Oxford, Essex, Harvard gibi üniversitelerde eğitimler aldı. Milli Eğitim Bakan danışmanlığı ve 2015 seçimlerinde Ak Parti’nin seçim kampanyasının dijital direktörlüğü görevini üstlendi. Tedx konuşmalarının yanı sıra ulusal ve uluslararası birçok yayın kuruluşunda makaleleri yayınlandı. Bugüne kadar 41 ilde yapay zeka konulu seminer verdi. Yapay zeka konusunda ülkemizin önde gelen isimlerinden Gökhan Yücel ile sizler için bu konuyu masaya yatırdık.
Bir yapay zeka furyasıdır aldı başını gitti. Dilden dile dolaşıyor. Peki bize biraz anlatır mısınız nedir bu yapay zeka, nasıl başlamıştır?
Yapay zekanın popülaritesinin önüne geçen, kendisini arka planda bırakan bir tarihselliği var. Bu tarihselliği her meselede olduğu gibi bir batı merkezli tarih, bir de bizim içinde olduğumuz tarih diye ayırabiliriz. Aslında ikisi birbirinden farklı değil sadece iki alternatif okumadan bahsediyoruz. Batı’da 1940’ların öncesinde yapay zeka açısından bir gelişme yoktu. Matematik, mühendislik, tıp, fizik gibi modern bilim alanları mevcuttu.
20. yüzyıla gelindiğinde Birinci ve İkinci Dünya Savaşları oluyor. Bunlar önemli tecrübeler. Savaş sanayi, askeri-endüstriyel kompleks geliştikçe yeni bir durumla karşılaşılıyor. Üretim ve yenilik araştırmaları üst seviyelere çıkıyor. Amerikalıların ve Almanların başı çektiği bu savaşta bir teknoloji yarışı mevzubahis.
Böyle bir atmosferde Alan Turing isimli bir İngiliz matematikçi ortaya çıkıyor. 1940’ların başında, daha savaşın yeni alevlendiği dönemlerde İngiliz derin devleti tarafından Almanların meşhur kriptografi makinesi Enigma’nın şifresini kırmak için Turing’den ekip kurması isteniyor.
Alan Turing bir ekip kuruyor ve bu kriptografi makinasının şifresini kırıyor. Bu önemli gelişme savaşın seyrini değiştiriyor. Alan Turing, sonraları bu konunun sınırlarını zorlayan işler yapmaya başlıyor. Matematik alanını daha ileriye götürmek istiyor. Çeşitli alanlarla temaslar kuruyor. Bu anlamda 1950 yılının Ekim ayında, dünyanın önde gelen bir Psikoloji-Felsefe dergisine yazı yazıyor: “Bilgisayarlar ve Zeka.” Bu makalenin ilk cümlesi: “Ortaya bir soru atmayı teklif ediyorum. Makineler düşünebilir mi?” Ve bu makale bir milat olarak kabul ediliyor. Makinelerin düşünebilmesi sorunsalını ortaya atan ilk ciddi yazılı eser olarak tarihe geçiyor. Ama arkasında yüzlerce hatta binlerce yıllık bir tarihsel müktesebat var. Şimdi bu bahsettiğimiz Batı’da olan gelişme. Batı için İkinci Dünya Savaşı’nın öncesi yapay zeka açısından karanlık çağ. Ama bu bizim için geçerli değil. Bugün hangi yapay zeka uzmanıyla, dijital medya uzmanıyla konuşursan konuş ağzından düşürmediği bir kelime vardır: Algoritma. Bu kelime aslında Müslüman bir bilim insanının ismi: El Harezmi. Harezmi’nin batıda söylene söylene aldığı son hal algoritmadır. Batı kökenli bir kelimenin başında A ve L harflerini görürseniz bilin ki o yüzde doksan ihtimalle Arapça’dır.
