
Metroda giderken karşımdaki ablanın kış için ördüğü atkı gözüme takılıyordu. Tek renk ipten farklı farklı örnekler çıkarıyordu. Tıpkı uzuvlarımızı oluşturan DNA’mızın, tamamen aynı olmasına rağmen vücudumuzdaki yüzlerce hücre türünün farklı farklı çalışmasını ve şekillenmesini sağladığı gibi. Ancak yüz trilyon hücrede ne DNA’mızı ören biri gözüküyordu, ne de elimizdeki, gözümüzdeki, beynimizdeki hücrelerden nerede ne yapılmasını emreden birinin sesi yükseliyordu... Sadece herşeye sözü geçen, herşeyi hikmetle yaratan ve her hücremizdeki DNA’mızı çeşit çeşit terbiye eden Rabb-i Rahîmin her an tecelli eden yaratışının perdeler arkasındaki ilahi sesi duyuluyordu...
Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek...
DNA, nesilden nesile aktarılan üç milyar harften oluşan bir şarkı sözü olarak düşünülebilir. Oysa şarkı sözleri yüzde yüz aynı olmasına rağmen vücudumuzun her tarafından farklı şarkılar yükselmektedir. Beynimizdeki sinir hücremiz farklı bir şarkı söylerken gözümüzdeki retina hücremiz farklı, derimizdeki epidermal hücremiz ise farklı şarkılar söylemektedir. Ancak hepsinin eline aynı şarkı sözleri verilmiştir. Peki, yüzlerce çeşit hücremizde tüm vücudumuzu kodlayan DNA aynı olmasına rağmen hücrelerin farklı bölgelerde farklı ve mükemmel çalışmasına kim, nasıl karar vermektedir? Gerçeği söylemek gerekirse bilim bu sorunun cevabını yıllardır bulabilmiş değil. Embriyodan yirmi yıl sonraki şu halimize gelinceye kadar geçirdiğimiz tüm evrelerde DNA’mız farklı farklı çalışmıştır. Doğarken hangi hücrenin el, hangisinin göz, hangisinin kalp hücresi olacağına (zahiri manada) hep DNA karar vermiştir. Ancak bir cilt kitap gibi niteleyebileceğimiz DNA’mızın, hüküm verecek kudretinin ve iradesinin olamayacağı çok açıktır... Öyleyse?
Kader-i İlâhi’nin DNA hâli...
Şekillenmeye başladığımız ilk andan yıllar sonra öleceğimiz son ana kadar geçireceğimiz tüm evrelerin kaderi DNA’mızda kader-i ilahi ile yazılmıştır. Bir kişinin hangi hastalıklar geçirebileceği, kanser olup olmayacağı, kız veya erkek olduğu, ne kadar yaşayabileceği kişinin maddi kaderi, DNA’sında “bir miktar” gizlenmiştir. Yüksek olasılıklarla tahmin edilebilmektedir. Ancak özellikle de davranışımıza ve vücudumuzdaki fizyolojik değişikliklere sonuç açan DNA’mızın farklı yorumlanması, tamamen irademiz dışında gerçekleşen bir olay değildir. Örneğin, bir insanın kanser olması tamamen etkisinin olmadığı bir durum değildir. Peki, gerçekten DNA’mız üzerinde etkimiz var mı? Yani bir insanın kaderi (cüz’î iradesi) gerçekten de elinde değil ve sadece DNA’sında mı gizlenmiştir? Bu sorulara son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar sonucu cevap bulunmaya başlanmıştır.
Kanserin kalıtsal yatkınlıkla bazı insanlarda görülme olasılığının daha fazla olduğu ve benzer kalıtsal materyale sahip olan insanların aynı sona maruz kalacakları düşünülmüştür. Fakat Ohio Eyalet Üniversitesinden Christoph Plass’ın tek yumurta ikizleri üzerinde yaptıkları araştırmalar sonucu ilginç sonuçlara varılmıştır. Tamamen benzer DNA dizilimine sahip ikiz kardeşlerden biri kansere yakalanırken diğerinin yakalanmaması genetik bilimine yeni yorumlar getirmiştir.
Günü geldiğinde insanın genetiği de konuşacak...
“Epigenetik değişiklik” olarak isimlendirilen DNA üzerindeki kimyasal modifikasyonlar, hayatımız boyunca vücudumuzun, organlarımızın ve çeşit çeşit hücrelerimizin tek bir DNA’dan oluşmasını sağladığı gibi karşılaşılan kanser vak’asında da bir kardeşin kanser olmasına neden olmuştur. DNA’mız üzerindeki epigenetik kimyasal değişiklikler, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmamaktadır. Bununla birlikte hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkileyen ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleştirmeyen sır dolu bir mekanizmadır. (Mechanisms of epigenetic inheritance, C.Martin et al., Cell Biology).
İkizlerde görülen ve çoğu canlıda daha sonra karşılaşılan epigenetik farklılıkların oluşmasının nedeni, insanların yemek alışkanlıklarına, bulundukları çevresel şartlara ve psikolojik ortamlarına bağlanmaktadır. Yani stresle ve sağlıksız bir ortamda yaşayan insanın –eğer DNA’sında da varsa- genetiksel ve hatta ölümcül hastalıklara yakalanma ihtimalinin yüksek olduğu bilimsel bir gerçektir. Sonuç olarak ruhi sıkıntılarımızın (duasız olmuyor), irademizle seçtiğimiz çevremizin ve arkadaşlarımızın ve yemek seçimlerimizin (helal ve haram noktasında) kaderimizin genetik hâlini ve karşılaşacağımız sonumuzu da etkileyebileceği unutulmamalıdır.