Pazartesi Sendromu’na karşı Pazartesi Heyecanı, Kara Cuma’ya karşı Cuma Coşkusu yaşama niyeti ve gayreti ile yola devam…
Pazartesi Sendromu Nedir?
Pazartesi Sendromu hafta sonu tatillerinin ardından işe ya da okula yeniden başlamanın insan psikolojisinde oluşturduğu sıkıntılı, buhranlı ruh halidir. Yoğun iş temposu içinde bulunan, şehir hayatının hengamesine maruz kalan, rekabete dayalı bir sistemde çalışan ya da eğitim gören kişilerde daha sık ve yoğun biçimde gözlemleniyor. Bir de hayatının genel gidişatından memnun değilse kişi, yeni bir haftanın başlamasının memnuniyetsizliği tam bir sendroma dönüşüyor. Ufak çaplı desteklerle atlatılabilecek geçici bir durum mu yoksa rutin hayatının bütününü olumsuz etkileyen kronikleşmiş patolojik bir durum mu iyi tespit edilmesi gerekiyor.
Tatil Rehaveti Sendroma Sebep Oluyor
Modern hayat şartları insanlara kısır bir döngü içinde hayatlarını sürdürmeyi dayatıyor. İş/okul hayatında gündelik hayat rutinlerinin monotonluğu bir süre sonra kişide yılgınlıklar, mutsuzluklar, karamsarlıklar ortaya çıkarabiliyor. Beş gün boyunca ciddi bir yoğunluk içinde çalışan kişi bu yoğunluğun oluşturduğu zihinsel ve bedensel yorgunluğunu iki hatta tek bir gün içinde atmaya çalışıyor. Çoğu zaman bir-iki gün bu yorgunluğu atmaya yetmiyor. Çalışma hayatından tamamen sıyrılarak tam bir gevşeme hali yaşanıyor. Bu gevşemenin ardından yeni bir hafta ile yeni sorumlulukların da geleceği düşüncesi insanı pazartesinin altında ezilmeye mahkûm ediyor. Haftasonunu stresten uzak bir ortamda ya da mekânda geçirmeye çalışan kişiler hafta içinin o tempolu ve stresli iş düzenine dönmekte zorluk çekiyor.
Pazartesi’nin Gelişi Pazar’dan Belli Oluyor
Buradan yola çıkarak pazartesi sendromu -adı üstünde- pazartesi günü yaşansa da aslında pazardan başlıyor. Pazar; tatil bitişi demektir. Her bitiş yeni bir başlangıcın habercisidir. Yeni başlangıçlar ise yeni sorumlulukları simgeler. Bu yeni sorumluluklar ise insanda kaygı ve korku oluşturuyor. Kaygılarla yüzleşme anı en zor anlardandır. Pazartesi bu anlamda bir yüzleşme günüdür. Bu yüzleşme pazartesiyi sıradan bir gün olmaktan öte ona yüklenen anlamlar ve algılardan dolayı sendromlu bir zaman dilimine çeviriyor.
Telaşa Gerek Yok, Akşam Olmadan Geçiyor
Pazar gününden başlayan stres pazartesi sabahı zirve yapıyor. Öğleye doğru hafifliyor ve akşama ortadan kalkıyor. Esasında zihnen ve bedenen yeni düzene alışmanın yansımasıdır bu rahatlama. Tatilin rehavetini üzerinden atan beyin, alışmaya çalışırken çalışmaya alışmıştır artık. Salı günü daha konsantre olmuş biçimde çalışma/okul hayatına devam eder.
Neden Pazartesi Sendromu Yaşıyoruz?