Ve Cizre doğumlu bir Müslüman bilim insanı El Cezeri’nin ortaya attığı bir başka bilim dalı var: Sibernetik. Yani insanı ve doğadaki hareketleri makineye modelleyebilme. Bu iki bilim insanının getirdiği devinim, batının bile altın çağ dediği bir dönemde çığ gibi büyüyerek ilerlemesi ve bizim bu isimleri unutmamız durumu var. Tabii bunlar Batı tarafından sahipleniliyor, dönüştürülüp kullanılıyor.
Şimdi hikayeyi biraz daha ileriye alıyoruz. Amerika Devleti bir grup bilim insanını Dartmouth Üniversitesi’ne topluyor. O ekipte Shannon, Minsky gibi adını şu an bile andığımız kişiler var. Amerika devleti bu ekipten şunu istiyor: Bu konu nereden geldi ve nereye gidebilir bunu bize anlatın. Bu grubun içinde ilahiyatçı, felsefeci, dil bilimci, matematikçi, yazılım mühendisi gibi yapay zekayı oluşturan tüm alanlardan kişiler vardı. Temmuz ayında, Shannon ile Minsky arasında gidip gelir ama daha çok Shannon’a atfedilir, Yapay Zeka kelimesi ilk defa kullanılıyor. 1956 Dartmouth projesi bu bağlamda dönüm noktasıdır.
Popülerleşmesi, dünyada konuşulması 2010 yıllarının başına denk geliyor. En ciddi kırılma noktası ise 2017 yılı. 2004 yılında yapay zeka konusunda tüm dünyada atılan twit sayılarına baktığımızda 4-5 milyon seviyesinde iken 2017 yılında 20 milyon twite yaklaşıyor. Yapay zeka kelimesi moda oluyor. Bugün çok önemli merkezlerde, akademik çalışmalarda kullanılıyor. Şu an yapay zeka çalışmaları 4 ülkede tavan yapmış durumda. Amerika, Çin, Fransa, İngiltere bu konuda başı çekiyor.
Dünya yapay zekanın gelişimi hususunda ne durumda? Tabii bunu ülkemiz için de soralım.
Dünyanın en bilinen 20 teknoloji şirketinin değeri 4 trilyon dolar. Bu şirketlerin arasında 7 tane Çin şirketi var. Bir dedikoduya göre Alibaba şirketinin yapay zeka laboratuvarında çalışan mühendis sayısı 25 bin. Ve önümüzdeki 3 yıl için yapay zeka Ar-Ge’sine ayırdıkları miktar 15 milyar dolar.
Amerika’da 4 bine yakın şirket var. Yatırım yıllık 30-40 milyar dolar. IBM’ın Watson’ı, Google’ın DeepMınd’ı, Microsoft’un Azure’si, Amazon’un Alexa’sı; bunlar öne çıkan şirketler. Hemen hemen her iş koluna hizmet veren, veri analitiği hizmeti sunan büyük şirketlerden bahsediyoruz. Bir de bunların önemli özelliği var. Ufak yapay zeka girişimlerini satın alıyor. Benim tespitim ettiğim 2012’den bu yana 800 yapay zeka şirketi satın aldılar. Yararlı bir şey gördükleri zaman hemen bünyelerine dahil ediyorlar. Aynı zamanda yapay zeka alanında büyük transferler oluyor. Geçenlerde Apple, Google’ın yapay zeka direktörünü transfer etti. Geçen sene Facebook, Google’dan yapay zeka uzmanı transfer etti.
