İngiltere’deki The British Museum yetkilileri Hacer’ül Esved’den koparılan üç parçanın kendilerinde olduğunu açıklamış, bu üç parçanın Hacerül Esved’in Güneş sisteminin dışından gelen bir taş olduğunu ispatladığını söylemiştir.
Kâbe’nin Güneydoğu köşesinde yerden bir buçuk metre yüksekliğinde, yumurta biçiminde hafif kırmızı ve san damarcıkları bulunan otuz santimetre çapında oldukça parlak siyah bir taş. Bir saygınlık ve kutsiyeti olan ve hac sırasında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) izinden giderek sünneti gereğince “öpülmek” suretiyle hürmet edilen bu taş, câhiliye Arapları arasında da kutsal sayılıyordu. Bu yüzden Hz. İbrahim’den sonra geçen yüzyıllar boyunca gelip, geçen bütün kuşaklar bu taşı özenle korudu.
Hacerü’l-Esved’in tarihi Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) tarafından inşa edilen yeryüzünün ilk mâbedi Kabe’nin tarihiyle paralellik gösterir. Allah (c.c.) Hz. İbrahim’e insanların ibadet edecekleri bir mescid yapmasını emrettiğinde Hz. İbrahim ve oğlu İsmail Kabe’nin temellerini attılar (el-Bakara, 2/127). Tarihî kaynaklar Hacerü’l-Esved’in de buraya Hz. İbrahim tarafından konduğunu kaydeder. Taşın nereden ve nasıl getirildiği hususunda değişik inançlar ve anlatımlar vardır, ancak kesin bir bilgi yoktur. Mekke’nin yakınında olan Ebû Kubeys dağından getirildiğine dair inancın yanında Nesâi, bir hadîs-i şerifte Hz. Peygamber’in “Hacerü’l-Esved cennettendir” buyurduğunu nakleder. Kâbe, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’den sonra birçok milletlerin kontrolüne geçti ve çeşitli defalar tahrip olup tekrar tekrar inşa ve imar edildi. Her defasında Hacerü’l-Esved de bu durumlardan etkilendi.
Hz. Peygamber’in Hacerü’l-Esved’i öptüğü, ayrıca Vedâ Haccı’nda hasta olduğu bir sırada devesinden inmeden tavâf sırasında değneğiyle ona dokunduğu; bir başka zaman da eliyle selâm verdiği rivayet edilmektedir. Hz. Ömer bir haccında Hacerü’l esved’e yaklaşıp öpmüş ve şöyle demişti: “Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve faydası olmayan bir taş parçasısın. Eğer Resûlullah öpmemiş olsaydı seni asla öpmezdim” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, VI, 108-109). Hz. Ömer puta tapıcılıktan yeni kurtulmuş bir toplumun, bir taşın öpülmesini gördüğü an küllenmiş duygularının yeniden kabarmasından endişe ederek böyle bir açıklamayı gerekli görmüştü. Batılıların iddia ettikleri gibi Hacerü’l-Esved’i öpmek puta tapıcı Araplardan Müslümanlara geçen bir miras değil bir saygı ifadesidir; Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünnetine uymadır.
Kısaca hakkında bu bilgileri verdiğimiz Hacerü’l-Esved taşının sıradan bir taş olduğunu herhangi bir kutsiyetinin bulunmadığını ortaya koymak için Batılıların özel bir gayretinin olduğunu görmekteyiz. Nitekim Egyptian National Research Center’dan (Mısır Ulusal Araştırma Merkezi) Abdülbasit Seyyid isimli araştırmacı katıldığı bir TV programında Hacer’ül Esved ile ilgili olarak;
İngiltere’deki The British Museum yetkilileri Hacer’ül Esved’den koparılan üç parçanın kendilerinde olduğunu açıklamış, bu üç parçanın Hacerül Esved’in Güneş sisteminin dışından gelen bir taş olduğunu ispatladığını söylemiş ve sözlerine şu şekilde devam etmiştir:
İnceleme için Hacerü’l- Esved taşından parça çalmayı planlayan İngilizler, beyaz saçlı, kırmızı yüzlü Hristiyan bir adamın Kabe’ye girmesini temin ettiler. Adam Müslümanlar gibi tavaf etmeye başladı. Bir fırsat bulduğunda yanında sakladığı elmas parçası ile Hacerü’l- Esved’den üç parça kesti. O devirde Hacerü’l-Esved’in etrafında şimdiki metal kısım yoktu. Adam Mekke’den Cidde’ye oradan da Avustralya konsolosluğuna gitti. Orada kahramanlar gibi karşılandı. Bir Avustralya gemisi adamı Londra’ya götürdü. Adam taş parçalarını British Museum’a götürdü. Orada taşlar incelendi. Niyetleri, o taşın dünya üzerinde bulunan sıradan bir taş olduğunu ispatlamaktı. Bu, Müslümanlar tarafından öpülen taşın, sıradan bir taş olduğu anlamına gelecekti. Fakat yapılan analizler hiç de onların beklediği gibi olmadı. Analizler tersini gösterdi. Hacerü’l- Esved’in diğer taşlardan farklı özellikler taşıdığı görüldü. Araştırmacılar, taşların bir tür (semi-conductor: yarı iletken) olduğunu keşfettiler.