İlk sebebi ifade ettik; modernite ve şehir hayatının dayattığı rekabet ortamında çalışmanın verdiği bıkkınlık, yıpranma ve stres haftaya başlamayı korkunç hale getiriyor. Sonrasında, yapılan işte tatmin bulamama. Buna paralel olarak içinde bulunulan iş/okul hayatına aidiyet hissedememe sendromu tetikleyen önemli sebeplerden. Kendisini yaptığı işe ait hissetmeyen insan geçicilik duygusu ile o işe adapte olamıyor. Sonuçta hem kendisi mutsuz oluyor hem de ürettiği ürün ya da hizmette kaliteyi düşürmüş oluyor. Başka bir sebep ise uyku düzeninin değişmesi. Hafta içi sabah erken kalkma mecburiyeti ile akşamları yatış saatleri daha erkenken hafta sonu nasıl olsa hafta içi gönlümce uyuyamıyorum, bir hafta sonum var düşüncesi ile uyku saatinin hem periyodu değişiyor hem de miktarı artıyor. Bu da ister istemez haftaiçine başlama günü olan pazartesiyi zorluk üstüne zorluk olarak hissettiriyor. Bir başka sebep de sağlıksız hayat tarzını benimsemiş olmak. Yeme-içme alışkanlıkları, sporun bir rutin olamaması gibi etkenler dinç bir zihin ve beden yerine hantal, çabuk pes eden, uyum sorunları yaşayan bir zihin ve beden ortaya çıkarıyor.
Pazartesi Sendromuna Yakalanmayan Şanslı Kişiler Kimlerdir?
İlk olarak hayatı ve kendisini hakkı ile seven ve değerli gören kişiler pazartesi sendromuna yakalanmıyor. Ardından işini/okulunu/ortamını sevenler. Sorumluluk almaktan korkmayanlar. Kaygı düzeyi yüksek olmayanlar ve bu kaygı hali ile baş edebilme becerisine sahip olanlar. Psikolojik dayanıklılığı yerinde olanlar ve zıt kutuplarda radikal bir hayat sürmeyerek itidalli kişilikler de pazartesi sendromuna düşmüyor. İş günlerinde çılgınca işe odaklanmış tatil günlerinde gecesi gündüzüne karışarak disiplini her anlamda bir kenara bırakmış kişiler itidali ve dengeyi kaybettikleri için haftaya başlarken çok daha fazla zorlanıyor.
Başa Çıkma Yolları Nelerdir?
Her işte olduğu gibi pazartesi sendromunda da ilk etapta sorunun kaynağına yönelmek gerekiyor. Yani sendromun sebebi iş yeri/okul yönetimi ya da arkadaş ortamı ile ilgili olumsuzluklar mı yoksa insanın kendi kişilik yapısı ile ilgili bir durum mu? Ya da haftaiçi ve haftasonu arasında uçurum açan bir hayat tarzı mı? Bunları değiştirmek için adımlar atmak gerekiyor.
Basit ama Etkili Motivasyon Kaynakları
Bundan başka basit motivasyon kaynakları oluşturulabilir. Birlikte olmaktan keyif alınan arkadaşlarla görüşmeler pazartesi gününe konulabilir, gün içinde kahve, çikolata, bitki çayları gibi küçük zevkli kaçamaklar yapılabilir. En ciddi, resmi görüşmeler pazartesiye değil de diğer günlere konulabilir. Basit egzersizlerle hem rahatlama hem de zinde kalma sağlanabilir. Okumaktan heyecan duyduğu kitabın bir bölümünü iş aralarına yerleştirebilir. Ya da izlemekten istifade ettiği videolardan bir bölümü molalara yerleştirebilir. Her bir insanın zevkle yapacağı, aralıklara sıkıştıracağı illa ki küçük ama anlamlı etkinlikleri vardır. Bunları iyi tespit ederek iş yerine uygulaması çok da zor olmasa gerekir.
Sendromun Varsa İşin, Sağlığın, Varlığın da Var Demektir; Şükret
Değiştiremeyeceği şartlara sahipse bu defa motivasyonunu artırmak için ekstra yöntemler geliştirmeli. Mesela sahip olduklarına, içinde bulunduğu şartların olumlu yönlerine odaklanmalı. Pazartesi sendromu yaşıyorsa bir insan sahip olduğu bir işi, eğitim aldığı bir okulu ya da bütün bunları yapabilecek akıl ve beden sağlığı var demektir. Bu bile tek başına sendromdan sıyrılmaya yeter de artar.
Kodlama Hatası Yapma
İzafet (görecelilik) mefhumunu ön plana çıkarmalı insan. Yani olaylar/olguların kendi bakış açısına göre algıya yerleştiğini hatırlamalı. Var olan hakikat; pazartesinin diğer günler gibi bir gün olduğudur aslında. Onu farklı kılan ve zor olduğuna inandıran pazartesi gününe yüklenen anlamdır. Üstlenilen sorumluluklarla alakalı algı değişikliği pazartesiyi sıkıntı ve stresin değil üretme ve işe yaramanın mutluluğunun/hazzının günü olarak kodlamaya vesile olacaktır.