Türkiye’de benim tespit ettiğim kırka yakın yapay zeka şirketi var. Telekominikasyon, savunma sanayi, bankacılık ve havacılık sektörlerinin yapay zeka ile iştigalleri oldu. Çok cüzi cirolar yapıyorlar. Öncelik konumuz savunma sanayi oluğu için şu an savunma sanayinde ilerleme kat ettik, dünyaya nazaran fena durumda değiliz. Ama genel itibariyle sürücüsüz arabadan sağlığa hâlâ emekleme döneminin bir tık öncesi diyebileceğimiz dönemde ilerliyoruz. Ama bu demek değildir ki hiç ilerleyemeyiz. Bunu savunma sanayimizin çok kısa sürede kat ettiği büyük mesafeye dayanarak söylüyoruz. Demek ki yapılabiliyormuş. Savunma sanayi örneğinde olduğu gibi bizim kısa sürede büyük mesafeler kat etme imkanımız var. Kendi İHA, SİHA gibi bildiğimiz, bilmediğimiz birçok ürünü yaptık. Bunları aynı zamanda ihraç ediyoruz. Ürettiğimiz makineler; otonom olmakla birlikte yapay öğrenme ve ciddi yapay zeka yazılımlarını içinde barındırıyor. Ama daha gidecek çok yolumuz var.
Sinemada bilim kurgu filmleri ile yapay zeka bolca işleniyor. Genel olarak Matrix, Ben Robot ve Ex Machina filmlerindeki gibi distopik bir yaklaşım hakim. Sizin yapay zeka konusunda olumlu bir yaklaşımınız var mı? Bu konu bir fırsat mıdır yoksa tehdit midir?
Bu konu çok önemli. Biz zannediyoruz ki Silikon Vadisi Amerika’nın en önemli Ar-Ge merkezidir. Bana kalırsa Amerika’nın en önemli Ar-Ge merkezi Hollywood’tur. Çünkü Matrix, Ex Machina gibi bir filmi çekebiliyorlar. Hatta daha eskiye gidersek Kara Şimşek filmi var. Araba kendiliğinden gidiyor, saati ile konuşuyor ve bunlar 1980 yıllarında oluyor. Biri bana 1980 yılında dese ki bu işler gerçek olacak, inanır mıydım bilmiyorum. Netflix sisteminin ortaya çıkışı, Black Mirror’ın, Westworld’ün, Altered Carbon’un yayınlanması yine önemli gelişmelerdir. Bu filmler bizim Türkiye’deki gibi 1-2 günde yazılan senaryolar değil. 1-2 yılda yazılan, bir Ar-Ge’nin sonucu olan fikirler.
Benim yapay zekaya karşı yaklaşımımın birçoğu olumlu. Yakın zamanda bir Turkcell zirvesi vardı. Orada bir konuşma dinledim. Dendi ki: “Yeni bir ırk ortaya çıkacak, nasıl ki bundan 5 bin yıl önce orangutanlar insanı yarattı ve onlar orangutan olarak kaldıysa biz de robotları üreteceğiz.” Bana göre bu saçma sapan bir zihniyettir. Kültürel bir erezyon durumu var Bunun gibi fikirlere bizim izin vermememiz lazım. Distopik yaklaşımların en büyük zararı bu olacaktır. Yapay Zeka’yı evrimin devamı olarak görmek ve empoze etmek isteyenler var.
Beden transferi konusu var gündemde. Yuval Harari Davos’ta bu konuya değindi. Siz ne söylemek istersiniz?
Harari bir alt türden bahsediyor aslında. Az önce söyledim, orangutan, insan, yapay zeka evrimini savunan görüşler bunlar. İnsanın daha aşağı bir tür olarak kalmasından, daha primitif bir yapı olarak kalmasında bahsediyor. Beden transferine ne kadar yakınız bilmiyorum. Ama benim inandığım bir şey var: Beynin yapay zeka tarafından bire bir hedef alınması. Bilgisayar ve beyin entegrasyonu konusunda çalışmalar yapılıyor. Elon Musk’ın şirketi Neurlink ve Facebook’un Building 8 birimi bu konuda ilerleme kaydetmiş durumda. Beynin bulut sistemine bağlanması, düşünce ile bir şeylerin çalıştırılmasına artık hiç olmadığımız kadar yakınız. Bunlar aklımızın bir tarafında bulunmalı. Biz bir şey yapamıyorsak ona yok demek imkansız. Bir şeyi kullanmak, onun üzerine tefekkür etmekten bizi alıkoymamalı. Yapay zeka uygulamalarının hangisi olursa olsun bunun üzerine kafa yormamız lazım.
