatleri kronik yorgunluğun ilk sebebi olarak görülüyor. Bu yoğunluğa bir de stresli ortamlar eklenince yorgunluk iyice çekilmez oluyor. Yoğunluk ve stresle rekabet kavramı da birleşince çekilmez olan yorgunluk daha da uzuyor. Artı, zor insanlarla aynı ortamda bulunmak, üstelenilen sorumluluklar da yorgunluğu kaçınılmaz kılıyor. Zor iş arkadaşları ya da amirler kolaylıkla halledilebilecek bir işi kişiselleştirilmiş sebeplerden dolayı yokuşa sürdüğünde iş yükünün artması dolayısı ile stres altında kalma insanı normalden iki kat fazla yoruyor.
Hayatta sadece “çalışan” pozisyonunda bulunmuyor insan tabii. Farklı rollere bürünüyor. Eş, anne-baba, evlat gibi farklı pozisyonlarda bulunuyor. Her rolün kendine göre zorlukları, idare edilmesi gereken yönleri olduğunu düşündüğümüzde ne denli yorucu olduğu da ortaya çıkıyor.
Alınabilecek Kişisel Tedbirler
Kişisel olarak alınabilecek önlemler var. Bunların başında hayır diyebilmeyi öğrenmek geliyor. Her teklife, evet demek, ricaları kıramamak bir süre sonra potansiyelin üzerinde çalışmaya ve harekete sebep oluyor, böylelikle günlük enerji tüketimi normalin üzerine çıkmış oluyor. Bunun dışında sağlıklı beslenme yine alınabilecek kişisel tedbirlerin başında geliyor. Sağlıksız gıdalar vücudu da zihni de gereğinden fazla yoruyor. Özellikle şeker kullanımı, kalitesiz yağ tüketimi, abur cubur ve aşırı derecede paketli gıda tüketimi insan vücudunu haddinden fazla çalışmaya sevk ediyor. Ayrıca sporsuz bir hayat tarzı yorgunluğun kronikleşmesine sebep oluyor. Genelde yorgunluktan dolayı spor yapılmadığı savunulsa da işin aslı öyle değil. Sporsuzluktan dolayı vücut yoruluyor. Halsiz ve bitkin durumdayken hafif egzersizler yapmak insanın spora olan geçişini kolaylaştırıyor ve halsizliğini, yorgunluğunu atmasına vesile oluyor. Gündelik hayat organizasyonlarını sağlıklı planlamak da kronik yorgunluğu önleyen faktörlerden. Uyku saatini düzene koyma, stresli ortamlardan uzak durma, önem sırası listeleri hazırlama yine kişisel tedbirlerden.
Yorgunluk Depresyonun Lüks Versiyonu mu?
Almanya’da yayımlanan bir makalede depresyon başarısız insanların hastalığı olarak tanımlanmış ve eğitimli, kariyerli kişilerin yaşadığı bitkinlik haline kronik yorgunluk adı verilmiş. Yani yorgunluğun depresyonun lüks versiyonu olduğu vurgulanmış.
Zihinsel Arka Planda Açık Olan Uygulamalar
Şu çağda insanın zihnine/gönlüne sürekli olarak kontrolü dışında gündemler farkında olsun ya da olmasın pompalanıyor, bu aşikâr. Sosyal medyanın hızı, reklamların her an her kanaldan yağması, çalışma hayatının yoğunluğu, bildirimlerin sıklığı ister istemez sürekli bir meşguliyete sebep oluyor. İnsan sürekli bir işten başkasına geçtiğini düşünse de zihnin arka planında adeta telefon uygulamaları gibi diğer işler/gündemler açık kalabiliyor.