Pazartesi Mucizesi
Modern hayat şartlarının dayatması derken Kapitalizmi anmadan geçmek olmaz. Kapital sistem gereği sürekli üretim halinde olması gereken ve bunu gerçekleştirmek için mütemadiyen ve yıpratıcı şartlarda çalışması elzem olan, sistemin çarkları arasında ezilmeden varlığını devam ettirmeye çalışan insanoğlunun sendroma girdiği o pazartesi günlerinde aslında geçmişte neler olmuş bakalım; Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bir pazartesi günü dünyaya teşrif etmiş ve yine bir pazartesi günü nübüvvet vazifesi verilmiş. Medine’ye vararak İslam Devletini kuruşu bir pazartesi günü nasip olurken vefatı da pazartesi gerçekleşmiş. Bedir zaferini pazartesi kazandığı, Haceru’l Esved’i pazartesi yerine koyduğu, pazartesi Perşembe oruçları tuttuğu da ayrıca rivayetler arasında. Bütün bu hadiselerin pazartesi gününe rastlamasını bugünün ilahi bir kudsiyet ve önem arz ettiğinin nişanesi olarak yorumlanıyor.
“Bizim Günlerimiz Bizim Kararımız” ya da “Günlerime Dokunma!”
Ayrıca burada Müslümanlar için kıymetli olan günlerin farklı dinler ve kültürler tarafından değersizleştirilmeye, anlam kaybı yaşatmaya, bu günlere dair farkındalığın azaltılmasına dair ilginç çalışmalarını akla getirmek gerekiyor. “Black Friday” adı altında Müslümanlarca mübarek ve bayram kabul edilen Cuma gününe “kara” sıfatını yakıştırmak, alabildiğine indirimlerle senkronize ederek zihinleri kutsal olan Cuma yerine seküler/dünyaya odaklanmış bir Cuma tasavvuru oluşturma çabası dikkate alınmalı, dikkate almakla kalmayarak Müslümanca duruş ve tepki konulmalıdır. Pazartesi için de huzurun, bereketin, ibadetler vesilesi ile yaratıcıya yakınlaşmanın anlamı kaydırılarak stres, sıkıntı, debdebe, gönül darlığı, karamsarlık, en güzel ibadetlerden görülen çalışmaya karşı sendromlu bir pazartesi bu tuzakların bir versiyonudur; dikkat etmek, düşmemek lazım. Pazartesi Sendromuna karşı Pazartesi Heyecanı, Kara Cuma’ya karşı Cuma Coşkusu yaşama niyeti ve gayreti ile yola devam…
Başlanırsa Uçlanır
Yeni başlangıçların tedirginliğini yaşayanları düşünürken rahmetli babaannemin “başlanırsa uçlanır” sözü aklıma geliyor. Bir işe başlarsanız sonuç alırsınız, başlamadan neticeye ulaşamazsınız, bir ürün ya da hizmet elde edemezsiniz, siz bir besmele ile başlayın Allah muvaffak eder diye de şerh ederdi.
Herkesin Hayali Benim Gerçeğim
İnsan sevdiği işi yaparsa çalışma psikolojisinin ağırlığı altına girmiyor ve yaptığı işten zevk almaya başlıyor. Ancak herkes o kadar şanslı olmayabiliyor. İstemediği halde mecburiyetlerden ya da bir anda alınan yanlış kararlardan dolayı istemediği işte çalışan milyonlarca insan var. Bu durumu değiştirmek mümkünse değiştirilmeli. Fakat değiştirme imkânı yoksa elde olanın güzelliklerini görmeye çalışmalı. Ortaya çıkan ürün ya da hizmetten faydalanan insanlar düşünülmeli, yapılan işin büyük resimde kapladığı yer ve anlam idrak edilmeli, pek çok insanın bu işe ihtiyacı olduğu halde kendisinin sahip olduğunu fark etmeli. “Herkesin hayali benim gerçeğim” diyerek kendisine teselli ve motivasyon oluşturarak sendroma girmenin önünü kesmeli.
Pazartesi Sendromu Ne Zaman Tehlike Arz eder?