Yapay Zeka bize ne vadediyor?
Bize tam tabirle 2 kavramı vadediyor. Birincisi tekilleşme kavramı. Bugün insan tarafından düşünce veya fiziksel olarak yapılanların makineler tarafından özerk olarak, insan müdahalesi olmadan yapılması. Diğeri ise bunun bir alt bileşeni olan insansızlaştırma. Araba kullanıyorsan ya da savaş uçağı kullanıyorsan hiç fark etmez bunu insansız yapabilmek. Vadettiği şeyler bu iki temel üzerine yürüyor. Daha iyi hizmet, insanın ele alamayacağı büyüklükteki verileri çok kısa sürede değerlendirmek; bir hastalığın tanısıysa onu hızlıca yapmak, eğitime dair sorunları çözmek amacını taşıyor. İnsandan daha etkin, daha kolay, daha kısa sürede ama insanın başa çıkamayacağı işlerin altından kalkabilme, yapay zeka bize bunu vadediyor. Bütün hayatımızı, her anımızı yapay zekalara entegre etmek tehlikelidir. Beğenilerimiz, kullanıcı tecrübelerimiz, tüketici davranışımız hepsi yapay zekalar tarafından kaydediliyor ve bizi şekillendiriyor. Youtube’de bir sonraki izleyeceğin videoya, Facebook’ta kiminle arkadaş olacağına dair seçenekler sunarak seni yönlendiriyor. Ama bu tamamen insanı tahakküm eden bir yapıya dönüşürse tehlike bu olur.
Tüm bu yapay zeka konuşmasının ardından bir hususa değinmek istiyorum: Gönül. Bu süreçte insan gönlünü nasıl konumlandırıyoruz?
Yapay zeka yaparsınız ama yapay gönül yapamazsınız. Beğenmediğimiz, pejarotif olarak kullandığımız yapay kelimesi bugün artık bir norm haline geliyor. Ve o belki de insanın en önemli meleklerinden biri olan zeka kelimesinin önüne konuluyor. Herkesin ilgilenmesinin bir zorunluluk olduğu bir durum ortaya çıkıyor. Bu da ciddi bir konu. Alibaba sitesinin kurucusu geçenlerde bir konuşma yaptı: Makinelerle rekabet etmemiz imkansız, çocuklarımızı daha fazla kültür, sanat, spor, resim gibi alanlara yönlendirelim. Daha insan olalım, bırakın makineler makine olarak devam etsinler gibi bir konuşma yaptı. İnsan nihayetinde Allah’ın yeryüzündeki halifesi. Onun bu halifeliğini kimse elinden alamaz. Ama insanların nereden geldik, nereye gidiyoruz, fonksiyonumuz nedir gibi sorulara kafa yorması lazım. Yoksa bu teknolojik gelişmeler bitmez. Mesela kısa süre önce uzay teknolojisi gibi gösterilen 3D yazıcılar bugün neredeyse bakkallarda satılır hale geldi. Bunun gibi birçok trend gelip geçecek biz her zaman kalacak şeylere bakalım. Tabi yapay zeka bir kırılma noktasıdır bunu reddedemeyiz.
Elinizde bir mikrofon var ve tüm dünya sizi dinliyor. İnsanlığa ne söylemek isterdiniz?
İnsan olun!
Sizin için huzur nerededir?
O’ndadır.
Kesinlikle okunmalı dediğiniz 3 kitap?
Şinasi Tekin - İştikakçının Köşesi
Edward Said - Oryantalizm
İlmihal
En sevdiğiniz kelime?
Muhabbet.