Bir yandan ders çalışırken diğer taraftan arkadaşlarıyla yaşadıklarını düşünebiliyor ya da toplantı esnasında ailesi ile ilgili bir problemi çözmeye çalışıyor ya da ailece yapılması gereken bir işi planlayabiliyor, tatilde denize girerken iş yerindeki gelişmeleri, yeni dönem planlamalarını yapabiliyor. Bunun gibi onlarca örnek verilebilir. Yani içinde bulunduğu hali, yaşadığı anı içselleştirmek, tadını almak yerine o andan kopuyor ve başka bir aleme seyahat ediyor. Ne gerçekten o alemde olabiliyor ne içinde bulunduğu zamana vakıf olabiliyor. İkisine de gücü yetmeyen insan zihnen sürekli yorgun hissediyor kendisini. Zihindeki yorgunluk zamanla bedensel yorgunluğa evriliyor ve bu bir hayat tarzı olduğu için artık kronikleşen yorgunluklar ortaya çıkıyor.
Belirsizlikler ve Kaygılar da Yoruyor
İnsan hayatında net olmayan, belirsiz kalan durumlar farkında olmasa da ruhen ve bedenen kişiyi yorabiliyor. Lise yıllarında üniversite hazırlığı içindeyken sınavın nasıl geçeceği düşüncesi, acaba başarılı olabilecek miyim kaygısı, hangi üniversiteleri tercih etmeliyim, tercihlerin açıklanmasına az kaldı acaba kaçıncı tercihim gelecek merakı, yerleştikten sonra acaba nasıl bir ortamı var, insanlarını sever miyim, nerede kalacağım, tekrar sınavlar, mezuniyet endişesi, nasıl bir iş bulacağım, atanabilecek miyim derdi, kiminle evleneceğim, çocuğum olacak mı… Liste uzar gider. Sadî Şirazî, “İnsan nedir?” sorusuna “İnsan üç beş damla kan ve bin bir endişedir.” şeklinde bir cevap veriyor.
Dünya hayatında geleceğe dair kaygılar hiç bitmediği gibi geçmişin hesaplaşmaları/keşkeleri de bitmez. Bunu göz önünde bulundurarak haddinden fazla yorgunluğa mahal vermek ruh ve beden sağlığına zarardan başka bir şey getirmiyor.
Modern Zamanlar Tam Bir Sendromlar Çağı
Modern hayat şartları günümüz insanını sınırlarını zorlayacak derecede çalışmaya, bir şeylere sürekli yetişmeye zorluyor. Bu hepimizin malumu. Kapitalizmle beraber rekabet kavramı çılgınca bir anlam kazanmış ve insanlar hırslarının kölesi olarak hayatın anlamını sürekli olarak tüketmek ve üretmekte bulmuşlar. Sınırsız tüketimi özendiren bir hayat tarzına yetişmek için tabii ki neredeyse sınırsız bir üretim de sağlanmak zorunda. Bu aşırı üretim için de daha fazla çalışmak, hep daha çoğunu ortaya koymak parlatılan bir meziyetmiş piyasaya sürülüyor. Bu hengâme içinde insanoğlu normal olarak yoruluyor. Bir gün değil beş gün değil. Son nefesine kadar bu dünya piyasasında tutunmak için aynı tempoyu her gün yaşamak zorunda kalıyor gönüllü ya da gönülsüz. Sonuçta kronikleşen bir yorgunluk, tükenmişlik, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkıyor. Modern zamanlar tam bir sendromlar çağı olarak karşımızda duruyor.
İşte bu aşamada farkındalığı artırmak ve bu modern tuzaklara düşmemek için insanlığa reçete olarak gönderilen tüm zamanların ve mekanların evrensel kitabı Kur’an-ı Kerîm’e yani öz benliğimize bakmak en güzeli. Bir işle yorulunca başka bir işle dinlenmeyi tavsiye eden kitabımız burada da imdada yetişiyor, yol yordam oluyor.
Kurumların Alabileceği Tedbirler
Çalışanlarında kronik bir yorgunluk şikâyeti alan kurumlar çalışma standartlarında birtakım iyileştirmelerde bulunabilirler. İş yükü dağılımını dengeleme, sosyal ilişkileri geliştirecek organizasyonlar, çalışanları motive edecek takdir ve ödüller, yönetici pozisyonundaki kişilerin pozitif yaklaşımları gibi tedbirler çalışanları kronik yorgunluğun pençesine düşmekten kurtarmak için önemli önlemler.