Pazartesi sadece iş ya da okul hayatının değil diyete, spora başlamanın; çeşitli rutinler oluşturmanın günüdür aynı zamanda. Bu açıdan pazartesi; sorumlulukların zorunluluğa dönüştüğü, kolları sıvamanın gerektiği bir gündür. Bu başlangıçların başarıya ve istenilen neticeye ulaşması için yeterli dozda kaygı ve stres gereklidir. Ancak bu kaygı uykuları kaçıran, baş, boyun, sırt, eklem ağrıları gibi fiziksel tepkimelere, aşırı öfkelenme, karar vermede zorlanma gibi durumlara neden oluyorsa tehlikeli bir boyuta geçmiş demektir. Bu noktada sıradan bir pazartesi sendromu olmaktan çıkmış depresyon işaretleri vermeye başlamış demektir. Uzman desteği zorunlu hale gelmiştir.
“Pazartesi Sendromu Sosyete Şımarıklığıdır”
Cahit Zarifoğlu’na atfedilen bir söz var; “Pazartesi Sendromu sosyete şımarıklığıdır. Ekmeğinin peşinde olanlar için pazartesi besmeledir.” Pazartesi günlerini peşinen sendrom günü kabul edenler yanında çok büyük bir kesim tarafından pazartesi sendromu diye bir şey yoktur itirazları da dikkate değer nitelikte. Bir işle yorulduğunda başka bir işle dinlenmeyi hayat prensibi haline getiren Müslümanların gün ayırt etmeden bir iş/oluş halinde olmaları boşluğa düşerek tekrar adaptasyon sorunu çekmelerinin önünü keser. Velev ki zamana senkronize olamadılar “Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır” diyerek motivasyon kaynaklarını dinamizmi hiç bitmeyecek bir yere bağlarlar.
Lüks Bir Yaşam Uğruna Ya Rab! Ne Sendromlar Yaşanıyor!
Modern zaman sendromlarının başında gelen pazartesi sendromunun çalışma alışkanlıkları ile çok yakından alakalı olduğu da bir gerçeklik. Kapitalizmle beraber mesai kavramının alt üst olması, insanların insanlıklarını unutacak derecede vakit ve emek vermesi, mekanik bir varlıkmış gibi iş verenlerin çalışandan olağanüstü performans beklemesi, tüketim kültürünün hayat tarzı olması ile insanların daha lüks yaşama arzusuna yenik düşerek lüksü yakalamak uğruna ömürlerini stres ve ağır çalışma şartları altında geçirmeleri gibi çok önemli sebepler insanları çalışmaktan, sorumluluk almaktan korkar-kaygı duyar hale getirdiği aşikar. Hayatın en önemli hatta tek amacının hazlarına hizmet etmek, keyif veren şeylerin peşinde koşmak ve bunu elde etmek için durmadan çalışmak gerekirse de çalışırız mantalitesini yerleştiren bir hayat anlayışının insanoğlunu sürükleyeceği yer ancak bu tarz sendromlar oluyor.
“Yanında Fazla Antidepresanı Olan Var mı?”
Şirketler ya da eğitim ocakları ya da ev hanımları fark etmiyor. Eğer rahatlama, ferahlama imkânı bularak mesai düzenlemeleri iyi ayarlanmazsa pazartesi sendromuyla kalmayan, tükenmişliğe varan hatta daha da ileri giderek depresyonda kıvranan insan modelleri elbette çoğalır. Nitekim içinde bulunduğumuz dünyada antidepresan kullananların yaşı lise düzeyine kadar düşmüş durumda. Daha çok kısa bir süre öncesine kadar öğrenciler birbirlerine “0.7 ucun var mı?” diye sorarlardı. Günümüz dünyasında liseliler sınıfta alenen “yanında fazla …… isimli antidepresanı olan var mı?” diye soruyor. İşin ilginç yanı sınıflarda illa yanında bu ilaçtan bulunan öğrenciler çıkıyor. Acı.. Çok acı..
Çok mu Fantastik? Çok mu Ütopik? Bence Değil
Kadim zamanlara nazar ettiğimizde insanlar rızıklarının peşinde daha insani şartlarda koşuyorlardı. Dükkanını sabahın nurunda vakitlice açan, bir yandan çalışırken diğer yandan komşusuyla selamlaşan, muhabbet eden, ikinci müşterisine “ben siftah yaptım komşumdan alışveriş yap, o da nasiplensin” diyen, öğle yemeğine belki evine giden, hanımının dualarla yaptığı tertemiz yemekleri yiyen, bir abdest alıp rahatlayan, belki kaylule yapan, sonra tekrar dükkanının başına dönen, namaz vakitlerinde camide cemaatle namaz kılan, hava kararırken ekmek teknesini kilitleyerek vakitlice evine dönen, akşamlarını ailesi, ibadeti, ilmi ya da dostları ile kıymetlendiren, çok geç olmadan yatsıdan sonra uyuyan, sabah namazı ile tekrar günün bereketine talip olan bir düzen ve insan profilinde sendrom, depresyon, buhran olur mu? Çok mu nostaljik, romantik ya da ütopik oldu? Fantastik romanların ve filmlerin baş tacı edildiği bir dönemde hüsnü niyetle edilmiş bir dua olarak bizim de temennimiz bu olsun.
Yeni Haftaya Yeni Umutlarla Başlıyorum
Melek Çelik - Öğretmen
Pazartesi sendromu içinde bulunduğumuz yaş aralığına göre değişkenlik gösteriyor. Çocukluğumuzdan itibaren pazar günü çanta hazırlama, ütü yapma ve verilen ödevleri kontrol etme işlemlerinin bugünün habercisi olduğunu görüyorum. Şimdi yetişkin bir öğretmen olmama rağmen hafta sonu için yaptığım planları uygularken aklım yine ve hâlâ pazarteside oluyor. Hele o hafta öğrencilerime yeni konular anlatacaksam pazar günü oturup ders çalışıyorum. Konuların tamamına çalıştıysam sendroma kısa bir ara veriyorum :)
Görev yaptığım yer ailem ve alıştığım mekanlardan uzakta olduğu için genellikle dönüşlerde pazartesi sendromunun alasını yaşıyorum. Haftasonu ailemin yanında eğlenceli/verimli vakit geçirdiğimde öğretmenlik mesleğini sevmeme rağmen dönüş hiç de kolay olmuyor.
Bununla birlikte yeni haftaya yeni umutlarla ve besmele ile başlamaya çalışıyorum. “İlahî ente maksudî ve rizake matlubî (Allah’ım, benim maksudum sensin ve kazanmak istediğim senin rızandır.) sözünü hatrımdan çıkarmıyorum. Yeni hafta içinde yapacağım faydalı etkinlikleri göz önünde bulundurup bir günlük sendromu atlatmaya çalışıyorum.
Pazartesi Sendromu Değil Pazartesi Heyecanı Yaşamalıyız
Gülnur Yıldız – Öğrenci
Sendromların içinde en meşhuru belki de Pazartesi Sendromu. Daha ziyade çalışan kesimin ve öğrencilerin, haftanın ilk günü olması sebebiyle yoğun ve yorucu geçecek bir haftanın başlangıcı olmasından dolayı yaşadıkları bu sendrom bende kendine pek yer bulamadı. En önemli sebeplerinden biri, kim olduğu dahi bilinmeyen kişilerce dayatılan günlerden hoşlanmıyorum. Günümün değerini ancak ben belirleyebilirim. Herhangi bir pazartesi gününde ne yaşayacağım, ne hissedeceğim birilerinin verdiği isimlendirmeyle belirlenmemeli.
Ayrıca Katar, Ürdün gibi bazı Ortadoğu ülkelerinde iş, okul, resmî kurumlar haftaya Pazar gününden başlıyor. Bunu nasıl yorumlayacağız? Pazar sendromu var mıdır acaba o ülkelerde?
Hayata bakış açımızla ve yaşam biçimimizle doğru orantılı olan bu sendrom; peygamberimizin “İki günü bir olan ziyandadır” sözüne uyanlar için geçersiz oluyor çünkü bu sendrom genellikle boş yahut uyku ağırlıklı geçen bir hafta sonunu müteakiben yoğun geçen bir iş gününü içerdiği için bu kadar nam salmıştır. Halbuki bu öğüde uyan bir mümin bir önceki günü zaten dolu dolu geçireceği için, ertesi gün “Bugün daha fazla ne yapabilirim?” diyerek uyanacaktır. Yani aşkla, yani heyecanla...
Bana kalırsa pazartesi sendromu değil pazartesi heyecanı yaşamalıyız ve “Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası” diyen şaire kulak vermeliyiz.