7/24 Kültürü Kronik Yorgunluğun Başlıca Sebebi
İngiltere’de Kent Üniversitesi’nde edebiyat eleştirmeni ve tıp tarihi uzmanı olan Anna Katharina Schaffner kronik yorgunluk sendromuna yakalanıyor ve sürekli bitkinlik hissediyor. En basit işler bile kendisine yük görünüyor. Zamanla hayat enerjisini kaybeden Schaffner, bu konuyu derin bir şekilde araştırmaya karar veriyor. Araştırmalarının bulgularını “Yorgunluğun Tarihi” başlıklı bir kitapta topluyor.
Schaffner’a göre modern insanın kendisini kanıtlama kaygısı ile sürekli çalışması, 7/24 zihnen ve bedenen aktif olması biyolojik ve psikolojik sağlığını bozuyor. Ayrıca “birçok bakımdan enerji tasarrufu sağlaması gereken teknoloji stres kaynağı haline geliyor” diyor. Mesai saatinin bitmesi artık işlerin bittiği anlamına gelmiyor; yollara evlere işler taşınıyor. Bu da insanın pilinin bitmesine sebep oluyor. “Bunun çaresi kişiden kişiye değişir. Neyin enerjinizi tükettiğini, nelerin enerji verdiğini bilmeniz lazım” diyor Schaffner. Önemli olanın iş ile dinlenme arasına sınır koymak olduğunu, bunların tehdit altında bulunduğunu ifade ediyor.
Asrın Vebası: Adrenal Yorgunluk
Dünya Sağlık Örgütü’nün “21. yüzyılın sendromu” olarak tanımladığı sağlık sorununa “adrenal yorgunluğu” adını verdi. Stresli hayat tarzı ve yoğun çalışma temposunun neden olduğu adrenal yorgunluğun kronik yorgunluk, bitkinlik, hayata olumsuz bakma, sabahları kalkmakta zorlanmak, gündelik hayat problemleri ile baş edememek gibi belirtileri var. Uzmanlara göre yoğun çalışma temposu ve stres nedeniyle böbreküstü bezi olan adrenalin aşırı derecede kortizol hormonu salgılıyor ve vücuda yorgunluk hissi veriyor. Dahiliye polikliniklerine bu şikayetle gelen hasta sayısının her geçen gün arttığı belirtiliyor. Kadınlarda daha fazla görülen adrenal yorgunluğa ortalama 25-50 yaş aralığında rastlanıyor. Görüldüğü üzere kronik yorgunluk sendromu farklı versiyonları ve tanımlamaları ile çeşitli kanallardan karşımıza daha fazla çıkıyor.
Anı Anda Yaşayarak Kronik Yorgunluğa Meydan Okuyorum
Rüveyda İleri – Doktora, İ.T.Ü. Enerji Mühendisliği
Bir işle yorulduğunuz zaman başka bir işe koyulun ayeti ve gençliğin herkese verilmiş en adil sermaye olduğu farkındalığında olan biri olarak asla durmamaktan dolayı oluşan kronik yorgunluk bende birkaç sene öncesine tekabül ediyor.
Bildiğim öğretilerle yaşadığım hayat tarzı uyuşmasına rağmen, içinde bulunduğum çevre koşulları özellikle metropollerde mesafe, zaman, kalabalık faktörleri işin içine girince zihnen asla dinlenemediğimi fark ettim. Bu benim sağlıklı düşünmemi, sağlıklı kararlar almamı, pozitif bakış açımı engelliyor ve beni yoracak kadar fazla düşünmeme sebep oluyordu. Bu aşamada bilinçli olmayarak zihnimin, ruhumun ve bedenimin kendine bir savunma mekanizması geliştirdiğine inanıyorum.
Bir süre dağ ve denizle iç içe sakin bir yerde her şeyden uzak kalmanın, günlük hayatıma döndüğümde ise zihnen çok efor sarf ettiğimde yürüyüş yapmanın, günlük tutarak planlı yaşamaya başlamanın, sonunda bir ürün çıkaracak bir el isi yapmanın kronik yorgunluğumu azaltan faaliyetlerden olduğunu düşünüyorum. Sağlıklı, dengeli ve doyurucu beslenmek başka bir sebep.
Kronik yorgunluğun başka önemli bir sebebinin asla anı anda yaşamamak olduğunu da söyleyebilirim. Ya olmamış olan ya da çoktan olmuş olan şeyler beni fazlasıyla kaygılandırıp zihnen çok yoruyordu.
Az önce saydığım her şeyi “an” da yaptım. Denizi seyrederken sadece denizi seyrettim, yürüyüş yaparken sadece tempoyu azaltmamayı düşündüm, el işi yaparken sadece düzgün yapmaya uğraştım. Sanırım anda olmak, kaygıyı ortadan kaldırabilmek zihni kronik yorgunluğuna en iyi gelen şey diyebilirim.
Kronik Yorgunluktan Tatlı Yorgunluğa İşimi Özenle Yaparak Geçiyorum
Ümmühan Erdoğan – Doktora, İ. Ü. Restoratif Diş Tedavisi
Elbette hemen her modern insan gibi kronik yorgunluk yaşadığım dönemler oldu. O dönemler üzerime gölge gibi yapışan, asla üstümden çıkaramadığım bir elbise gibiydi. Elimden gelen sadece, Allah’a bana hayırlı meşguliyetler vermesi için dua etmekti. Vakit geçtikten sonra bir an oldu ki, kendimi tatlı yorgunluk ve üretmenin şahane hafifliği içinde buldum.
Çalışmaya dair iştiyakımı nasıl artırabileceğimi Op. Dr. Salih Selman hocama sorduğumda bana “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.”(Necm, 39) ayetini hatırlatmış ve çok hasta gelsin diye dua ettiği gece nöbetlerinden örnek vermişti. Bununla birlikte, çok çalışmak kadar özenli çalışmanın önemini de göz ardı etmemek gerekiyor. Yaptığım işe özen göstermek bana hep, İslam’ın en yüce değerlerinden olan adalet kavramını hatırlatır. Evet evet, adalet öyle bir kavram ki; işimi güzel yapmam, zorlandığım anlarda ruh halime kulak verip kolaya kaçmamam için beni diri tutuyor.
Beni kronik yorgunluğa karşı motive eden bir başka konu ise, ileride Allah’ın terbiye etmem için bana emanet edeceği yavruların ihtimali oldu. Onları güzel yetiştirmenin tek yolunun kendimi yetiştirmekten geçtiğini düşündüğümde her gün daha çok okumak ve daha çok öğrenmek istiyordum. Bu aynı zamanda, kendi kurtuluşumu da hazırlayan yoldu.
Nihayetinde en kesin gerçek olan hesap gününü düşününce sözü Ayşe Şasa’ya bırakmam gerekir; “Kıyamet günü yaratıcıya anlamlı ve onurlu bir hikâye anlatabilmeliyim.” Delilik Ülkesinden Notlar
Kendime “Yetiştirememe” Hakkı Veriyorum
Esra Yenidoğdu – Öğretmen/Aile Danışmanı
Ben kariyer yapmaya uğraşan çalışan bir anneyim. Hem fiziksel hem de zihinsel kronik yorgunluk yaşıyorum elbette. Ne ailemden, ne işimden ne de hayallerimden vazgeçemediğim için ”yorgunluk” hayatımın değişmezlerinden.
Fiziksel yorgunluklar için en az çabayla en fazla işi nasıl yaparım, diye düşünürüm. Mesela ev işlerinde ailemden ya da uygun birisinden yardım isterim. Kaliteli bir uyku, güzel bir film ve geçmeyen ağrılarım için masaj kurtarıcım olabiliyor. İş yerinde yorulduğumda bir çay kahve molası, kısa bir sohbet, bir yürüyüş, bir kitap, bir süre internette sevdiğim sitelerde dolaşma iyi gelebiliyor. İşi biriktirmemek, aşırı mükemmeliyetçi davranmamak, gerektiğinde yardım etmek ve istemek, güzel bir iletişim dilini benimsemek iş stresimi azaltıyor. İşler ağır geldiğinde bir işim olduğu için şükretmeye çalışıyorum.
En zoru zihinsel yorgunluktan kurtulmak bence. Zihinsel yorgunluğa giderilmeyen psikolojik ihtiyaçlar, çeşitli kaygılar ve olumsuz düşüncelerin sebep olduğuna inanıyorum. Zihinsel yorgunluktan kurtulmak için yapmam gereken bütün işleri zihnimde sıralamaktan vazgeçtim. Aşırı mükemmel olmak yerine yeterince iyi olmaya çalışıyorum. Muhataplarım yaptıklarımdan tatmin olmayıp eleştiriye başladıklarında bir eş, anne, ev hanımı, öğretmen olarak ne çok işin altından kalktığımı düşünüyor ve kendime “yetiştirememe” hakkı veriyorum.
Bir insan ve hassas ruhlu bir kadın olduğumu modern hayatın dayattığı bütün zorunluluklara karşı unutmamaya çalışıyorum. Dünya işleri sıktığında ahirete sermaye biriktirdiğimi düşünmek rahatlatıyor. Tefekkür, tevekkül, kanaat ve şükrün modern hayatın pek çok yorgunluğuna şifa olduğuna inanıyorum.
Modern İnsan Düşünmeyi Unuttuğundan Beri Yorgun
Nurcan Doğan – Lisans, Uşak Üni. İslami İlimler
Bence kronik yorgunluk denen şey bedensel değildir, tamamen ruhsal bir durumdur. Bu yüzden “modern insan” yatsa da istirahat etse de otursa da bu durumu üzerinden atamıyor. Bu yorgunluğun da maddeye bağlı olduğuna inanıyorum. Modernite insanı maddeye bağımlı hale getirdi ve “ben” etrafında dönen ama aslında “benim” olmayan bir hayatın içinde bulduk kendimizi. Bencil olduk ama yaptığımız hiçbir şey bize ait değil, ya da bizde kalmayacak şeyler yapıyoruz. Ve bence bunun sebebi de anlamlandırmadan yaşıyor oluşumuz. Ben yorgun olduğumu hissettiğimde düşünürüm mesela. Nesneleri, olayları, durumları sorgularken onları anlamlandırırım ve bu benim yorgunluğumu alır. Modern insan anlık yaşayışıyla izi ve yansıması olmayan işler yapar. Anlamlandırmayı düşünmez, hatta çoğu zaman hiç düşünmez. Yani “modern insan” düşünmeyi unuttuğundan beri yorgun.
Tefekkür (düşünce) insanı rahatlatır manevi doygunluğa eriştirir ve bu bir ibadettir. Bu durum dile getirildiği zaman “ne düşüneceğiz ki dünyayı biz mi değiştireceğiz” denilir. Bu söylenirken şu da unutuluyor; elimizin uzandığı her yer dünyamızdır zaten, annemiz, babamız, kardeşimiz, arkadaşımız... Onlara yapacağımız her bir dokunuş dünyayı değiştirmeye yönelik atılan büyük bir adımdır. Ben bir şeyler anlatırken, yazarken herhangi biriyle iletişim halindeyken rahatlarım, tüm yorgunluğum gider. Çünkü o benim için büyük bir fırsat, büyük dokunuş bunu biliyorum. Böyle olunca heyecanlanırım, daha da güzel olur her şey. Bence “modern insan” kendisini iyi edecek bir sırrın peşinden gitmeli. Ben işin özünde kronikleşen bir yorgunluğun aslında var olduğuna da inanmıyorum; var gibi gösterildiğini düşünüyorum.
İnsan büyük ve gizemli bir varlık. Evvela kendimizin farkına varmalı, sonrasında hissetmeli, anlamlandırmalı çokça düşünmeli ve dokunmalı her bir varlığa en başta insanlığa. Böylece kronikleşen aslında var olmayan ama var edilen, var gibi gösterilen, adına yorgunluk denen ama bizi bizden, benliğimizden uzaklaştıran bu durum yok olup gidecektir diye düşünüyorum.